|
AYIN TÜRKÜSÜ NEOLUR GELİN EFSANE OZAN NEŞET VİDEO
EY ERENLER HAK AŞKINA KALKIN SAMAHA DÖNELİM SEMAH Yöre:KIRŞEHİR EMEL TAŞCIOĞLU VİDEO
HARMANA SERDİLER SARI SAMANI MUSA EROĞLU VİDEO

KARINCALI-TÜRKİYE
ARMUT AĞAÇI ARMUT AĞAÇI BAŞIMIN TAÇI EMEL TAŞÇIOĞLU SEMAH
UNUTMA DOST NEŞET ERTAŞ'IN ESERİ HASAN KAZAN VİDEO

KIRŞEHİR SEMAHI Söz-Müzik Neşet Ertaş
Ey erenler Hak aşkına
Hey erenler Hak aşkına Kalkın semaha dönelim Gönüldeki dost aşkına Kalkın semaha dönelim
Dargınlık getsin aradan Hoş görsün bizi yaradan Üçer beşer bir sıradan Kalkın semaha dönelim
O yokları var edene Gerçek halın sır edene Şükredelim yaradana Kalkın semaha dönelim
Hak lokması yiye Biz bu deme geldik niye Allah Allah diye diye Kalkın semaha dönelim
Aşık olan çalsın sazı Aysın cümlemizin özü Hak affetsin cümlemizi Kalkın semaha dönelim
Garibim döndüm şaşkına Hak yardım etsin düşküne Gönüldeki dost aşkına Kalkın semaha dönelim
Aşamadım Şu Dağların Salını
Kırşehir merkeze bağlı Karıncalı, Cemele ve Kurtbeli Yeniyapan köyleri arasında yerleşen Avuç köyü, yaklaşık 250 yıl önce büyük, mamur bir köy idi. Günümüzde bu köyün çeşmesi ve büyük ceviz ağaçları hâlâ durmaktadır.
O günlerde bu köyden bir delikanlı, komşu kızı Arzu'ya gönlünü kaptırır ve kızı kaçırır. Kızın kardeşleri başta olmak üzere akrabaları, kaçan gençleri takip ederler. Kurtbeli Yeniyapan yakınlarındaki halen kızın adıyla anılan 'Arzu Gediği' denilen yerde kızı öldürürler. Kızı kaçıran genci de yine bu gencin adıyla anılan 'Oğlan Pınarı' denilen yerde öldürürler.
Bu olaydan sonra iki taraf arasında başlayan kavga sonucu köy dağılır. Büyük bir kısmı şimdiki Hacıbektaş'a bağlı Avuç köyüne yerleşir. Bazı aileler de civardaki Karıncalı ve Karahıdır köylerine göçerler. Bölgede yaptığımız araştırmalarda bu konu hakkında söylenmiş uzun bir destanın olduğu bildirilmesine rağmen, biz ancak aşağıdaki mısraları derleyebildik.
Aşamadım şu dağların salını Geçemedim o zalim Kurtbelini Elimden aldırdım Arzu gelini Şu dağlarda bir yaralı ceylanım
Cenazem üstünde boz kartal uçar Al kanım akıyor güllerim açar Gardaşları gelmiş Arzu'yu seçer Şu ellerde bir yaralı ceylanım
Avuç'tan çıktık da doğrulttuk yolu Bize sebep oldu emmimin oğlu
Kaynak: Yusuf Ziya Orbay, Kırşehir, Kurtbeli Yeniyapan Köyü, 1933 Doğ. İlkokul; Nami Sarı, Kırşehir, Yağmurlu Sarıuşağı Köyü, 1942 Doğ. İlkokul; Öyküleriyle Kırşehir Türküleri, Destanları, Ağıtları - Baki Yaşa Altınok, Oba Yayıncılık, Mayıs - 2003, Ankara, s.125
Yusuf Ziya Orbay Kırşehir

Bayramlaşalım
Şu Mübarek Günde Küsmek Olur Mu? Uzat Ellerini Bayramlaşalım. Tanrı Selamını Kesmek Olur Mu? Uzat Ellerini Bayramlaşalım.
Eller Al Giyinmiş, Gider Bayrama, Şu Gurbet Ellerde Girdim Yaslara , Selam Olsun Sıladaki Dostlara, Uzat Ellerini Bayramlaşalım.
Yar Köyde , Ben Burda Peri Perişan, Var Mı Bizim Gibi Bu Derde Düşen, Nasib Eyle Mevlam Yare Kavuşam, Uzat Ellerini Bayramlaşalım.
Mor Gülüm De Al Güllere Yakışır, Yavrularım Yollarıma Bakışır, Bayram Gelir , Küsülüler Barışır, Uzat Ellerini Bayramlaşalım.
ERENLER
Arzu ederdiniz bir yol görmeye Bugün bize hoş geldiniz erenler Muhabbet bağından güller dermeye Bugün bize hoş geldiniz erenler
Tarihler boyunca bir milletiz biz İlimce dünyayı vermiş idik hız Büyük bir babanın torunlarıyız Bugün bize hoş geldiniz erenler
İyi insan olmak her şeyin başı Kardeş biliyoruz her vatandaşı Anmak için bugün Hacı Bektaşı Bugün bize hoş geldiniz erenler
Hisse alın çırakman'ın sözünden Zerre kaçmaz ariflerin gözünden Kemal Atatürk'ün aydın izinden Bugün bize hoş geldiniz erenler
ATATÜRK KİMDİR; ATATÜRK ULUSLARARASI ANLAYIŞ, İŞBİRLİĞİ, BARIŞ YOLUNDA ÇABA GÖSTERMİŞ ÜSTÜN KİŞİ, OLAĞANÜSTÜ DEVRİMLER GERÇEKLEŞTİRMİŞ BİR İNKİLAPÇI, SÖMÜRGECİLİK VE YAYILMACILIĞA KARŞI SAVAŞAN İLK ÖNDER, İNSAN HAKLARINA SAYGILI, DÜNYA BARIŞININ ÖNCÜSÜ, BÜTÜN YAŞAMI BOYUNCA İNSANLAR ARASINDA RENK, DİL, DİN, IRK AYIRIMI GÖSTERMEYEN, EŞİ OLMAYAN DEVLET ADAMI, TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN KURUCUSU Unesco Rus delegesi ve 152 Ülke Temsilcisi
İSMET PAŞA VE KIRŞEHİRLİ "İki Kırşehirli bir araya gelince maazallah ihtilal yaparlar" İsmet Paşa'nın verdiği bahşişi hala saklarım. Şinasi Hurda, mesleğinin ilk yıllarında, devrin başbakanı İsmet İnönü'nün yemeğe oturduğu masaya garson olarak verilir. O günü kendisinden dinliyoruz. - Yıl 1961... 20 yaşındayım. Bir gün Ankara Bulvar Palas'tan "garsona ihtiyaç var" diye bizim Otelcilik Okulu'nu aramışlar ve benim de adımı vererek istemişler. O dönem Bulvar Palas önemli baloların, toplantıların yapıldığı Ankara'nın en iyi otellerinden birisi. Gittim; sana "şu kadar garson, şu kadar komi verdik" dediler. Öyle zengin bir ekipki, 2 kişiye 1 garson, 1 garsona da 2 komi düşüyor. Bana da "Sen ana kişilere bakacaksın" dediler. "Kim geliyor bu masaya?" diye sorunca da "gelince görürsün" cevabını verdiler ve hemen arkasından da "Çabuk git geliyorlar" dediler. Bir baktım ki, Başbakan İsmet Paşa ve bakanları... Hemen sandalyeyi çektim ve İsmet Paşa oturdu, yüzüme baktı. Ben sapsarı olmuşum, konuşulan kelimeleri kulağımla değil, sanki beynimle duyuyorum. Öyle bir heyecan kasırgası içindeyim ki, ne dediler, ne cevap verdim ne yaptım hiç hatırlamıyorum. Hafif geride öylece dikilmiş duruyordum. Paşa bana eliyle işaret ederek; "Gel çocuk gel. Açız aç... Bizi yüzümüze bakarak doyurabileceğini mi sanıyorsun. Nerelisin sen?" dedikten sonra, daha ben cevap veremeden "Bu çocuktan başka verecek çocuk yok muydu ki bunu verdiniz" diyrek çevreye seslendi. Bu sırada Turizm Bakanı Sahir Kurutluoğlu kulağına eğilerek "Paşam çok yüklenmeyin, kendisi benim kuzenim olur. Yeni açtığımız Otelcilik Okulu'nda okuyor, buraya da staj için geldi sanırım" dedi. Bunun üzerine İsmet Paşa bana; "Gel gel... Demek sen Kırşehirlisin... Oğlum çabuk git yemek getir, fazla da masaya yaklaşma... İki Kırşehirli bir araya gelince maazallah ihtilal yaparlar" dedi. Yemek sonrası beni yanına çağıran İsmet Paşa avucumun içine bir kağıt para koydu ve "Bunu hiç harcama, bozdurma, sakla" dedi. Baktım 50 lira var avucumda. Yaşadıklarını anlatırken hala o zamanki heyecanı hisseden ve sesi titreyen Şinasi Bey, "Bu 50 lira hala dosyalarımın içinde duruyor. Bir kağıda yapıştırdım altına da "şu tarihte, şurada İsmet Paşa'nın verdiği para" diye yazdım. Tabii İsmet Paşa'nın verdiği bu paranın maddi değerinden çok sahip olduğu manevi değer ve hatırlattıkları benim için unutulmaz..." diyor.
ANADOLU MÖ.15000*7000 ARALIĞINDADA TÜRK'TÜ
-. Anadolu.nun ilk yerli halkları Türklerdir; Hititler vs. halklar dahil, -. Kürtler Karduk soyundan ortaasya Türküdür. Bu yüzden yıllar önce orhun anıtlarındada ey kürt diye oğuz han oğlunun birine seslenir. -. İtalya.da yaşamış Etrüskler Türk dür, -. Irak'ın güneyindeki Sümer uygarlığını Türkler kurmuştur, -. Görüldüğü gibi, Türk Tarih Tezine göre Irak, Anadolu, Mısır ve Ege medeniyetlerinin ilk kurucuları Orta Asyalı brakisefal ırkın temsilcileridir: Hitit, Sümer, Etrüsk, Rum, Yunan, Kürt, Macar vs. halklar Türk sayılmaktadır. Başka bir deyişle, bu teze göre Avrupa.dan Çin.e kadar uzanan coğrafyadakilerin çoğu Türk.tür.
Atatürk ve Türk Tarih Tezi Mustafa Kemal Atatürk 1930'lu yıllar boyunca yaptığı çeşitli konuşmalarda Türk Tarih Tezi'ni bizzat desteklemiştir. Örneğin "Bu memleket tarihte Türk.tü, o halde Türk.tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır." sözüyle Anadolu.da eskiden beri yaşamış bütün halkların Türk olduğunu belirtmektedir. "Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı hep bir ırkın evlatları, hep aynı cevherin damarlarıdır." sözleriyle de Kürtler, Rumlar, Bulgarlar, Makedonlar vs. halkların Türk olduğunu öne sürmektedir. "Anadolu 7000 yıllık Türk beşiğidir" sözü de Anadolu'da Türklerin varlığının Malazgirt Savaşı'ndan çok öncelere dayandığı anlamını taşımaktadır; Anadolu'nun en eski halkları Atatürk'e göre Türk'tür. Bu gerçekliği Atatürk ün kendi yazdığı şiirde de görebiliriz: "Gafil, hangi üç asır, hangi on asır / Tuna ezelden Türk diyarıdır. / Bilinen tarihler söylememiş bunu / Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak, / Dinleyin sesini doğan tarihin, / Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak / Yalan tarihi gömüp, doğru tarihe gidin. / Asya'nın ortasında Oğuz oğulları, / Avrupa'nın Alplerinde Oğuz torunları / Doğudan çıkan biz / Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz / Türk sadece bir milletin adı değil, / Türk bütün adamların birliğidir. / Ey birbirine diş bileyen yığınlar, / Ey yığın yığın insan gafletleri / Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde, / Hakikat nerede?" Bu şiirden anlaşıldığı kadarıyla Atatürk'e göre Alp dağlarına kadar uzanan yerdekiler Türk'tür. Tuna nehrinin "ezelden beri Türk diyarı" olduğunu belirterek de Almanya, Avusturya, Slovakya, Macaristan, Hırvatistan, Yugoslavya, Bulgaristan, Romanya, Moldova ve Ukrayna gibi Tuna havzası ülkelerinin üzerinde yaşamış olan halkların Türk olduğu tezini ortaya koymaktadır.
BİZİM ELE UĞRADI MI YOLUNUZ Bizim ele uğradı mı yolunuz Halimiz benziyor hallerinize Ne güzel de şirin şirin söylüyor Kurban olam tatlı dillerinize
18 MART 1915 ÇANAKKALE SAVAŞLARI BALKAN HARBİ İLE İSTİKLAL SAVAŞI ARASINDAKİ TÜRK DİRENİŞ DESTANIDIR. GÖKTE AYYILDIZ SONSUZADEK SALLANIR NAZLI NAZLI ÇANAKKALE İÇİNDE MEHMETLER GEÇER LİNKTİR.DİNLEYİNİZ.

Mor Koyun
Mor Koyun meler gelir Dağları deler gelir Hakikatli yar olsa Uykuyu böler gelir
Mor koyun kuzusuna Can kaynak bazısına Ne deyim de ağlayım Alnımın yazısına.
ÖKSÜZ ALİ
Ağzına da bakın tavus kuşunun Şahin gerek pençe vurup, av ala Kayka kirpik can almaya kasteder Şu sallanıp gelen güzel kim'ola?
Leyla'nın bekçisi Mecnun ben oldum Gark oldu gemim de ummanda kaldım Söylen o yare de işte ben geldim Ağlamasın kına yaksın ağ'ele, ağ'ele!
Öksüz Ali'm hata yoktur sözümde Çifte benler sıçraşıyor yüzünde Kırşehir ilinde Mucur özünde Aklım alan bir gözleri gövel'ay, gövel'ay!
Karıncalı köyünün gülleri hoştur güzeli gösteren kaşınan gözdür uçan kuşunan mektup ulaştır mahsunum gurbette gülemiyom gayrı
|
|

YEMEN TÜRKÜSÜ Yemen, Yemen, şanlı Yemen Toprakları kanlı Yemen Ben Yemen'e dayanamam Nazlı yardan ayrılamam.
Gitme Yemen'e Yemen'e Yemen sıcak dayanamam Tan borusu çalınınca Sen küçüksün uyanamam.
Nimetullah Hafız'dan ( Yugoslavya )



Ankara'da Yedim Taze Meyvayı
Anakara'nın keskin ilçesinin cin ali köyünde 1924 yılında Sefer adında bir erkek çocuk doğar. İlkokulu köyünde okuyan Sefer 15 yaşından sonra ailesinin tüm rençberlik işlerine yardım eder yürütür. Güçlüdür kuvvetlidir Sefer. Köyde herkes tarafından sevilir. 20 yaşına gelince de Seyfli köyünden Hatice yi istetir. Söz kesilir düğün olur evlenirler.
Aradan üç ay geçince Sefer ince hastalık denilen vereme tutulur. Doktorlar bir çare bulamazlar. Taa Ankara lara götürülür ve 20 Haziran 1944 te garip Sefer ölür. Aşağıdaki türkü Sefer için yakılmıştır.
Ankara'da Yedim Taze Meyvayı Boşa Çiğnemişim Yalan Dünyayı Keskin'den De Sildirmeyin Künyeyi Söyleyin Anama Anam Ağlasın Anamdan Başkası Yalan Ağlasın
Ankara'yla Şu Keskin'in Arası Arasına Kara Duman Durası Çok Doktorlar Gezdim Yokmuş Çaresi Söyleyin Anneme Annem Ağlasın Babamın Oğlu Var Beni Neylesin
Trene Bindim De Tren Salladı Zalim Doktor Ciğerimi Elledi İy- olursun Dedi Geri Yolladı Söyleyin Anama Anam Ağlasın Anamdan Başkası Yalan Ağlasın
Benzim İçtim Ciğerlerim Tutuşur Ağlama Hatice, Sefer Yetişir Söyleyin Anneme Çalsın Nennimi Kim Alırsa Alsın Nazlı Gelini
Binmiş Taksiye De Sefer Geliyor Annesinin Ciğerini Deliyor Gelin Hatice'yi Eller Alıyor Söyleyin Anama Anam Ağlasın Gelin Hatice'yi Kimler Eylesin
Mezarımı Derin Kazın Dar Olsun Edirafı Lale Sümbül Bağ Olsun Ben Ölüyom Ahbaplarım Sağ Olsun Söylen Kardaşıma Çalsın Sazımı Kadir Mevlam Böyle Yazmış Yazımı


NE MUTLU TURKUM DIYENE!
TURK MILLETI!
KURTULUS SAVASI'NA BASLADIGIMIZIN ONBESINCI YILINDAYIZ. BUGUN CUMHUTIYETIMIZIN ONUNCU YILINI DOLDURDUGU EN BUYUK BAYRAMDIR. KUTLU OLSUN! BU ANDA BUYUK TURK MILLETI'NIN BIR FERDI OLARAK BU KUTLU GUNE KAVUSMANIN EN DERIN SEVINCI VE HEYECANI ICINDEYIM. YURTTASLARIM! AZ ZAMANDA COK VE BUYUK ISLER YAPTIK. BU ISLERIN EN BUYUGU, TEMELI TURK KAHRAMANLIGI VE YUKSEK TURK KULTURU OLAN TURKIYE CUMHURIYETI'DIR. BUNDAKI MUVAFFAKIYETI TURK MILLETI'NIN VE ONUN DEGERLI ORDUSUNUN BIR VE BERABER OLARAK AZIMKARANE YURUMESINE BORCLUYUZ. FAKAT YAPTIKLARIMIZI ASLA KÜÇÜK GOREMEYIZ. CUNKI DAHA COK VE DAHA BUYUK ISLER YAPMAK MECBURIYETINDE VE AZMINDEYIZ. YURDUMUZU DUNYANIN EN MAMUR VE EN MEDENi MEMLEKETLERI SEVIYESINE CIKARACAGIZ. MILLETIMIZI EN GENIS REFAH, VASITA VE KAYNAKLARA SAHIP KILACAGIZ. MILLi KULTURUMUZU MUASIR MEDENIYET SEVIYESININ USTUNE CIKARACAGIZ. BUNUN ICIN, BIZCE ZAMAN OLCUSU GECMIS ASIRLARIN GEVSETICI ZIHNIYETINE GORE DEGIL, ASRIMIZIN SURAT VE HAREKET MEFHUMUNA GORE DUSUNULMELIDIR. GECEN ZAMANA NISPETLE, DAHA COK CALISACAGIZ. DAHA AZ ZAMANDA, DAHA BUYUK ISLER BASARACAGIZ. BUNDA DA MUVAFFAK OLACAGIMIZA SUPHEM YOKTUR. CUNKI, TURK MILLETI'NIN KARAKTERI YUKSEKTIR. TURK MILLETI CALISKANDIR. TURK MILLETI ZEKIDIR. CUNKI TURK MILLETI MILLi BIRLIK VE BERABERLIKLE GUCLUKLERI YENMESINI BILMISTIR. VE CUNKI, TURK MILLETI'NIN YURUMEKTE OLDUGU TERAKKI VE MEDENIYET YOLUNDA, ELINDE VE KAFASINDA TUTTUGU MESALE, MUSPET ILIMDIR. SUNU DA EHEMMIYETLE TEBARUZ ETTIRMELIYIM KI, YUKSEK BIR INSAN CEMIYETI OLAN TURK MILLETI'NIN TARIHi BIR VASFI DA, GUZEL SANATLARI SEVMEK VE ONDA YUKSELMEKTIR. BUNUN ICINDIR KI, MILLETIMIZIN YUKSEK KARAKTERINI, YORULMAZ CALISKANLIGINI, FITRi ZEKASINI, ILME BAGLILIGINI, GUZEL SANATLARA SEVGISINI, MILLi BIRLIK DUYGUSUNU MUTEMADIYEN VE HER TURLU VASITA VE TEDBIRLERLE BESLEYEREK INKISAF ETTIRMEK MILLi ULKUMUZDUR. TURK MILLETI'NE COK YARASAN BU ULKU, ONU, BUTUN BESERIYETE HAKIKi HUZURUN TEMINI YOLUNDA, KENDINE DUSEN MEDENi VAZIFEYI YAPMAKTA, MUVAFFAK KILACAKTIR. BUYUK TURK MILLETI, ON BES YILDAN BERI GIRISTIGIMIZ ISLERDE MUVAFFAKIIYET VAAD EDEN COK SOZLERIMI ISITTIN. BAHTIYARIM KI, BU SOZLERIMIN HICBIRINDE, MILLETIMIN HAKKIMDAKI ITIMADINI SARSACAK BIR ISABETSIZLIGE UGRAMADIM. BUGUN, AYNI INAN VE KATIYETLE SOYLUYORUM KI, MILLi ULKUYE, TAM BIR BUTUNLUKLE YURUMEKTE OLAN TURK MILLETI'NIN BUYUK MILLET OLDUGUNU BUTUN MEDENi ŒEM, AZ ZAMANDA BIR KERE DAHA TANIYACAKTIR. ASLA SUPHEM YOKTUR KI, TURKLUGUN UNUTULMUS BUYUK MEDENi VASFI VE BUYUK MEDENi KABILIYETI, BUNDAN SONRAKI INKISAFIYLA, ”ININ YUKSEK MEDENIYET UFKUNDA YENI BIR GUNES GIBI DOGACAKTIR. TURK MILLETI! EBEDIYETE AKIP GIDEN HER ON SENE DE, BU BUYUK MILLET BAYRAMINI DAHA BUYUK SEREFLERLE, SAADETLERLE HUZUR VE REFAH ICINDE KUTLAMANI GONULDEN DILERIM. NE MUTLU TURKUM DIYENE!
Mustafa Kemal ATATURK
MERHABA Senede bir görmediğim Canlar merhaba merhaba Deste deste dermediğim Güller merhaba merhaba
Umutlarım oldu yalan O yar beni etti talan Başın taştan taşa çalan Seller merhaba merhaba
Yetimi'yim belim büken Ne gül kaldı ne bir diken Bülbülü sineye çeken Dallar merhaba merhaba
Söz: Yetimi
YEMEN TÜRKÜSÜ Havada bulut yok, bu ne dumandır Mahlede ölen yok, bu ne figandır Şu Yemen elleri ne de yamandır
Ano Yemendir / Gülü çemendir Giden gelmiyor / Acep nedendir Burası Muş'tur / Yolu yokuştur Giden gelmiyor / Acep ne iştir
Kışlanın önünde redif sesi var Bakın çantasında acep nesi var Bir çift kundurayla bir de fesi var
Ano Yemendir / Gülü çemendir Giden gelmiyor / Acep nedendir Burası Muş'tur / Yolu yokuştur Giden gelmiyor / Acep ne iştir
Mızıka çalınır düğün mü sandın Al yeşil bayrağı gelin mi sandın Yemen'e gideni gelir mi sandın Dön gel ağam dön gel dayanamiram Uyku gaflet basmış uyanamiram Ağam öldüğüne inanamiram
ALMANYA ACI VATAN Almanya acı vatan Adama hiç gülmeyi Nedendir bilemedim Bazıları gelmeyi
Üçü kız iki oğlan Kime bırakıp gittin Böyle güzel yuvayı Ateşe yakıp gittin
Almanya'ya gitmişsin Orada evlenmişsin Tam yedi sene oldu Evine gelmemişsin
Az çok para yollarsın Bu para neye yarar Beş çocukla ailen Hepisi seni arar
Haydar Gedikoğlu / Akçaabat
ALMANYA'DA ÇÖPÇÜLERİMİZ Nasıl geçtin de boz bulanık sellerden? Haberim mi aldın esen yellerden? Yadigar mı da geldin bizim ellerden? Gül-ü reyhan gibi koktun birader Gül-ü reyhan misali koktun birader
Gün ışır ışımaz, alın yazımız parlar, Ne alın yazısı, el yazısı be! Sökemeyiz ki biz, ilkokul aydınlığı bile gösterilmeyenler Biz, pis yöneticilerin mutsuz kişileri, Süpürürüz yaban ellerin sokaklarını; pis el, pis yürek!
Sığmazken atalarımız güne,yarına, Düşmüşüm ben, düşmüşüm ben el kapılarına
Daha üçyüz yıl önce, omuzlarımızda gök yarısı bayraklar Eğilirdi bu ülkenin burçları uygarlığımıza, Şimdi ta Bünyan'daki üç çocuk, ağızları açlıkla büyümüş Şimdi ta Ereğli'deki dört çocuk, gözleri açlıkla iri iri Alır karanlıklar ardından göderdiğim kara lokmasını
Sığmazken atalarımız güne,yarına, Düşmüşüm vay, düşmüşüm ben el kapılarına
Ne duruyoruz be kardeş, aylık bin yeşil mark Varalım dağılalım kartal Anadolu'dan yeryüzüne Beyler altın uykularından uyanmak üzere, haydi yollarını temizliyelim Al güneşten bile utanmadan; pis el, pis yürek
Sığmazken atalarımız güne, yarına, Düşmüşüm vay, düşmüşüm ben el kapılarına
Söz:Fazıl Hüsnü Dağlarca Ezgi: RUHİ SU
ERMENİ TASARISI NEDENİYLE FRANSAYA İTHAF OLUNUR
KARAYILAN
Atına binmişte elinde dizgin Vardığı cephede hiç olmaz bozgun Çeteler içinde Yılan'ım azgın Vurun Antep'liler namus günüdür
Sürerim, sürerim, gitmez kadana FRANSIZ kurşunu değmez adama Benden selam söylen nazlı anama Analar da böyle yavru doğurmuş
Karayılan der ki, harbe oturak Kilis yollarından kelle getirek Nerde düşman varsa orda bitirek Vurun Antep'liler namus günüdür
KARINCALI SİTESİ
Karıncalı sitesinin. Bu gün misafiri olun. Tanıttığı atasının. Geçmişini örnek alın.
Karıncalı kırka gelin. Köylünüze selam salın. Arayın beni de bulun. Hepinizi minnet bilim.
İçer iken çayınızı. Tanıyın siz köyünüzü. Unuttuğunuz soyunuzu. Okuyarak orda bulun.
Size anlatan da şaşar. İlk siteyi açan Yaşar. Ünü avrupaya taşar. Aradığını burda bulun.
Topraksız'ım anlat böyle. Yaz siteye derdin söyle. İçli dışlı ol bu köyle. Derim ara sıra gelin.
ERENLER
arzu ederdiniz bir yol görmeye bugün bize hoş geldiniz erenler muhabbet bağından güller dermeye bugün bize hoş geldiniz erenler
tarihler boyunca bir milletiz biz ilimce dünyayı vermiş idik hız büyük bir babanın torunlarıyız bugün bize hoş geldiniz erenler
iyi insan olmak her şeyin başı kardeş biliyoruz her vatandaşı anmak için bugün hacı bektaşı bugün bize hoş geldiniz erenler
hisse alın çırakman'ın sözünden zerre kaçmaz ariflerin gözünden kemal atatürk'ün aydın izinden bugün bize hoş geldiniz erenler
BİR ASKER TÜRKÜSÜ
Yürüdü tren de yolda eğlenmez Derdim çoktur memlekete söylenmez Tükendi cephanem geriden gelmez Teskeremden evvel vurdular beni Sılama hasret koydular beni
Aziz Abdal dağı ordugah yeri Bir haftalık tayın yenmiyor kuru Hasretli kaldık koca Kayseri Teskeremden evvel vurdular beni Sılama hasret koydular beni
Ağır makinalı da tepeden inmez Tarıyor ormanı kimse görünmez Verilen parolalar aklıma gelmez Gözüm göre göre vurdular beni Sılama hasret koydular beni
TÜRKİYEM
Baş koymuşum Türkiyemin yoluna Düzlüğüne yokuşuna ölürüm Asırlardır kır atımı suladım Irmağının akışına ölürüm
Sevdalıyım yangın yeri bu sinem Doksan yıldır çile çekmiş hep ninem Pınarlardan su doldurur Eminem Mavi boncuk takışına ölürüm
Düğünüm, derneğim, halayım, barım, Toprağım, ekmeğim, namusum, arım Kilimlerde çizgi çizgi efkarım, Heybelerin nakışına ölürüm.
YEMEN
Kaynak : Aşık Hüseyin
- Kırşehir yöresi
Bir alay askerdik bindik gemiye O gemi götürür bizi Yemen'e Şükür o Yemen'de geri dönene
Yemen'e de benim ağam Yemen'e Ateş düştüğü yeri yakar kime ne.
Susmuş konuşmuyor ağzında dili Yirmisinde solmuş tomurcuk gülü Ne yaman yer imiş Yemen'in çölü
Yemen'e de koç yiğidim Yemen'e Kendim ağlar kendim söyler kime ne.
Kalkmıyor sırt çantam, cephanem ağır Kimimiz kör olduk kimimiz sağır Her yana oynuyor İngiliz gavur
Aman padişahım imdat Yemen'e Şu Yemen'in gailesi bize ne.
Yemen'de de kara haber geliyor Nice koç yiğitler telef oluyor Hain Arap arkamızda vuruyor
Türk uşağının kanı akar Yemen'e Analar bacılar ağlar kime ne.
Hüseyin akıtır kanlı yaşını Bit pire üşüşmüş yiyor döşünü Akbabalar konar oyar başını
Gitti gelmez ağam emmim Yemene Ölen ölür kalan sağlar kime ne
Aşık Hüseyin
KARACAOĞLAN
Dinle sana bir nasihat edeyim Hatırdan gönülden geçici olma Yiğidin başına bir iş gelince Onu yadellere açıcı olma
Mecliste arif ol kelamı dinle El iki söylerse sen birin söyle Elinden geldikçe iyilik eyle Hatıra dokunup yıkıcı olma
Dokunur hatıra kendisin bilmez Asilzadelerden hiç kemlik olmaz Sen iyilik, et de o zayi olmaz Darılıp da başa kakıcı olma
El ariftir yoklar senin fendini Dağıtırlar tuzağını bendini Alçaklarda otur gözet kendini Kattı yükseklerde uçucu olma
Muradım nasihat bunda söylemek Size lâyık olan onu dinlemek Sev seni seveni zay etme emek Sevenin sözünden geçici olma
Karacoğlan söyler sözün başırır Aşkın deryasını boydan aşırır Seni bir mecliste hacil düşürür Kötülerle konup göçücü olma
--------------------------------------------------------------------------------
Kadir Mevlam bir dileğim var sana Kaldır dalgaların sel ver sen bana Yüz elli keselik malım olsa da Gönül eğleyecek yâr ver sen bana
Sürülerle erkeçlerim yayılsa Dokuz yerde davullarım döğülse Kol kol olsa atlılarım dağılsa Yüz bin atlı ile yol ver sen bana
Beş yüz atlım olsa lâhuri şallı Gümüşten reşmeli kadife çullu Mevlâm bana verse bir tutu dilli Sarmaya bir ince bel ver sen bana
Karacoğlan der ki gönlüm çilede Yüz bin topun varsa eğer kalede Yarın mahşer günü Cennet âlâda El atıp tutmaya dal ver sen bana
--------------------------------------------------------------------------------
Ak kuğular sökün etti yurdundan Koçyiğitler yatamıyor derdinden Sabah namazında belin ardından Saydım altı güzel indi pınara
Oçü orta boylu gayetle güzel Üçü uzun boylu gözlerin süzer Dedim akça ceren gölde ne gezer Al kınalı keklik indi pınara
Karacoğlan gene coştu bulandı İnip aşkın deryasını dolandı Güzel gitti diye pınar ağladı Acıdı yüreğim yandı pınara
--------------------------------------------------------------------------------
İlk akşamdan vardım gavil yerine Önce gördüm kömür gözlüm gelmedi Bilmem gaflet bastı yattı uyudu Bilmem o yâr bize küstü gelmedi
Benim yârim gide gide donandı İkrar verdi cahil gönlüm inandı Ay geldi de orta yeri dolandı Seherin yelleri esti gelmedi
Unuttu mu ahdi amanı netti Başın alıp gayrı diyara gitti Benim mecbur olduğumu farketti Zalim garaz etti kaçtı gelmedi
Karacoğlan der ki devranım döndü Gönlüm yücedeydi engine indi Seherin yelleri şafağın bendi Hani usul boylu sunam gelmedi
--------------------------------------------------------------------------------
Yıkılası şu dağların ardına Aşıp gider bir gözleri sürmeli Cenneti âlâda bir gül açılmış Kokup gider bir gözleri sürmeli
Kuru kütük yanmayınca tüter mi Âk memede çifte benler biter mi Vakti gelmeyince bülbül öter mi Ötüp gider bir gözleri sürmeli
Deniz kenarında yerler hurmayı Kılavuz gönderdim telli turnayı Ak göğsün üstünde ilik düğmeyi Çözüp gider bir gözleri sürmeli
Karacoğlan kalem alır destine Selâm verir yârenine dostuna Sandal tuman, beyaz topuk üstüne Döküp gider bir gözleri sürmeli
--------------------------------------------------------------------------------
İncecikten bir kar yağar Tozar Elif Elif deyi Deli gönül abdal olmuş Gezer Elif Elif deyi
Elifin uğru nakışlı Yavru balaban bakışlı Yayla çiçeği kokuşlu Kokar Elif Elif deyi
Elif kaşların çatar Gamzesi sineme batar Ak elleri kalem tutar Yazar Elif Elif deyi
Evlerinin önü çardak Elifin elinde bardak Yavru yeşil başlı ördek Yüzer Elif Elif deyi
Karacoğlan eğmelerin Gönül sevmez değmelerin İliklemiş düğmelerin Çözer Elif Elif deyi
--------------------------------------------------------------------------------
Ardıma düşüp de yorma kendini Var git ölüm bir zaman da gene gel Akibet alırsan komazsın beni Var git ölüm bir zaman da gene gel
Şöyle bir zamanlar yiyip içerken Yiyip içip yaylalarda gezerken Gene m'geldin ben de senden kaçarken Var git ölüm bir zaman da gene gel
Çıkıp bozkurtlayın ulaşamadım Yalan dünya sana çıkışamadım Eşimle dostumla buluşamadım Var git ölüm bir zaman da gene gel
Karacoğlan der de derdim çok beter Bahçede bülbüller şakıyıp öter Anayı babayı dün aldın yeter Var git ölüm bir zaman da gene gel
--------------------------------------------------------------------------------
Aşağıdan gelen ceren cereni Akça ceren sana değmeli değil İki eli boğum boğum kınalı Karadır gözleri sürmeli değil
Bir delice turnam yüceden uçar İner engine de bir dolu içer Sabah seherinde ak göğsün açar Göğüs koşar koşar düğmeli değil
Bizim elde bal kaymağı yemezler El sırrını yadellere demezler Sen güzel ben garibe vermezler Sizin elden güzel sevmeli değil
Karacoğlan der de yiyip içmedim Yiyip içip ak göğsünü açmadım Fırsat elde iken alıp kaçmadım Öldürmeli beni döğmeli değil
--------------------------------------------------------------------------------
Güzel ne güzel olmuşsun Görülmeyi görülmeyi Siyah zülfün halkalanmış Örülmeyi örülmeyi
Bahçede gülün güllenmiş Şeyda bülbülün dillenmiş Koynunda memen kirlenmiş Emilmeyi emilmeyi
Mendilin yudum arıttım Gülün dalında kuruttum İsmim ne idi unuttum Sorulmayı sorulmayı
Benim yârim bana küsmüş Zülfünü gerdana dökmüş Muhabbeti benden kesmiş Sevilmeyi sevilmeyi
Çağır Karacoğlan çağır Taş düştüğü yerde ağır Yiğit sevdiğinden soğur Sarılmayı sarılmayı
--------------------------------------------------------------------------------
Nedendir de kömür gözlüm nedendir Şu geceki benim uyumadığım Çetin derler ayrılığın derdini Ayrılık derdine duyamadığım
Dostun bahçesine yadeller dolmuş Gülünü toplarken fidanı kırmış Şurda bir kötünün koynuna girmiş Şu benim sevmeğe kıyamadığım
Kömür gözlüm seni sevdim sakındım İndim has bahçene güller sokundum Bilmiyorum yâr nerene dokundum Bir belli haberin alamadığım
Karacoğlan der de yandım ben öldüm Her bir deliliği kendimde buldum Dolanıp da gavil yerine geldim Gavil yerlerinde bulamadığım
--------------------------------------------------------------------------------
Bre ağalar bre beyler Ölmeden bir dem sürelim Gözümüze kara toprak Dolmadan bir dem sürelim
Aman hey Allahım aman Ne aman bilir ne zaman Üstümüzde çayır çimen Bitmeden bir dem sürelim
Buna felek derler felek Ne aman bilir ne dilek Ahır ömrümüzü helak Etmeden bir dem sürelim
Karacoğlan der de canan Güzelim sözüme inan Bu ayrılık bize hemen Ermeden bir dem sürelim
--------------------------------------------------------------------------------
Ala gözlüm benim ilen gidersen Eğlen güzel yaz gelsin de gidelim Dağlar almış ılkımını karını Yollar çamur kurusun da gidelim
Erisin dağların karı erisin İniş seli düz ovayı bürüsün Türkmen eli yaylasına yürüsün Mor koyunlar melesin de gidelim
Methederler Karamanın elini Köprüsü yok geçemedim selini Kervan yaylasının perçem belini Lale sümbül bürüsün de gidelim
Karacoğlan der ki buna ne fayda İrağbet kalmadı yoksula bayda Bu ayda olmazsa gelecek ayda On bir ayın birisinde gidelim
--------------------------------------------------------------------------------
Birem birem devşirirler odunu Bilem dedim bilemedim adını Erzurum yanaklı kürtler kadını Bir kız bana emmi dedi nideyim
Bizim eller Urum olur uç olur Sızılaşır bozkurtları aç olur Bir yiğide emmi demek güç olur Bir kız bana emmi dedi nideyim
Karacoğlan der ki nidip niderim Akan sularınan bile giderim Sakal seni naktabınan yolarım Bir kız bana emmi dedi nideyim
--------------------------------------------------------------------------------
Dostum niçin beni zar incidirsin Verdiğim ikrardan dönen değilim Senden gayrisine meylimi vermem Uçup daldan dala konan değilim
Dostum gönüllerime giden tez gelir Herkes sevdiğine cilve naz gelir Yar yüzüne yüz yıl baksam az gelir Bin yıl dahi baksam kanan değilim
Elifi mim yazılmıştır meşkine Yoksa yarim yad mı çıktı köşküne Ben yandım kül oldum senin aşkına Beyhude yerlere yanan değilim
Karacoğlan bilir benim halimi Kadir mevlam açık etsin yolunu Senden gayrısına vermem meylimi Vallahi billahi veren değilim
--------------------------------------------------------------------------------
Vara vara vardım ol kara taşa Hasret ettin beni kavim kardaşa Sebep ne gözden akan kanlı yaşa Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm
Nice sultanları tahttan indirdi Nicesinin gül benzini soldurdu Nicelerin gelmez yola gönderdi Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm
Karacoğlan der de kondum göçülmez Acıdır ecel şerbeti içilmez Üç derdim var birbirinden seçilmez Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm
--------------------------------------------------------------------------------
Şu yalan dünyaya geldim geleli Tas tas içtim ağuları sağ iken Kahpe Felek vermez benim muradım Viran oldum mor sümbüllü bağ iken
Aradılar bir tenhada buldular Yaslandılar şıvgalarım kırdılar Yaz bahar ayında bir od verdiler Yandım gittim ala karlı dağ iken
Farımaz da deli gönlüm farımaz Akaç gözlerimin yaşı kurumaz Şimden geri benim hükmüm yürümez Azil oldum güzellere bey iken
Karacoğlan der ki bakın geline Ömrümün yarısı gitti talana Sual eylen bizden evvel gelene Kim var imiş biz burada yoğ iken
--------------------------------------------------------------------------------
Hey ağalar böyle m'olur Hali yârdan ayrılanın İner ummana dökülür Seli yârdan ayrılanın
Gökten turnalar çekilir İner yerlere dökülür On beş yaşında bükülür Beli yârdan ayrılanın
Turnalar havadan geçer Mah yüzlere nurlar saçar Ah ile vah ile geçer Günü yârdan ayrılanın
--------------------------------------------------------------------------------
Ak kolların sala sala yürüyen Nasıl getireyim seni ele ben Ben şahin olsam da sen bir balaban Alsam çırnağıma düssem yola ben
Elinizde var mı idi kadılar Ak ellerin altın tasta yudular Seni bana güvel ördek dediler Onun için dolanırım göle ben
Yüklettim yedeğim deste katarım Yüküm kumaş ben alana satanm İki bülbül bir kafeste öterim Konmaz mıyım yeni açmış güle ben
Hemene de Karacoğlan hemene Çanlı kervan indirmişim Yemene Sevdim ise ben yarimi kime ne Nettim ola şu koğlaşan ele ben
--------------------------------------------------------------------------------
Yürü bre yalan dünya Sana konan göçer bir gün İnsan bir ekin misali Seni eken biçer bir gün
Ağalar içmesi hoştur O da züğürtlere güçtür Can kafeste duran kuştur Elbet uçar gider bir gün
Aşıklar der ne olacak Bu dünya mâmur olacak Haleb' Osmanlı alacak Dağı taşa katar bir gün
Yerimi serin Bucağa Suyumu koyun ocağa Kafamı alın kucağa Garib anam ağlar bir gün
Yer üstünde yeşil yaprak Yer altında kefen yırtmak Yastığımız kara toprak O da bizi atar bir gün
Bindirirler canı ata İndirirler tuta tuta Var dünyadan yol ahrete Yelgin gider salın bir gün
Karacoğlan der nâşıma Çok işler geldi başıma Mezarımın baş taşına Baykuş konar öter bir gün
--------------------------------------------------------------------------------
Sultan Süleymana kalmayan dünya Bu dağlar yerinden ayrılır bir gün Nice bin senedir çürüyen canlar Hakkın emri ile dirilir bir gün
Ne güzel yapıldı cennet yapısı Çok aradım görünmedi kapısı Benim korktucağım Sırat köprüsü Cehennem üstünde kurulur bir gün
Karşıki dağlar da karlı dağ olsa Çevre yanı mor sümbüllü bağ olsa Ağa olsa paşa olsa bey olsa Yakasız gömleğe sarılır bir gün
Bu dünyada adem oğluyum dersin Helâli haramı durmayıp yersin Yeme el malını er geç verirsin İğneden ipliğe sorulur bir gün
Gökte yıldızların önü terazi Ülker ile aşar gider birazı Yarın mahşerde de sorarlar bizi Hak mizan terazi kurulur bir gün
Karacoğlan der de konup göçersin Ecel şerbetini bir gün içersin Sen Sırat köprüsün bir gün geçersin Amelin arkana verilir bir gün
--------------------------------------------------------------------------------
Gam çekme hâline divane gönül Sana da bulunur elde neler var Ayva m'eksik turunç m'eksik yoksa nar Sun elini beri dalda neler var
Sakının ağalar beyler küçükten Yanağı gamzeli eğri bucaktan Arılar bal alır binbir çiçekten Nezaket arıda balda neler var
Yiğit olan yiğit dağdır kaledir Sevmeyin çirkini başa beladır Bülbülün feryadı gonca güledir Takının güzeller dalda neler var
Bunu ben demedim aşıklar diyen Şu dertli sineme hançerler vuran Bilmeni boz geyiktir bilmem ak ceren Yüce yüce sarp kayada meler var
Karacoğlan der ki yaralı sinem Elimden aldırdım gül yüzlü sunam Kimi cennet ister kimi cehennem Cennetten beride yolda neler var
--------------------------------------------------------------------------------
Çukurova bayramlığın giyerken Çıplaklığın üzerinden soyarken Şubat ayı kış yelini koğarken Cennet dense sana yakışır dağlar
Ağacınız yapraklarla donanır Taşlarınız bir birliğe inanır Hep çiçekler bağrınızda gönenir Pınarınız çağlar akışır dağlar Rüzgâr eser dallarınız atışır Kuşlarınız birbiriyle ötüşür Ören yerler bu bayramda çok üşür Sümbül niçin yaslı bakışır dağlar
Karacoğlan size bakar sevinir Sevinirken kalbi yanar gövünür Kımıldanır hep dertlerim devinir Yas ile sevincim yıkışır dağlar
--------------------------------------------------------------------------------
Uryan geldim gene uryan giderim Ölmemeğe elde fermanım mı var Ezrail gelmiş de can talep eyler Benim can vermeğe dermanım mı var
Dirilirler dirilirler gelirler Huzuru mahşerde divan dururlar Harami var diye korku verirler Benim ipek yüklü kervanım mı var
Er isen erliğin meydana getir Kadir Mevlâm noksanımı sen yetir Bana derler gam yükünü sen götür Benim yük götürür dermanım mı var
Karacoğlan der de ismim öğerler Ağı oldu yediğimiz şekerler Güzel sever diye isnad ederler Benim Haktan özge sevdiğim mi Var
--------------------------------------------------------------------------------
Nuhun gemisine bühtan ederler Yelken açıp yel kadrini ne bilir O Süleyman kuş dilini bilirdi Her Süleyman dil kadrini ne bilir
Arap atlarında olur fırkalar Kimi sarhoş yürür kimi ırgalar Gübreliğe inip konan kargalar Has bahçede gül kadrini ne bilir
Dünya benim diye zenginlik satan Helâl ekmeğine haramlar katan Sonradan sonraya beyliğe yeten Zalim olur el kadrini ne bilir
Karacoğlan der de belim büküldü Ağzımın içinde dişim döküldü Nuh Nebinin haddesinden çekildi Saz çalmayan tel kadrini ne bilir
--------------------------------------------------------------------------------
Hazır ol vaktine Nemse kıralı Yer görünmez asker ile geliyor Patriklerin inmiş tahttan diyorlar Bir Halife kalmış o da geliyor
Yetmiş bin var siyah postal giyecek Seksen bin var Allah Allah diyecek Doksan bin var tatlı cana kıyacak Yüz bini de Tatar Handan geliyor
Gelen Ahmet Paşam kendidir kendi Altmış bin dal kılıç kusuru cündü Kaçma kâfir kaçma ölümün şimdi Hacı Bektaş Veli kalkmış geliyor
Şevketli efendim sultanı vezir Altmış bin kılıçlı yanında hazır Deryalar yüzünden boz atlı Hızır Benliboza binmiş o da geliyor
Karacoğlan der de burda durulmaz Güleç yüze tatlı söze doyulmaz Gökteki yıldızdan çoktur sayılmaz Yedi iklim dört köşeden geliyor
--------------------------------------------------------------------------------
İnsan oğlu yeryüzüne gelince Kur' ağaçtan meyve bitmiş gib'olur Kâmil olup kendi kendin bilince Cevahirden yükün tutmuş gib'olur
Talana da deli gönül talana Gide gele orta yeri dolana Bir yiğit sevdiği yakın olana Günde düğün bayram etmiş gib'olur
Bir yiğit yaslanıp dizine yatsa Yârin yağlığını yüzüne örtse Her dem sevdiğinin sesin işitse Gökyüzünde turna uçmuş gib'olur
Yüce dağ başında yaydan peren Avcılar geliyor dört yanın dolan Her olur olmaza sırrını diyen Boz bulanık çaya akmış gib'olur
Kolda götürürler şahini bazı Her daim severler gelini kızı Yiğidin ikrarı güzelin sözü Taze yağı bala katmış gib'olur
Karacoğlan der ki bizi kayıran İki cam birbirinden ayıran Muhanet sofrasında karnın doyuran İki ellen ağı yemiş gib'olur
--------------------------------------------------------------------------------
Arap at üstünde kaldı postumuz İkrarından döndü m'ola dostumuz Yarın bir gün kara toprak üstümüz Çürütür hey benli sunam çürütür
Yüksek olur Arap atın kaltağı Issız kalmaz koçyiğidin yatağı Yaklaşma kötüye değer eteği Geri dur hey benli sunam geri dur
Yağmur yeğdi yollarına sapayım Hak dinidir dost dinine tapayım Çeviri ver al yanaktan öpeyim Beri dur hey benli sunam beri dur
Şeşine de Karacoğlan şeşine Kurban olâm yarin ablak döşüne Gök kır atman da çakır kuşuna Geri dur hey benli sunam geri dur
--------------------------------------------------------------------------------
Üç güzel oğlu da şöyle bir yiğit Söylediği sözü yola getirir Yiğit olan sırrın kimseye demez Kötü kalbindekin dile getirir
Yalınız git yoldaş olma yüzsüze Selam verme erkansıza yolsuza Komşu olma namussuza arsıza Akıbet üstüne hile getirir
Dilberin koynuna girse görmese Bir dilbere öğüt versem almasa Bir yiğit de miktarını bilmese Akıbet başına bela getirir
Karacoğlan der ki her sözüm haktır Yiğit olmayanın yalanı çoktur Cehennem yerinde hiç ateş yoktur Herkes ateşini burdan götürür
--------------------------------------------------------------------------------
İki ceren götürdüler bahçeye Girdim o bahçenin gülleri bir hoş Yağar yağmur serin serin bâd eser Irganan selvinin dalları bir hoş
Yâr oturmuş kurulur naz postuna Hiç bakmıyor yârenine dostuna Yaz gelince çayır çimen üstüne Yâr bade doldurur elleri bir hoş
Çıkmış yücesine avını avlar İnmiş enginine ceylân kovalar Değmen şu ceylâna beyler ağalar Şirin şirin söyler dilleri bir hoş
Karacoğlan der ki âşıkım saza Dayanılmaz sunam sendeki naza Elinde kadehi dudakta meze Gerdana dökülen telleri bir hoş
--------------------------------------------------------------------------------
Ağlayı ağlayı düştüm yollara Karışayım boz bulanık sellere Adı sanı duyulmadık ellere Gitmeyince gönül yârdan ayrılmaz
Ahım kaldı şu gelinin ahtında Deremedim güllerini vaktinde Karanlık gecede kolum altında Yatmayınca gönül yârdan ayrılmaz
Gözüm kaldı şu kaplanın postunda Ezrail de can almağın kastında Döne döne teneşirin üstünde Yunmayınca gönül yârdan ayrılmaz
Hadini de Karacoğlan hadini Aramazlar gurbet ele gideni Ak göğsün üstünde çakır dikeni Bitmeyince gönül yârdan ayrılmaz
Bomboş Geldik Kaman'a
Avşarlara oyun edip sürdüler Döneklere rütbe geldi duydun mu Türkmenleri top- tüfek kırdılar Ermeni'den casus oldu duydun mu
Boş kaldı yaylalar sürüsüz dağlar Yıkıldı obalar analar ağlar Bozoklu denilen yerdeki beyler Göçmenleri soyuyormuş duydun mu
Cerit avşar birleşip de göçelim Seyfe gölün soğuk suyun içelim Kalmış ise dost ve yaren seçelim Her bir taraf düşman olmuş duydun mu
Aşa aşa Çiçekdağı yol ettim Kırşehir'e geçip vadiye girdim Yeşiller içinde bir belde gördüm Muhaciri seviyorlar duydun mu
Dadaloğlu der ki dağıldık bittik Gurbet ellerinde perişan olduk Atları- sürüyü söyleyin nittik Bomboş geldik şu Kaman'a duydun mu Dadaloğlu

ÖKSÜZ ALİ
Ağzına da bakın tavus kuşunun Şahin gerek pençe vurup, av ala Kayka kirpik can almaya kasteder Şu sallanıp gelen güzel kim'ola?
Leyla'nın bekçisi Mecnun ben oldum Gark oldu gemim de ummanda kaldım Söylen o yare de işte ben geldim Ağlamasın kına yaksın ağ'ele, ağ'ele!
Öksüz Ali'm hata yoktur sözümde Çifte benler sıçraşıyor yüzünde Kırşehir ilinde Mucur özünde Aklım alan bir gözleri gövel'ay, gövel'ay!
ATATÜRK KİMDİR; ATATÜRK ULUSLARARASI ANLAYIŞ, İŞBİRLİĞİ, BARIŞ YOLUNDA ÇABA GÖSTERMİŞ ÜSTÜN KİŞİ, OLAĞANÜSTÜ DEVRİMLER GERÇEKLEŞTİRMİŞ BİR İNKİLAPÇI, SÖMÜRGECİLİK VE YAYILMACILIĞA KARŞI SAVAŞAN İLK ÖNDER, İNSAN HAKLARINA SAYGILI, DÜNYA BARIŞININ ÖNCÜSÜ, BÜTÜN YAŞAMI BOYUNCA İNSANLAR ARASINDA RENK, DİL, DİN, IRK AYIRIMI GÖSTERMEYEN, EŞİ OLMAYAN DEVLET ADAMI, TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN KURUCUSU İMZA :Unesco Rus delegesinin önerisi ve 152 Dünya Ülke Temsilcisi
Yemen Bizim Neyimize
Yemen Bizim Neyimize? Sıvan Düştü Evimize Bak Yavrular Yetim Kaldı Güvenmeyin Beyinize
Basma Fistan Kirlenirse Başta Lecek Düglenirse Ya Kimlere Baba Desin Yetim Yavrum Dillenirse
Günden Yanı Soldu M'ola Yerden Yanı Uludu M'ola Yiğidimin Ala Gözün Karıncalar Oydu M'ola
ÇOBAN ŞAHBALLI
Bir köyümüz vardı baykuşu çoktu Yıldızları saya saya büyüdük Fakir yoksulduk ya anlımız aktı Karda kızak kaya kaya büyüdük
Anam teşt içinde yurdu başımı Bizi çimdirirken gör telaşını Bazlamaya katık yaptım aşımı Teh dürümü yiye yiye büyüdük
Kışın dam loğlardık kürürdük karı Av avlardık bulamazdık avcarı Ne pantol bilirdik nede şalvarı Uzun fistan giye giye büyüdük
Dut toplamak için ağaca çıkardık Ölümden korkmazdık daldan sarkardık Horozun sesine erken kalkardık Ezan sesi duya duya büyüdük
Sarılar köyündür oban Şahballı Dilde destan elde saban Şahballı Boşa büyüklenme Çoban Şahballı Dağda davar yaya yaya büyüdük
Değmen Benim Gamlı Yaslı Gönlüme
Değmen Benim Gamlı Yaslı Gönlüme, Ben Bir Selvi Boylu Yardan Ayrıldım... Evvel Bağban İdim Dostun Bağında, Talan Vurdu Ayva Nardan Ayrıldım...
kumru gibi gökyüzünde dönende Baykuş gibi viran yurda konanda, Çok Ağladım Mecnun Gibi Çöllerde, Şirin Gibi Nazlı Yardan Ayrıldım...
Anonim

TÜRK DEVLETİ GÖK YARISI BAYRAĞI İLE OSMANLI İMPARATORLUĞUNUN DEVAMINI TEŞKİL ETMEKTEDİR.OSMANLIDAN SONRA KURULAN VE BAĞIMSIZLIĞINI İLK ELDE EDEN TÜRK DEVLETİDİR.BU GÜN 8 TÜRK DEVLETİ TAM BAĞIMSIZ 16 ÖZERK TÜRK CUMHURİYETİ(BK.TÜRK DÜNYASI SY.42) BULUNMAKTADIR.KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN HAN ZAMANINDA FRANSA ALMAN KORKUSUNDAN KURTULMAK VE DEVLETİNİ KORUYABİLMEK İÇİN SULTAN SÜLEYMAN HANDAN YARDIM TALEP ETTİ VE SÜLEYMAN HAN BU İSTEĞİNE KARŞILIK AVUSTURYA ÜZERİNE SEFERE ÇIKTI MACARİSTANI ALDI.YAPILAN ANTLAŞMA İLE AVUSTURYA KRALI TÜRK VEZİRİ AZAMINA EŞİT SAYILDI YANİ DEVLET BAŞKANIMIZIN ÇOK ALTINDA 10 VEZİRİNDEN BİRİ KADAR SEVİYE ALABİLDİ.1856 YILINDA KIRIM HARBİNDEN SONRA AVRUPA DEVLETLERİ OSMANLIYI BİR AVRUPA DEVLETİ KABUL ETTİ.ŞİMDİ KIYTIRIK KORKAK ÖDLEK DEVLETLER AŞİRETLER BİZİMLE OYNAMAYA KALKIYOR.TÜRK MİLLETİ İÇDE VE DIŞTA BİZİMLE UĞRAŞANLARA DERSİNİ VAKTİ GELİNCE VERİR.BİLİNE!
TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNİN VE ARKASINDAKİ 250 000 0000 TÜRK DÜNYASININ FRANSA YA SÖYLÜYECEĞİ OLMALI,

Türkmenler, Irak'ta egitim düzeyleriyle öne çikiyor...
*****************************************************
Irak'taki savasta, yillardir oldugu gibi silaha sarilmayan tek toplum yine barisa ve demokrasiye inancini kaybetmeyen Türkmenler oldu. Türkmenler'in en önemli özelliklerinin basinda, Irak'in en egitimli toplumu olmalari geliyor. Türkmenler, Araplar'in disinda 3-3.5 milyon nüfuslariyla Irak'in temel unsurlarindan birini olusturuyor. Yaklasik bin yildan fazla bir zamandir bölgede varligini sürdüren Türkmenler, Osmanli hakimiyeti altinda geçen 14 ile 1918 yillari arasinda diger Irak toplumlari gibi huzur içinde yasadi. Ingilizler'in bölgeyi ele geçirmelerinden sonra 1920 yilinda, Türkmenler dahil bütün topluluklar Ingiliz mandasina karsi düzenlenen ayaklanmaya katildi. 1930'da Irak'in bagimsizliginin taninmasiyla yeni bir sürece giren Irak'i olusturan unsurlardan, silahlanmayan ve çatismalara asla katilmayan tek grup Türkmenler oldu. Sünni ve Sii Araplar ve Kürtler zaman zaman Irak'ta yasanan iç karisikliklarda silaha sarilirken, Türkmenler kalemi ellerinden düsürmediler. Çogu zaman, Irak'in kuzeyinde yasayan Kürt asiretlerinin kurdugu IKDP ve IKYB arasinda kalan Türkmenler, bütün zorluklara ragmen egitimi yüksek ögrenime kadar yayginlastirmak ve kültür seviyeleriyle diger gruplar arasindan siyrilmak için çaba harcadilar. Silahla ve kavgayla hiç tanismayan Türkmenler, 1970'li yillarda Saddam Hüseyin yönetiminin baskilarindan nasibini aldi. Gayrimenkul almalari yasaklanan Türkmenler'e ait arazi ve ev gibi tasinmazlara el koyan Irak yönetimi, çogu memur ve ögretmen gibi yetismis elemanlardan olusan birçok Türkmen'i Irak'in güneyine sürgün etti. Bu asimilasyon politikasiyla basta Kerkük olmak üzere, bu kisilerden bosalan evlere Araplar yerlestirilirken, güneye giden Türkmenler basini sokacak bir ev bulamadilar. Birçok gruptan ancak yillar sonra örgütlenen Türkmenler, 1988'de Suriye'nin Sam kentinde ''Irak Milli Demokratik Türkmen Örgütü''nü, Nisan 1996'da da 6 kurulustan olusan Irak Türkmen Cephesi'ni (ITC) kurdular.
SILAH YERINE KALEM...
Basindan bu yana Irak'in bölünmez bütünlügünü savunan ITC'nin Yürütme Konseyi Üyesi Dr. Aydin Beyatli, Türkmenler'in egitime olan düskünlügünü, ''Yillarca bize haksizlik ve baski yapan kisilerin tamami kara cahildi. Biz bunlara kizginligimizi, o kisiler gibi cahil olmamak için verdigimiz mücadeleyle gösterdik ve egitimi tesvik ettik'' diye açikladi. Okumaya düskün Türkmenler, Baas Partisi ve Arap kökenli olanlarin 20 ek puan verilerek Irak'taki üniversitelere alinmasi uygulamasina ragmen, var güçleriyle çalisarak yüksek ögrenim için tüm olanaklari zorladilar. Bu sirada iki ayri birlik altinda örgütlenen silahli Kürtler, sik sik yönetime karsi yeni hak talepleriyle ayaklanirken, Türkmenler bir kez olsun siddete basvurmayarak, Irak'in en barisçi ve demokrasi yanlisi grubu olma özelligini tasidi. 1950'li yillardan baslayarak sayilari binlerle ifade edilen birçok Türkmen'in egitim görmek için Türkiye'ye geldigini anlatan Beyatli, çogunlugu mühendis ve doktor olan bu idealist kisilerin üniversite egitimini tamamladiktan sonra yurtlarina hizmet vermek için geri döndüklerini söyledi.
IRAK'IN EN KÜLTÜRLÜ VE BARISÇI TOPLUMU
Kuzey Irak'taki okullarda ögretmenlik yapanlarin yüzde 80'ini Türkmenler'in olusturdugunu vurgulayan Beyatli, söyle konustu: ''Bagimsiz devlet olmak için çalisan Kürtler'in Kerkük ve Musul'da yaptiklarini herkes gördü. Türkmenler'in evleri ve isyerleri yagmalandi. Egitime deger vermeyen bu insanlarin bir devlet kursalar nasil idare edebileceklerini herkes anlamistir. Biz bu nedenle Irak'in en kültürlü toplumu olan Türkmenler'in bölgede barisin saglanmasinda büyük rol oynayacagina inaniyoruz. Ancak, çesitli nedenlerle Irak'ta olusturulan birliklerden dislaniyoruz ve Irak'ta istikrarsizlik dinmiyor.'' Türkiye'ye gelen ve ülkesine dönmeyen bazi Türkmenler'in önemli kademelerde görev yaptigini belirten Beyatli, Türkmen kökenli taninmis isimlere, eski YÖK Baskani Prof. Dr. Ihsan Dogramaci, Gazi Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Ender Hasanoglu, emekli generallerden Abdurrahman Ergeç, Bilkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Dogramaci, bir dönem Saglik Bakanligi'nda müstesarlik yapan Yunus Müftüoglu, arastirmaci Suphi Saatçi, yazar Necmettin Esin, sanatçi Abdurrahman Kizilay ile gazeteci Reha Muhtar ve sovmen Mehmet Ali Erbil'i örnek verdi. Irak genelinde okuma-yazma oraninin yüzde 75'lere yeni ulastigini belirten Beyatli, Türkmenler'de bu oranin yüzde 95'in üzerinde oldugunu vurguladi. Beyatli, Türkmenler'in tek silahli birliklerinin yaklasik bin kisiden olusan ''Akincilar'' oldugunu belirterek, ''Bu birlik de baskanligimizi ve kendimizi korumak için kurulmus bir muhafiz alayi özeligi tasiyor ve kimseye tek kursun atmis degil. Halbuki diger gruplarin silahli güçleri kendi aralarinda savas yaptiktan sonra ancak baris masasina oturabildi. Biz savasi sevmiyoruz'' dedi.
TÜRKMENLER'DEN INSANLIK DERSI
Pesmergeler'in Kerkük ile Musul'da Türkmen nüfus ve mülklerini belirsiz hale getirmek için tapu ve nüfus kayitlarina yaptiklari saldiri ve yagmanin aynisinin 1991'de Erbil'de yasandigi kaydeden Beyatli, ''Ancak bu kez çok bilinçli ve sistemli hareket ediyorlar. Bu is simdi 12 yil öncesinden daha organize yapiliyor'' diye konustu. Türkiye'den 5 Türkmen doktorla Pazar günü Kerkük'e hareket edeceklerini söyleyen Beyatli, Kerkük'te 11 Türkmen doktorun Vilayet binasinda sadece Türkmenler'e degil, Arap ve Kürtlere de saglik hizmeti verecegini kaydetti. Kerkük'de saglik hizmetinin verilemedigini vurgulayan Beyatli, ''Biz Kürt ve Araplar'in bize yaptigini onlara yapmiyoruz. Irk ayirmadan herkesin yarasina merhem olmaya çalisacagiz. Bizim evlerimizi yagmalayanlara bile bu haftadan itibaren saglik hizmeti verecegiz'' diye konustu.
IRAK TURKMENLERINI TARIHI OZETI
YAZAR Yük.Müh/ Mofak Salman KERKÜKLÜ
KITABIN BOYUTU 15x21cm
KITABIN Dili: Ingilizca
KALITE BELGESI (ISBN 975-6855-12-6)
KTABIN ISTEME ADRESI msalman@eircom.net
TEL: 00 353 1 841 6676

YEMEN
Bir alay askerdik bindik gemiye / O gemi götürür bizi Yemen'e / Şükür o Yemen'de geri dönene /
Yemen'e de benim ağam Yemen'e / Ateş düştüğü yeri yakar kime ne. /
Susmuş konuşmuyor ağzında dili / Yirmisinde solmuş tomurcuk gülü / Ne yaman yer imiş Yemen'in çölü /
Yemen'e de koç yiğidim Yemen'e / Kendim ağlar kendim söyler kime ne. /
Kalkmıyor sırt çantam, cephanem ağır / Kimimiz kör olduk kimimiz sağır / Her yana oynuyor İngiliz gavur /
Aman padişahım imdat Yemen'e Şu Yemen'in gailesi bize ne.
Yemen'de de kara haber geliyor Nice koç yiğitler telef oluyor Hain Arap arkamızda vuruyor
Türk uşağının kanı akar Yemen'e Analar bacılar ağlar kime ne.
Hüseyin akıtır kanlı yaşını Bit pire üşüşmüş yiyor döşünü Akbabalar konar oyar başını
Gitti gelmez ağam emmim Yemene Ölen ölür kalan sağlar kime ne
Kaynak : Aşık Hüseyin
Kırşehir yöresi
YEMEN 1
Yemen nere sıla nere Dağlar girdi ara yere Yitirmedim umudumu Gözlüyorum Memet gele.
Yemen bizim neyimize Figan düştü evimize Çocukların yetim kalır Sen güvenme beyinize.
Yemen yolu çukur olur Karavanam bakır olur Zenginimiz bedel verir Fakirimiz asker olur.
Kalmadı anayın sabrı Taş kesti babayın bağrı İnsafa gel padişahım Gönder Memet'imi gayrı.
Başta kalpak soldu mola Gün vurdu da öldü mola Memed'imin gözlerine Karıncalar doldu mola.
Güvenme Arap hayına Ateş atar ocağına Yemen'e gittin gideli Oğul gelmez kucağıma.
Yavruların zarleniyor Bu hasretlik külleniyor Küçük körpe Hüseyin'in Babam diye dilleniyor. KIRŞEHİR'li Aşık HÜSEYİN
BİLEN OLMADI
Ne söyleyim yalan dünya halını Sırrına eripte bilen olmadı Belkıs yele verdi olan malını Süleyman ömrünü süren olmadı.
Yakub'u ağlattı Yusufum diye İsmail'e koç kurban indi hediye İsa göğe ağdı sebebi niye Eyyüb'un yarasın saran olmadı
Hakkın sevgilisi Habibi yari Bunca nebilerin serveri piri Ebu Bekir, Ömer, Osman'la Ali Onlar gayrılara yaran olmadı
Gökten Cebraille iki don geldi Fatıma ağladı karalar giydi Hüseyin aşkına başını verdi Dünyada bu denli figan olmadı
Kur'an-a zulmetti şol Mervan dürzü Eba-Müslüm çıktı titretti arzı Battal sallar idi on batman gürzü Çıkıp annacına duran olmadı
Hak kılıcı Horasan'dan yasıldı Nesimi yüzüldü Mansur asıldı Yunus'un gönlünde cennet nasıldı Mecnun'a Leyla'sın veren olmadı.
Aşk elinde yaralandı şu sinem Aslı'ya tutuştu kül oldu Kerem Maşukunu buldu şad oldu Senem Aşık Garip gibi gülen olmadı.
Hüseyin'im şaştı kaldı arada Gayıp erenleri Mehdi nerede Yedi derya ile arzı karada Hızır'ı İlıyas'ı gören olmadı.
KIRŞEHİRLİ BİR OZAN Aşık Hüseyin'i Tanıyalım AŞIK HÜSEYİN Gönül arzeyliyor dostu sılayı Engel bırakmıyor buna ne dersin Eller beğenmezken balı hurmayı Evdeki tükenen una ne dersin.
Kimi doğru gider kimi şaşırmış Kimi kağnısını dağda aşırmış Hüseyin yolunu sarpa düşürmüş Devresi bilinmez yola ne dersin.
19. yüzyılın güçlü ozanlarından olan Aşık Sülük Hüseyin'in doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, 1838 kıtlığına söylediği bir destan, onun 1815-1820 yıllarında doğmuş olabileceği ihtimalini kuvvetlendirmektedir.
Elli dört senesi bahar ayları Hep kurudu dereleri çayları Açlık sardı şehir ile köyleri Aman Allah ne olacak halimiz.
Aşık Sülük Hüseyin'in doğum tarihi gibi ölüm tarihi de bütün araştırmalarımıza rağmen şimdilik bilinmezliğini korumaktadır.
Etem Paşa orduların başında Erzel Paşa gezer düşman peşinde Gündüz hayalimde gece düşümde
Yatın dağlar geçeceğim ardına Evelallah güveniyom orduma.
Tarihçi Yılmaz Öztuna'nın bildirdiğine göre, Müşir Edhem Paşa komutasındaki orduda görev yapan Kırım ve 93 Harblerine katılan ve Aşığın dizelerinde adı geçen Erzel Paşa, 18 Nisan 1897 Türk Yunan savaşında şehit düşmüştür. Bu savaşa bir destan söyleyen, dolayısıyla 1897'de hayatta olan Aşık Hüseyin'in 1900'lerin başında, tahminen 85 yaşlarında vefat ettiğini söyleyebiliriz.
Turnam giderseniz bizim yaylaya Bir aşık Urumda yasta di n'olur Engizekte yerişirsen obaya Sıtmaya tutuldu hasta di n'olur.
Yukarıdaki dörtlüğünde ve muhtelif şiirlerinde de dile getirdiği gibi, kışın Anadolu'da, yazın Toroslardaki yaylalarda yaşayan, doğum yeri ise kesin olarak bilinmeyen ozanın son ikamet ettiği yer; Kırşehir, Mucur, Küçük Kavak köyü, Cilt. 37, Hane 22, numarada Bozbıyıkoğlu Hüseyin olarak, Mucur Nüfus Müdürlüğünde kayıtlıdır. Yine aynı nüfus kayıtlarında hanımının adı Ümüş olan Aşık, bir şiiriyle de bunu doğrulamaktadır:
Hüseyin'im nettik Kadir Mevlaya Bizi hasret koydu bağa harmana Kaderimiz buymuş Ümüş ağlama Baharımız kara geldi bu sene.
Bozbıyıkoğulları namıyla anıldıklarını bir şiirinin son dörtlüğünde Aşık Sülük Hüseyin şöyle dile getirmektedir:
Devran dönsün poyrazınan eseyim Ferman padişahın kime küseyim Yurt tuttu Acıöz'ü Sülük Hüseyin Dedem Bozbıyık Türkmen değil mi?
Bu dizelerden de belirtildiği gibi, nüfus kayıtlarında Bozbıyıkoğul1arı namıyla anılan ozan, o bölge halkı tarafından Aşık Sülükoğulları veya Aşık Sülükler olarak bilinmektedir.
Mezarımı yol üstüne kazsınlar Baş taşıma Aşık Sülük yazsınlar Gelen geçen öldüğümü duysunlar Gelin dostlar helallaşmak günümdür.
diyen Aşık Sülük Hüseyin, bu dörtlüğüyle de o yörede kendilerine Aşık Sülükler denildiğini kanıtlamaktadır.
Zorladılar yesir gittik Uruma İskan olduk Acı suyun kıyına Alışmadık ivezine şoruna Sinekte sıtmada yatılmaz oldu.
Dörtlüğünde belirttiği üzere, Aşık Hüseyin ve ailesi de diğer Türkmen aşiretleri gibi devlet tarafından zor kullanılarak Toroslar dan Orta Anadolu'ya iskan edilmişlerdir. Bir Türkmen aileye mensup olan ozanın, ilk önce Mucur'a bağlı Aydoğmuş ile Karacalı köyleri arasında kalan Sülüklü Bel denilen bir yerde oturduğunu, fakat Kırıklı köyünden veli adlı bir eşkıyanın zoruyla, yakınlardaki Aflak (Altınyazı) köyüne göç ettiklerini ozanın kendisinden dinleyelim:
Bizim meskenimiz Sülüklü Beli Eser sam yelleri soldurur gülü Bize kan kusturdu Kırıklı Veli Isıtmalı sıracalı maççalı.
Hüseyin'im gene kalktı göçümüz Gurbet elde kaldı Haçça bacımız Başa bela haramzede piçiniz Isıtmalı sıracalı maççalı.
Yukarıda da belirtildiği gibi. Aşık Sülük Hüseyin'in iskan olayından sonra, bir zamanlar Mucur'a bağlı Aflak (Altınyazı) köyünde oturduğu, yakın zamana kadar evlerinin yerinin dahi belli 61duğu söylenmektedir. Yine o köydeki bir ine (mağara) Aşık Sülük Hüseyin'in ini dendiğini, otuz yıl önce o bölgede imamlık yaptığım dönemler, ahbabım ve büyüğüm Hacı Sadık'tan ve o köyde yaşayan diğer yaşlı insanlardan defalarca dinlemişimdir. Aflaklı Hacı Sadık'tan, Aşık Sülük Hüseyin'in birkaç şiirini dinlemiş olmama rağmen, bu şiirleri bir tarafa not etmediğim için şu anda belleğimde hiçbirisi kalmamıştır . Yine ozanın şu mısraları bu köyde oturduğunun bir ka nıtı olsa gerektir:
Bunca emeğimiz boşuna zayil Kader böyle imiş Allah'a kayil Dayırn Necip ile emmim İsmayil Arzı mekan etti Aflak'ta kaldı.
Aşık Hüseyin'in Aflak köyünden göç etme nedenlerini şimdilik bilemiyoruz. Bir müddet sonra Aflak'tan göç eden Ozan, Mucur, Küçük Kavak köyüne bağlı Çömelek, Cavlak (Yeniköy) üçgenindeki Acısu'yun kenarına gelip yerleşmiştir. Ozan'ın şu şiiri bu göç olayını bize şöyle açıklamaktadır:
Acısu'dur obamızın otağı Eksilmez yoğurdu balı kaymağı Ulu yoldur şekerkuyu sapağı Eğlenip orada kalın turnalar.
Aşık Sülük Hüseyin'in, kapısında birkaç sürüsü yayılan ve geniş arazilere sahip, varlıklı hanesi ve sofrası açık cömert bir kimse olduğunu araştırmalarımız sırasında o bölge halkından öğrenmiş bulunuyoruz. Aşağıda bir dörtlüğünü verdiğimiz vasiyet adlı şiiri de halkın anlattığı bu bilgileri doğrulamaktadır.
Taş Konağın kapısını örtmeyin Uluyol' un ırızgını kesmeyin Emmiye dayıya kirtip küsmeyin Gelin dostlar helallaşmak günümdür.
Aşık Hüseyin tarafından söylenen şu dizeler de onun medrese görmüş, okumuş bilgili bir kimse olduğunu kanıtlamaktadır:
Biz de gittik bir zamanlar hocaya Aşinayız elif ile heceye Seni ısmarladım Gani yüceye Huzuru mahşerde dilin lal olsun.
Diğer yandan, Aşık Hüseyin'in Mehmet, Süleyman ve Osman adlı üç oğlu ile Hatice adlı bir kızı olduğu Mucur nüfus kayıtlarında yazılıdır.
Halk arasında (kel kız Haçça) olarak bilinen Aşığın kızı Hatice (1859-1931) o yörede cömertliğiyle ve hayırseverliğiyle tanınmaktadır. Acıöz'deki evlerinin önünde geçen Uluyol'un kenarına babası tarafından kazılan su kuyusunun başına yolcuların yemesi içmesi için her gün helkelerle yoğurt ve ayran çıkartan bu kadın, babasının başlattığı geleneği ölünceye kadar devam ettirmiştir.
Eserlerinden bazıları:
NE DERSİN
Gönül arzeyliyor dostu sılayı Engel bırakmıyor buna ne dersin Eller beğenmezken balı hurmayı Evdeki tükenen una ne dersin.
Kimi sevdasını ummana salar Kimi de dünyanın hırsına dalar Kimi başkasının aybını arar Başındaki bin bir hala ne dersin.
Kimisi dünyada murazın almış Kimi de dünyanın zevkine dalmış Kimi derde düşmüş çaresiz kalmış Çaresiz dolaşır buna ne dersin.
Kimi yaptığına öğünür durur Kimi pişman olmuş döğünür durur Kimi bağrı yanmış göğünür durur Kerem gibi yanan kula ne dersin.
Kimi tatlı dilli güler yüzlüdür Kimi batman batman ağar sözlüdür Açmayın sinemi yaram gizlidir Şu bendeki derde çora ne dersin.
Kimi doğru gider kimi şaşırmış Kimi kağnısını dağda aşırmış Hüseyin yolunu sarpa düşürmüş Devresi bilinmez yola ne dersin.
YEMEN 2
Bir alay askerdik bindik gemiye O gemi götürür bizi Yemen'e Şükür o Yemen'de geri dönene
Yemen'e de benim ağam Yemen'e Ateş düştüğü yeri yakar kime ne.
Susmuş konuşmuyor ağzında dili Yirmisinde solmuş tomurcuk gülü Ne yaman yer imiş Yemen'in çölü
Yemen'e de koç yiğidim Yemen'e Kendim ağlar kendim söyler kime ne.
Kalkmıyor sırt çantam, cephanem ağır Kimimiz kör olduk kimimiz sağır Her yana oynuyor İngiliz gavur
Aman padişahım imdat Yemen'e Şu Yemen'in gailesi bize ne.
Yemen'de de kara haber geliyor Nice koç yiğitler telef oluyor Hain Arap arkamızda vuruyor
Türk uşağının kanı akar Yemen'e Analar bacılar ağlar kime ne.
Hüseyin akıtır kanlı yaşını Bit pire üşüşmüş yiyor döşünü Akbabalar konar oyar başını
Gitti gelmez ağam emmim Yemene Ölen ölür kalan sağlar kime ne
EFENDİM
Gülyüzlü sevdiğim neden incindin Araya söz katan eldir efendim Bana bergüzar ver kapına geldim Bu aşık kapında kuldur efendim.
Aşık maşukuna cefa yapar mı Bir sözün üstüne bin söz katar mı El alem içinde taşa tutar mı İster azat ister öldür efendim.
Ne dedim de küstün canımın içi Koynumda saklıyom verdiğin saçı Vallahi Hüseyin'in bunda yok suçu Arada rakibi kaldır efendim.
NE BİLSİN Sevda bahçesinin gonca gülünde Deren bilir dermeyenler ne bilsin Canı başı şol cananın yolunda Veren bilir vermeyenler ne bilsin.
Al yeşil soyunup kara giyenler Aşk okunda yaralıyım yarenler Sen ölme de ben öleyim diyenler Ölen bilir ölmeyenler ne bilsin.
Arı sır işleyip yapar balını Aşık ifşa etmez nazlı yarini Dostun ayağına olan malını Seren bilir sermeyenler ne bilsin.
Hüseyin'im dalma gama firkate Ölümden bir elçik yol yoktur öte Yar aşkıyla düşüp zalim gurbete Kalan bilir kalmayanlar ne bilsin.
AY DOST
Turnam nerden gelin Şam'dan Maraş'tan Kanadın kalkmıyor borandan kıştan Tatlı canı sakın alıcı kuştan Yoldurma tellerin yadlara aydost.
Bahar selleriyle sökün eyleyin Seher yelleriyle selam söyleyin Hallarımı vefasıza demeyin Yoldurma tellerin yadlara aydost.
Hüseyin serini saldı çöllere Bir yar için düştü dilden dillere Sırrını faş etme hoyrat ellere Yoldurma tellerin yadlara aydost.
OLMAYINCA Gönül ne gezersin seyran yerinde Alemde her şeyin var olmayınca Kurtulmazsın elalemin dilinde Bir kişide namus ar olmayınca,
Varıp bir kimsenin kuyusun kazma İçine düşersin yolunda azma Olura olmaza sırrını çözme Ahdine vefalı er olmayınca.
Gördüğünü yad ellere söyleme Bir kimseyi koğu kıybet dilleme Her güzele kanıp gönül bağlama Sadık muhabbetli yar olmayınca.
Mecliste arif ol her söze dalma İlimliyim deyip alimim sanma Elin saklısını arayıp bulma Sana açılacak hal olmayınca.
Hüseyin'im derki dost sözünü tut Kem sözü terkeyle gönülde unut Kaldır kervanını şafakta yörüt Sıdkınan eğlenip kal olmayınca.
GÖZLERİNİ YUMARAK
Karşıdan karşıya sıralı dağlar Boranlı püsenli suları çağlar Elleri koynunda bir güzel ağlar Kaş kaldırıp gözlerini yumarak.
Yel eser ığranır zülfünün teli Bahar çiği gibi kirpiği nemi Başına sokunmuş nergis çiğdemi Kara saça al kınalar yakarak.
Merdine de Hüseyin'im merdine Aylar yıllar hasret kalmış yurduna Aşar gider karlı dağlar ardına Dönüp dönüp arkasına bakarak.
GÖLE ÇEVRİLİR
Bir çift suna geldi dost ellerinde Öter dertli dertli göle çevrilir Sorup sual ettim yar hallerinde Öter dertli dertli göle çevrilir.
Bu gün efkarlıyım yaslı günlerim Gam elinde söylemiyor dillerim Hani teleklerin hani tellerin Öter dertli dertli göle çevrilir.
Konup göçmüş Anavarza eline Hasret kalmış nergisine gülüne Yad avcılar pusu kurmuş yoluna Öter dertli dertli göle çevrilir .
Yeter gayrı Hüseyin'i söyletme Hançer vurup yaralarım elletme Ben de bir garibim terkedip gitme Öter dertli dertli göle çevrilir.
SEHER YELLERİ
Ilgıt ılgıt esen seher yelleri Nazlı yardan koku gelir mi dersin Hele sorun ne söylüyor dilleri Evvelki sözünde durur mu dersin.
Giderim gelirim yolum düz gelmez Gözlerim yollarda yardan söz gelmez Ben vazgeldim amma gönül vazgelmez Deli gönül öğüt alır mı dersin.
İbrişim satılmaz böyle dükkanda Meyli muhabbeti sevgisi canda Yarın mahşer günü ulu divanda Sualime cevap verir mi dersin.
Diken arasında kırmızı güller Yarin bahçesinde öter bülbüller Bre yavrum sana sarılan kollar Bin yıl yerde yatsa çürür mü dersin.
Hüseyin'im derki derdi sır olan Daim civan gezer aşkta pir olan Ta ezelden ahdü peyman bir olan Yad ellere meyil verir mi dersin
GÖZLERİ SÜRMELİ
Sunam Elbeyli'den çekmiş göçünü Aşar gelir bİr gözleri sürmeli Zorkun yaylasında almış bacını Aşar gelir bir gözleri sürmeli.
Yorulmuş dayanmış bir kara taşa Yavrusun aldırmış alıcı kuşa Kaldırmış başını ağlar Maraş'a Aşar gelir bir gözleri sürmeli.
Kuşlar sazlığında tavlası bağlı Dum dum yaylasında sinesi dağlı Aladağ Bakırdağ kırcı boranlı Aşar gelir bir gözleri sürmeli.
Terkeylemiş obasını elini Erciyes'te teziktirmiş yolunu Kızılırmak salında Çallı belini Aşar gelir bir gözleri sürmeli.
Gelip konmuş şu Seyfe'nin gölüne Kekikli yavşanlı Malya çölüne Kaman diyarına Keskin eline Aşar gelir bir gözleri sürmeli.
Hüseyin'im dertli söyler dilleri Mihrican değdi de soldu gülleri Kırşehir İnaç'tan Susuz'dan beri Aşar gelir bir gözleri sürmeli
GÜL ELİNDEN
Bülbül oldum bağa düştüm Gül elinden gül elinden Ferhat oldum dağlar eştim Zor elinden zor elinden.
Has bahçeye yadlar girmiş Girmiş dallarını kırmış Mor menekşe boyun eğmiş Har elinden har elinden.
Hem öksüz hemi yetimim Suyu kurumuş ekinim Arşa yükseldi tütünüm Nar elinden nar elinden.
Hak diyenler kalmaz naçar Yar aşkıyla serden geçer Arı çiçek çiçek uçar . Bal elinden bal elinden.
Hüseyin'im geçti demler Gözümde akıttım nemler Benim çektiğim sitemler Yar elinden yar elinden.
Bomboş Geldik Kaman'a
Avşarlara oyun edip sürdüler Döneklere rütbe geldi duydun mu Türkmenleri top- tüfek kırdılar Ermeni'den casus oldu duydun mu
Boş kaldı yaylalar sürüsüz dağlar Yıkıldı obalar analar ağlar Bozoklu denilen yerdeki beyler Göçmenleri soyuyormuş duydun mu
Cerit avşar birleşip de göçelim Seyfe gölün soğuk suyun içelim Kalmış ise dost ve yaren seçelim Her bir taraf düşman olmuş duydun mu
Aşa aşa Çiçekdağı yol ettim Kırşehir'geçip vadiye girdim Yeşiller içinde bir belde gördüm Muhaciri seviyorlar duydun mu
Dadaloğlu der ki dağıldık bittik Gurbet ellerinde perişan olduk Atları- sürüyü söyleyin nittik Bomboş geldik şu Kaman'a duydun mu Dadaloğlu
Meyrem
Bahçeye biber ektim de Kız Meyrem Meyrem Meyrem Ah ne zaman kabaracak da Yar oğlan oğlan oğlan Senin o kötü kocan da Kız Meyrem Meyrem Meyrem Ah ne zaman geberecek de Yar oğlan oğlan oğlan
Kale kaleye karşı da Kız Meyrem Meyrem Meyrem Ah kalenin dibi çarşı da Yar oğlan oğlan oğlan Bir tomurcuk gül olsam da Kız Meyrem Meyrem Meyrem Ah açılsam yare karşı da Yar oğlan oğlan oğlan
Başan da poşusuna da Kız Meyrem Meyrem Meyrem Ah oturmuş karşısına da Yar oğlan oğlan oğlan Adam meyil verir mi de Kız Meyrem Meyrem Meyrem Ah kapı komşusuna da Yar oğlan oğlan oğlan
Selvet Aslan HACIBEKTAŞ
SÜVARİNİN TÜRKÜSÜ
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir halıya benzeyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu, bu davet bizim.
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim.
KAMAN AĞIDI
Kaman'da uşak kalmadı Redif gitti sürüyünen Yatamıyom gece gündüz Gelinlerin zarıyınan
Kars'ta kavga kuruluyor Redif orda deriliyor Mızıkalar vuruluyor Trampetli boruyunan
Şimdi aslanlar güleşir Yiğitler kana bulaşır İnşallah Hızır ulaşır Al bayraklı periyinen
ATATÜRK'ÜN KIRŞEHİR'E GELİŞİ 24 ARALIK 1919"24 Kanunevvel 1335 Çarşamba"
Çok güç şartlarda Kurtuluş Savaşı'na başlayacağını anlayan Mustafa Kemal savaşın, Anadolu nun çoğunluğunu oluşturan köylüler üzerinde sözü geçen ileri gelenlere dayandınlarak yürütüleceğine inanmıştı. Bunun için Sivas'tan Ankaraya çıkmayı kararlaştırdı. Heyet-i Temsiliye'nin yanındaki para ile ancak 20 yumurta,1 okka peynir ve 10 ekmek alınabilirdi. Otomobillerinin benzini, Sivas Amerikan Okulu'ndan hediye olarak sağlanmıştı. Fakat, Tüık Milleti'nin büyük desteğini alan Atatürk, yol boyunca sıkıntıya düşmemiş, sevgi gösterileriyle yoluna devam etmişti. Çünkü, bütün yurdumuz işgal altında bulunuyordu.
Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları, yüce vatanseverliğin verdiği duygular ile bu onur kırıcı durum karşısında kayıtsız kalamazdı. Her türlü tehlikeyi göze alarak, Türk Milleti'ni yeniden diriltme çabasına giriştiler. Onların bu hareketi içte ve dışıa bütün düşman çevrelerinde engellenmek istendi. Milli irade esasına dayandırılmak istenen ve gerçek güç kaynağını halktan alan Anadolu İhtilali, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının cesur adımlarıyla serpilip gelişiyordu. "Kuvay-i Milliye amil ve iradeyi milliye hakim kılmak esastır" düşüncesi, bu hareketin esasını oluşturuyordu. Nitekim, Erzurum ve Sivas Kongreleri nde alınan kararlarda halk iradesinin esas alınmasının temel fikir olduğu apaçık görülüyor.
Ulu Önder Atatürk ve arkadaşları hu amaçla 22 Aralık 1919 Pazartesi günü saat 08.30 'da Mucur'a geldiler. Kaymakam Cevat Bey, heyeti karşıladı ve kendilerine Hükümet Konağı'nı tahsis etti. Gece Mucur'da kaldıktan sonra Hacıbektaş'a gitmeyi istiyordu. Çünkü, Hacıbektaş'ta 4 milyon Bektaşi'ye hakim olan Cemalettin Efendi oturuyordu. İstanbul'la ilişkiyi kesen Bektaşilerin başı Çelebi Cemalettin Efendi, Mustafa Kemal'in kendisine uğrayarak Ankara'ya geçeceğini öğrenince, erken davrandı ve orıu karşılamak üzere Baştarla'ya gitti. Cemalettin Efendi'nin bu hareketi Mustafa Kemal e verdiği önemi gösteriyordu. Talat ve Enver Paşalar, Cemalettin Efendi ce karşılanmasını istediklerinde, onları dergâhında karşılamıştı. Heyet, o gece Hacıbektaş ta Cemalettin Efendi nin konuğu oldular.
Atatürk'ün Mucur ve Hacıbektaş'a gelişi haberi Kırşehir'de büyük heyecan uyandırmıştı. Sivas Kongresi'nin kararları elden ele dolaşıyor, kahvelerde, topluluklarda okunarak açıklanıyordu. Birçok Kırşehirli, Hacıbektaş'a kadar giderek destek verdiler. Mustafa Kemal, Hacıbektaş'tan ayrılırken, Çelebi Cemalettin Efendi'den tamamen Kuvay-i Milliye'ye taraftar olduğuna dair söz aldı. Mustafa Kemal, ertesi gün Mucur'a geldi ve 24 Aralık 1919'da Kırşehir'e doğru hareket etti. Bu sırada, zamanın Mutasarrıf Vekili Ali Hikmet Bey, Gençler Derneği üyeleri Mustafa Nural, Reşat Özdeş ve Necati Bey den bir karşılama programı yapılmasını istedi.
24 Aralık 1919 günü öğle üzeri, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının Mucur'dan 3 arabayla hareket ettikleri haberi bir anda Kırşehir de yayıldı. 200 kadar atlı Gölhisar Çiftliği sırtlarını tutmuştu. Başta Mutasarrıf Vekili Ali Hikmet Bey olmak' üzere, halk Kılıççı Köprüsü yanında yerlerini almıştı. Atatürk ve arkadaşlan, Kılıççı Köprüsü'ne geldikleri zaman arabalarından inerek kendilerini ümitle bekleyen halkı selamladılar. Atatürk kalpaklı ve asker elbiseliydi. Şimdiki Gazi İlkokulunun önünde ve Kapıcı Camii civarnda kurbanlar kesildi. Hacı Ali, Mübzimin Ethem Hoca, Termacı'nın Hafız (Şevket) karşılıklı tekbirlerle kurbanlar kestiler. Halk coşkun bir şekilde alkışlıyor, atlılar güzergâh üzerinde çeşitli gösteriler yapıyorlar ve cirit oynuyorlardı. Durum Atatürk'ün hoşuna gider ve bir müddet seyreder. Heyet şehre geldiğinde doğruca hükümet binasına gitti. Ali Hikmet Bey tarafından bilgi verildi. Buradan Belediye'ye, sonra Idadi Okulu na (Kale) uğrandı. Oradan Gençler Demeği'ne gidildi.
Mustafa Kemal ve arkadaşları Gençler Demeği'nce onurlarına verilen çayı içtiler. Sıtkı Doğu'nun konuşmasından sonra Gençler Demeği'nin içtüzüğünü inceleyen Atatürk, anı defterine şunları yazdı:
"Kırşehir Gençleri, vatanımızda gençliğin kıymetli enmuzeci olduklarını isbat edecek efkar-ı metine ve musube ile mütehalli bulundukları kanatı ile vas-ı imza eyleriz" 24 Aralık 1335
M. Kemal H. Behiç. A. Rüstem M. Müfit Hüseyin Rauf
Atatürk, daha sonra buradaki kalabalığa hitaben bir konuşma yaptı. 30 Ağustos 1936 tarihli "Kırşehir Gazetesi"nde yayınlanan "Atatürk'ün Kırşehir Gençler Derneği'ndeki Söylevi" şöyle:
"Milletimiz teşkilât fikrini henüz zihnine sokmamıştı. Ekseriya bunu hükümete tereder. Bu, milletimizin öteden beri itiyat ettiği bir ahlâktır. Fakat, zaman, hadisat ve tecarüb gösterdi ki, bizatihi milletin mütehassıs ve mütefekkir olması lâzım. Her ne şekilde ve vasıfta olursa olsun ahara terketmemek lazımdır, bugünkü netice hasıl olur.
Nazarımızı tarihe çevirecek olursak, millet derecei hakimiyetinden aşağı doğru inmeye başIamıştır. Fakat düşününüz Milletimizin her ferdi mütefekkir ve mütehassıs bir tarzda yetiştirilmiş olsaydı muhakkak bu hale gelmeyecekti. Memleketin ve milletin idaresini derühte etmiş olanlar içtihadatında hata etmiş olur, fakat bütün bu hataların netice-i müelmesinden millet muaazarrı olmuştur.
Mütarekeyi müteakip milletimiz, teesüfle söylenir, mukadderatının nıüsamahakârı bir halde bulunuyor, mevcutiyemizi imhaya hahişker olan düşmanlar, acı darbeler indiriyor, milletimiz parçalanmaya namzet bulunuyordu. Şayanı teşekkürdür ki, bazı ahval, haizi kıymet olan milletimizi teyakkuz ve intibaha getirdi. Yer yer efradı milletimiz yekdiğerini aramağa, bulmağa başladı. Bunun neticesi olarak teşkilat meydana geldi. Devletimizin istiklalini mahvetmeğe çalışan ecanib, milletimizden böyle bir ruhu tecelli edeceğine intizar etmiyorlardı. Burada yaşayan insanları his siz mahlükattan ibaret zannediyorlardı. "Böyle bir milletin hakkı bekası olamaz" kararlarını ittihazda bir millet mevcutiyeti nazar-ı dikkate alınmadı, milletimizin hadisat ve darebat neticesi olarak yer yer taazzuv etmesine ehemmiyet vermemişlerdir. Bu ehemmiyet verilmeyen parçaların müdafaa etmek istedikleri ve verdikleri karar ve bütün milletin kabul ettiği nokta-i esası : kuvayı milliyenin âmil, iradei milliyenin hakim olmasıdır. Ve bu teşkilatın ruhu budur. Bu maksatla teşkilatı teşmile başladığı zaman, ecanip nazarı dikkatini Türkiye'ye çevirmeye başladı. Mahiyeti asliyesine inanmadı; muhtelif memurlar, heyetler gönderdiler; bizde bir hissi hayat keşif ve onu yakından temas ile tetkike başladılar. Ve binaenaleyh anladılar ki, miskin bir millet değildir, altı yüz sene ve daha evvelden beri hakimiyetini ispat etmiş, efendilik yapmış bir millet, onIarın tasavvur ettiği gibi esir bir millet değildir. Binaenaleyh ecanip tamamen kani olmalıdır ki; Türkiye ve Türkiye'de yaşayan Millet,, başlı başına bütün cihan milletleri içinde müessir bir mevcudiyete maliktir, bu izale edilemez. Elhamdülillah devletimiz ve milletimizin istiklali mevzuu bahsolmaktan çok uzaklaşmıştır. İstiklâlimize her suretle hürmet edilmesi tahakkuk etmiştir. Bu bizim için kâfi değildir, bu maksat ve gayemizi temin edemez, maddeten takarrürünü görmek mecburiyetindeyiz. Tamamen mutmain olmak atideki küşayiş ve temeddünü bihakkın temin edebilmek için vatan sahibi olarak görüşmeliyiz. .
Müstakil yaşamak için feyizli vatanın teminine muhtacız. Çizdiğimiz bir hudud vardır, bu hududu ecanibin elinde bırakmayacağız, ehemmiyetimiz pek kavidir.
Bu teşkilat henüz bir şekilden ibarettir, bugün yarın buna bir şekil hendesi gibi bakamayız. Buna ruh verebilmek için de her ferdi milletimizin dimağını inkişaf ettirmek, heyeti umumiyenin mukadderatini vukubulacak taarruz ve tecavüzden kendilerini muhafaza edebilmek için teşkilâta müttehiden tevessül etmek lâzımdır.
Vahdeti vatana ait fikirlerimiz kısa oluyor, diğer vatandaşımıza vukubulacak zarardan müteessir oluyoruz. Bütün Millet bir vücut gibi bir hale getirilmelidir. Her millette bir vücut gibi bir hale getirilmelidir. Her miilette olduğu gibi bizde de bir işe Müteşebbisler başlar, en son ferde ve yukarıya doğru sirayet ettirilir. Az zamanda matlup vechile istikameti hakiyeye sevk edebilmek için münevverler daha çok vazifedardır. Münevverlerin vazifeleri gayet büyüktür. Hiç bir millet yoktur ki, ahlâk esasatına istinad etmeden tefeyyüz etsin. Münevverlerimiz vatan ve millet fikirlerini vermekle beraber rakip milletlere karşı muhafazai mevcutiyeti için lâzım olan hususatı temin ederlerse vazifelerini daha vasi surette ifa etmiş olurlar."
Gençler Derneği'nden ayrılırken halk kendisini coşkun bir şekilde alkışladı. Kapıdan ayrılırken Kırşehir Müdafa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Müftü Halil Gürbüz Efendi ile beraber çıktılar. Çalışmalar hakkında bilgi alarak bir müddet yürüdükten sonra kalmaları için ayrılan Sayit Efendioğlu Mustafa Efendi'ye (Ekinci) ait ırmak kenarındaki eve gittiler. Gece şehrin ileri gelenleri ile temaslar yaparak durum hakkında fikir alışverişinde bulundular.
Gece şehirde fener alayları tertiplendi. Ata'nın kaldığı evin önüne gelen fener alayı mensuplanndan Ömer Aydın Bey'in bir taşın üzerine çıkıp verdiği söyleve, Mustafa Kemal şöyle karşılık verdi:
"Bu milletin içinden çıkan bir Kemal: 'Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini Yok imiş kurtaracak bahtı kara maderini' demiş."
Gene bu milletin bağnndan çıkan milletimizin asalet ve kahramanlığına dayanan bir Kemal de diyor ki:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini Elbet bulunur kurtaracak bahtı kara maderini"
Atatürk, daha sonra şöyle hitabede bulundu:
"Aziz ve mübarek vatanımızı kurtarmak için bütün münevverler , herkesin hazır olması Iazım. İstanbul'a gitmeyeceğiz. Anadolu en büyük hazinedir. Sine-yi vatanda ihtilas çarelerini beraberce, ölünceye kadar aramağa, temin etmeğe çalışacağız. Kırşehirlilerin duyguları hepimizin müşterek davasıdır. Sizlerin bu asil duyguları bizi çok mütehassıs etti. Ben ve arkadaşlarım sizleri sevgi ile selamlarız"
Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Kırşehir'e gelişlerini Mazhar Müfit (Kansu) şöyle anlatıyor:
"24 Kanunevvel 1335 Çarşamba günü, Mucur'dan hareketle Kırşehir'e geldik. Hava sisli ve nemli, ara sıra yağmur yağmakta idi. Kırşehir'e geldik. Gireceğimiz sırada, yani şehrin methalinde kurbanlar kesildi. Misafir olacağmız haneye geldik"
ERMENİ SORUNU VE SÖZLÜ TARİH 15 Haziran 2006, Kaynak : Anadolu Ajansı
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. İlhan Başgöz, Ermenilerin 1915 olaylarını tanıtmak için sözlü tarihe başvurduklarını, olayları hatırlayan ABD'de yerleşmiş bin kadar Ermeni'nin hayat hikayesini kaydederek arşivlediklerini bildirdi. İlhan Başgöz, kişinin hayat hikayesini kendi ağzından dinleyip, kaydetmeye ''sözlü tarih'' denildiğini, antropolojide ''hayat hikayesi yaklaşımı'' denen bu yöntemin, 1940'lardan bu yana tarih, sosyoloji, antropoloji ve folklor tarafından yeni bir veri kaynağı olarak kullanıldığını söyledi. Ermeni sorununun yazılı tarihe dayanılarak tartışıldığını ifade eden Başgöz, şöyle konuştu: ''Oysa bir de sözlü tarih var. Onun verilerini ne topladık, ne de kullanıyoruz. 1915 olaylarını tanıtmak için Ermeniler sözlü tarihe başvurdular. Olayları hatırlayan, ABD'de yerleşmiş bin kadar Ermeni'nin hayat hikayesini kaydettiler ve arşivlediler. Bunun dışında (The National Endowment for the Humanities) adlı Amerikan vakfından önemli bir para sağlayarak, 1977'de 400 Ermeni'nin daha hayat hikayesini kayda geçirdiler, arşivlerine eklediler. Bu hayat hikayeleri, Ermeni tezini kanıtlamak için büyük ölçüde kullanılıyor.''
-ERMENİ SORUNUNUN TEK AĞIDI-
Türkiye'de ise Ermeni sorununu anlatan ve günümüze ulaşan tek bir ağıdın bulunduğunu dile getiren Başgöz, ağıdın yakılmasına neden olan olayı şöyle anlattı: ''1920'de Fransızlar Ermenilerin de yardımıyla Çukurova'yı işgal ediyor. Fransızlar, Ermeni avukat Çalyan Karabit'i Haçin'e (bugünkü Saimbeyli) kaymakam, Ted Ohannesi de bölük komutanı yaparlar. Bu idareciler, 1920 Martında 'Kemalist'tir' diye, 217 Türkü yakalayıp, hükümet konağında hapsediyorlar. Bunların arasında kadınlar ve çocuklar da vardır. Ağıt bu insanların başına gelenleri bir görgü tanığının, Melek Hanım'ın dilinden anlatıyor. Bu ağıttan kuşku duyamazsınız. Çünkü ağıt genellikle, ölüm veya benzeri bir felaket için, daha ölü kalkmadan veya felaket üzerine, sıcağı sıcağına yakılır. Bunun için ağıt gerçeği yalın, süse püse bulamadan, dobra dobra söyler.''
-SÖZLÜ TARİHTE ERMENİ SORUNU-
Ermeni olaylarını anlatmak için Gemerek'ten duyup öğrendiği verileri kullandığını belirten Başgöz, Ermeni olayları için sözlü tarihten öğrendiklerinin 1929'larda ilkokul öğrencisiyken başladığını, bu olayların üzerinden 15 yıl geçmeden sıcağı sıcağına ve olayların dehşetini yaşayan bir grup görgü tanığı tarafından kendisine anlatıldığını bildirdi. Başgöz, Gemerek'teki Ermeni katliamları konusunda şunları kaydetti: ''Rus ordusu Kars'ı, Erzurum'u, Erzincan'ı almış, Sivas'a doğru ilerlemektedir. Rus ordusunda Ermeni taburları vardır. Bu Ermeni birlikleri, Rus kumandanlar önlemek de istese, girdikleri her yerde, Müslüman-Türkleri işkencelerle öldürmekte, diri diri yakmaktadır. Gemerek'e haber ulaşır ki, Ruslar Sivas'ı alınca, köyünüzün Ermenileri de sizi kesecek. Bunun için kiliseye silah ve cephane yığdılar. Köylü korku içinde beklemektedir. Gemerekli, dehşet içinde toplanıp, kiliseye varır. Papaz kapıyı açmaz. Bunu silah yığınağının işareti sayan halkta, kızgınlık artar. Kapıyı kırar, kiliseye girerler. Gerçekten de büyük şarap küplerinin içinde tüfekler ve cephane bulurlar. Panik ve şaşkınlık gemlenemez bir kızgınlığa dönüşür. (Sizinle yüzyıllardır aşımızı, ekmeğimizi paylaştık, en güzel topraklarımızı ektiniz, savaşlarda biz öldük, siz cephe gerisinde yan gelip, keyif çattınız. Bizi öldürecektiniz, öyle mi? Ama ben ilkokul öğrencisi iken hala Gemerek'te yaşayan Ermeni aileler vardı. Bu ailelerin çocuklarından Kalost ve Gülbeyaz sınıf arkadaşımdı.'' Rus işgali altındaki yerlerde, Ermenilerin Müslüman halkı öldürdüğünün dedikodu olmadığını anlatan Başgöz, şöyle konuştu: ''Cevat Dursunoğlu, (Kurtuluş Savaşında Erzurum) adlı kitabında yazdı. Dursunoğlu, gençliğinde, Erzurum'da cami duvarlarında kara lekeler görmüş. Bunlar camiye doldurulup diri diri yakılan Müslüman halktan kalan isler imiş. Olay 1915'ten evvel oluyor. Dursunoğlu'na inanırım. Bu Erzurum dadaşı 1919 Erzurum Kongresinden sonra devletin en yüksek mevkilerinde bulunmuş, uzun zaman Erzurum milletvekilliği yapmış ve ölünce taksitle alınmış bir evden başka malı mülkü çıkmamıştır.''
BİLMELİ
Akıl ermez bu dünyanın işine Kuzgun Yuva yapar dağın taşına Çok yaşayanın çok iş gelir başına Ehil olan düz yolunu bilmeli ***** Ahir zaman yaklaşıyor biline Bu dünya misafirhane kimine Diken bile saygı duyar gülüne Ehil olan düz yolunu bilmeli ***** Obrikiyim Kırşehirin yurdunda Çok bilinmez bu dağların kurduda Bunlardanda kurtmu olur dedimya Ehil adam il yolunu bilmeli OBRİKİ
Gitme giden gitme sual sorayim Ya bu dünya neyin üstünde durur Vallahi billahi ben onu gördüm Dünya Sarı Öküz'ün üstünde durur
1915 Çanakkale Albay Mustafa Kemal "Anafartalar Grup Komutanı" "Size ben taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında, yerimize başka kuvvetler ve komutanlar geçebilir. * * * The famous photograph of Lieutenant-Colonel Mustafa Kemal observing the battlefield "I am not giving you an order to attack. I am ordering you to die."
18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Zaferlerinin Kazanıldığı Gün * * * March 18 1915 The Turkish Naval Victory at the Dardanelles
ÇANAKKALE KAHRAMANI SEMBOL İNSAN MEHMET ÇAVUŞ KIRŞEHİR İLİ ÇİÇEKDAĞ İLÇESİ SAFALI KÖYÜNDEN Mehmet Çavuş"un gerçek kimliği 04.04.2006 14:06 - Bu haber 33.243 kişi, Mynet Haber bugün 760.765 kişi tarafından okundu
Çanakkale Savaşı sırasında Cesarettepe'de düşmana karşı gösterdiği kahramanlıklarla dikkat çeken ve ardından gerçek kimliği belirlenemeyen Mehmet Çavuş'un kimliğini Çanakkaleli bir yerel tarih araştırmacısı ortaya çıkardı.
Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Çanakkaleli yerel tarih araştırmacısı Cemalettin Yıldız, yaptığı araştırmalar sonunda Çanakkale kahramanlarından birini daha gün yüzüne çıkarmaktan mutlu olduğunu belirterek, "Arıburnu'nda Cesarettepe'de bulunan Mehmet Çavuş Anıtı'nı her yıl binlerce kişi ziyaret ediyor. Ancak kahramanımız Mehmet Çavuş'un gerçek kimliğiyle ilgili birçok şey söyleniyor. Birçok yazar Mehmet Çavuş ile ilgili daha önceleri burada şehit olduğundan ve 7 tane Mehmet olduğundan bahsederdi. Ben de Mehmet Çavuş'un gerçek kimliğini tespit etmek için Mustafa Kemal'in Kurmay Başkanı İzzettin Çalışlar'ın Çanakkale Savaşları günlüğünden izini sürdüm. Yaptığım araştırmalar sonunda Mehmet Çavuş'in (Mehmet Canpolat) 64. Alayda Doğu Cephesi İstiklal Harbi'ne katıldığı ve Kırşehir Çiçekdağı Safalı Köyü nüfusuna kayıtlı bir kahramanımız olduğu gün yüzüne çıktı" dedi.
Araştırmaya göre, Mehmet Çavuş'un Cesarettepe'de Anzaklar ile yapılan bir çatışmada ağır yaralandığını kaydeden Yıldız, "O günün padişahı Mehmet Reşat tarafından kendisine 'Mülazım' unvanı verilerek ödüllendirilir. Bunun ardından hava değişimi için memleketine gönderilir. Ankara'da 'İkdam Gazetesi' muhabiriyle görüşme yaparken kendisine Çanakkale kahramanlıkları sorulur. Ama o 'Herkesin yaptığını yaptım' der. O sırada ise hatırından çıkmayan bir olayı anlatır ve şu ifadelere yer verir. 'Havaların sıcak olduğu bir yaz günü Cesarettepe'deyiz. Sağımızda deniz, düşman gemilerinin bombardımanı var. Sol tarafımız korku deresinin makineli tüfek atışından zor durumdayız ve susuzluktan kırılıyoruz. Hemen korku deresinde bulunan bir çamuru eşeleyip susuzluğumuzu gidermek istedik. Fakat bunu gören düşman burayı bombardıman etmeye başladı. Allah'ın bir hikmeti. Bombalardan birisi bizim su aradığımız o çamurun içine saplandı. Ve oradan gürül gürül su çıkmaya başladı. Kana kana içtik. Susuzluğumuzu giderdik ve kendimize güç geldi. Allah'ın bizimle olduğuna inandık'. Çanakkale Savaşları'nda Türk askerinin hangi mücadeleyle burada savaştığını burada açıkça görüyoruz. 91 yıl sonra Mehmet Çavuş'un gerçek kimliğini ortaya çıkarmaktan dolayı çok mutluyum. Bunu yeni yazdığım kitabıma da koydum" şeklinde konuştu.
AYIN AĞIDI:HAÇİN AĞIDI AYIN YORUMU:ANADOLUDA ERMENİ MEZALİMİ Bir Avşar Ağıdı Bugün adı Saimbeyli olan Adanın ilçesini Kurtuluşta Ermeni ve Fransızlar İşgal eder.Orada yapılan zulmü Bir Avşar kadını ağıda döker.Bu ağıdın bir bölümünü sizlere sunuyoruz.Sonra Hain işbirlikçiler bu ağıtçı anayıda şehit eder. Boğçasında çıkan bu ağıdı 1922 yılında Mustafa Kemal paşaya okurlar ve Paşa göz yaşını tutamaz.İşte her olay Mustafa Kemal paşa ve Kurtuluşu sağlayan dedelerimizin Bu vatanı kolay kazanmadıklarını anlatır.Bazen ağıt olur Avşar anada,Bazen Marş olur Mehmetcik te.
Baş ucumda geziyorlar İfademi yazıyorlar Ayan olsun Tufan Beyim Sağ adamı yüzüyorlar
Haçına da geldi paşa Sarığın doladı daşa Bir saatçık mühlet verin Yaşa Tufan Beyim yaşa
Yağ kazanını kurdular Çocukları kaynattılar Gün görmeyen hanımları Süngü ile oynattılar
Genco Çavuşu yüzdüler Özne gibi öğe öğe Başkatibi öldürdüler Değnek ile döğe döğe
ULU ÖNDER KEMAL PAŞA VATAN SİZE MİNNETTARDIR. VİDEO
ERMENİLERİN HAÇİN CİVARINDA BAZI MÜSLÜMANLARI YOLLARDA KATLEDEREK KADINLARA SALDIRMIŞLARDIR.
Ermenilerin Haçin civarındaki köylerde Müslüman ahâliden bazılarını yollarda katledilip, kadınları kocalarının yanlarından zorla dağa kaldırdıkları; Fransız askeri elbisesi giymiş Ermenilerin Anteb'e giden üç köylüyü feci bir şekilde katledip, Mağara nahiyesinde de yanlarında bulundurdukları Müslüman kadınların hemen hepsinin namuslarına saldırıda bulundukları ve İslamların elindeki silahlar daha önce Ermeniler tarafından toplanmış olduğundan her zaman Ermenilerin taarruzlarına maruz kaldıkları ancak bu saldırılara karşı Maraş ve Elbistan Müslümanlarının kendini korumaya kararlı olarak her fedakarlığa hazır bulundukları.
Armenians killed some Muslim wayfarers in the vicinity of Haçin and attacked women.
Armenians killed on the roads some muslim wayfarers from villages in the vicinity of Haçin and kidnapped accompanying wives; Armenians dressed in french uniforms killed savagely three villagers while on their way going to Aintab; in the township of Magara they assaulted and raped almost all of the muslim abducted women; previously disarmed by Armenians, muslims have been always exposed to their attacks, but muslims living in Maraş and Elbistan had decided with determation to make all sacrifices in order to get ready and be prepared for self-defense.
9 R. 1338 (1. I. 1920)
ADB'li tarihçinin ermeni sorunu ile ilgili sözleri Tarih: 26.03.2005 Saat: 18:47 Konu: Haber
McCarthy, Türkiye'nin özür dilememesi gerektiğini belirtti
CHP'nin davetlisi olarak Türkiye'ye gelen ABD'li tarihçi Justin McCarthy, Türklerin Ermeni soykırımı yapmadığını yineleyerek, ''Türkler soykırım yapmadığı halde yaptığını kabul edip özür dilerse, bunun arkasından tazminat ve Ermenilerin devlet kurma talebi gelecek'' dedi.
"DEVAMI VAR..."
TBMM eski senato salonunda konferans veren McCarty, Ermenilerle Türklerin 800 yıl barış içinde yaşadıklarını vurguladı. Ermenilerin Rusların kışkırtması ile ayaklandığını belirten McCarty, çok sayıda Türk'ün öldürüldüğünü söyledi.
Rusların kışkırtmaları sonucu Ermeni çeteleri kurulmasıyla iki halk arasındaki barışçı yaşamın sona ermeye başladığını bildiren Mccarthy, ''Ermeniler, Ruslar için casusluk, rehberlik yaptı. Türk halkına eziyet ettiler'' dedi.
McCarthy, Avrupa'nın, Türkiye'nin AB'ye girebilmesi için önce 'Ermeni soykırımı'nı itiraf etmesini beklediğini de belirterek, ''giriş ücreti olarak yalanı talep eden bir kuruluşa girmeniz uygun olur mu? (Babanızı katil olduğunu itiraf edersiniz girebilirsiniz) diyen bir birliğe üye olunabilir mi?'' dedi.
"Belgeler sahte ya da taraflı"
Ermeni kaynakları tarafından ortaya konulan sözde soykırım belgelerinin 'Sahte ya da taraflı' olduğunu ifade eden Mccarthy, ''Sadece Avrupalılar ya da Amerikalılar kandırılmış değil. Türk bilim adamları arasında da saçma kitaplar yazanlar var. Propagandayı kendine kaynak olarak seçenler propaganda üretir, tarih yazmaz'' dedi.
Mccarthy, bu konudaki Osmanlı belgelerinin ise sağlıklı olduğunu kaydederek, ''yazılanlar siyasi bilgiler değil, gizli tutulmuş iç raporlardır. Bunları yazarken yanıldıkları oldu ama yalan söylemediler, bilerek sahtekarlık yapmadılar'' diye konuştu.
Türkiye'ye öneri
Türkiye'nin bu yanlış tarihi düzeltmek için yapabileceklerine de değinen Mccarthy, ''Türkler, ataları hakkında söylenenlere karşı çıkmalılar. Bu zor bir mücadele, çünkü ön yargılar var, ancak gerçek sizin tarafınızda. Ama çok da iyimser değilim'' dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın bu konuda anlaşarak harekete geçmelerinin, gerçeklerin dünyaya anlatılması açısından büyük önem taşıdığını belirten Mccarthy, ''ben ve benim gibi düşünenler artık kendilerini yalnız hissetmiyorlar'' dedi.
Türklerin bu konudaki gerçeklerden korkmadığınıbildiğini ifade eden Mccarthy, öncelikle bu konuda yazılan bilimsel eserlerin İngilizce'ye çevrilmesi önerisinde bulundu.
McCarthy Ermeni iddialarını içeren Mavi Kitap'a ilişkin bir soruyu yanıtlarken de ''kitap bir dizi yalan'' dedi. Kitapta kişilerin rumuzlarla verildiğini, aynı kişilerin üç ayrı kişi gibi sunulduğunu bildirerek, ''gerçekliğini kanıtlamak isteyenler 'Yazanlar misyoner, yalan söylediklerini gördünüz mü?' diyorlar. Evet, sık sık yalan söylerler'' dedi.
KAYNAK : cnnturk
Bütün yurdumuzda olduğu gibi kuraklık zamanlarında Kırşehir'in karıncalı köyündede yağmur duası yapılır.
Karıncalı Köyünde yapılan yağmur dualarında harman yerinde ayakta dua namazı şeklinde saf tutulur.Namazdan önce 2 tane sığır kurban edilir camiye yakın bir yerde büyük kazanlar kurulup etli bulgur pilavı yapılır.Bu sığırların etide bu bulgur pilavında kullanılır.
Yağmur duasına çıkılacak gün, genellikle cuma günü, Cuma namazından sonra başlar. Bütün köy halkı çoluklu çocuklu herkes toplanarak köyün harman yerine çıkılır.İlahilerle Mevlut havasında Ağıt şeklinde dua edilip yağmur yağdırılması için Allah;a yalvarılır.Ayakkabılar çıkarılıp yere ters konur.Dua edilirkende eller yere doğru açık yağmur yağma şekli alınır.Duadan sonra,Etli bulgur pilavı topluca meydanda yenir.Ayrıca tencerelerle evlerede dağıtılır.Köyün delikanlıları ölmüş bir at kafası bulup bunu su bulunan bir Metruk (Kullanılmayan)derin kuyuya veya su akıntısı olan bir yere atar.Ondan sonrada yağmur yağmaya çoğunlukla başlar.Eğer yağmur çok yağarsa ,o at başı atılan metruk kuyudan veya su argından çıkarılır.Karıncalıda bir yağmur duasından sonra köye felaket derecesinde yağmur yağdı.Kuyuya atılan at başı bulunamadı o sene Karıncalı'yı sel aldı.Uzun süre köyün delikanlıları kuyulardan at başı aradı.
KABAK ÇİÇEĞİNDEN,ÇİÇEKLİ BULGUR PİLAVI.
Malzemesi -Bir Çorba kaşığı Tereyağı -2 Su Bardağı Bulgur(Karıncalı Bulguru) -4 Su Bardağı temiz yayla suyu -40 Adet temizlenmiş Kabak çiçeği -Yarım kaşık salça -Üzerine yarım aşırma sarımsaklı Koyun yoğurdu -Nane soslu garnitür dökülebilir.üzerine
ÇİÇEK AÇMIŞ KABAK ÇİÇEKLERİ TOPLANIR.VE KOÇANI HESİLDİKTEN SONRA 40 ADET KABAK ÇİÇEĞİ ORTA HALDE KIYILIR.İKİ SU BARDAĞI ÖLÇEĞİNDE BULGUR LA TEREYAĞDA VE HERENİDE KAVRULUR.ALATAV KAVRULDUKTAN SONRA ÜZERİNİ 1 SANTİM KAPATACAK ŞEKİLDE SU İLAVE EDİLİR.25 DAKİKA SONRA KABAK ÇİÇEKLİ BULGUR PİLAVI YENECEK HALE GELİR.
6 KİŞİLİK OLAN BU PİLAV.ÜZERİNDEDE SARIMSAKLI YOĞURT DÖKÜLEREK.1 TEBSİDE ORTAKLAŞA YENİR.
Sarı Saçlım Mavi Gözlüm
Sana Hasret Sana Vurgun Gönlümüz Neredesin Mavi Gözlüm Nerde Nerde Nerdesin Dost Bu Gemi Bu Karadeniz Sarı Saçlım Mavi Gözlüm Nerde Nerde Nerdesin Dost
Ararım İzini Dolmabahçeden Bir Daha Dönmezmi Bu Yola Giden İçimde Sen ,Gözümde Sen sarı Saçlım Mavi Gözlüm Nerde Nerde Nerdesin Dost
Kurban Olam Yürüdüğün Yollara Kara Peçe Yakışmıyor Kullara Uyan Bak Bizim Hallara Sarı Saçlım Mavi Gözlüm Nerde Nerde Nerdesin Dost
Bulutlar Terinden, Dağlar Kokundan Sarhoştur Sevdiğim Mahsuni Bundan Bir Daha Gel, Gel Samsundan Sarı Saçlım Mavi Gözlüm Nerde Nerde Nerdesin Dost
Kaynak: Asik Mahzuni Serif
GEÇİLMEYEN ÇANAKKALE VE KOMUTANI
Çanakkale Savaşı yalnız bizim tarihimizin değil yakın dünya tarihinin en önemli savaşlarından biridir. Çanakkale Boğazı'nı savaş gemileriyle zorlayarak aşma, böylece İstanbul'a kavuşma isteği Avrupa büyük devletlerinin öteden beri özlemidir.
1914 yılında I. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla İtilaf devletleri bu isteklerini gerçekleştirme fırsatının doğduğuna inandılar. Bu inançla İngiltere ve Fransa işbirliği yaparak 3 Kasım 1914 günü alacakaranlıkta Bozcaada'dan Boğaz'ın ağzına doğru yaklaştılar. Buradan istihkamlarımıza doğru ateş açtılar, İngilizler Seddülbahir ve Ertuğrul tabyalarını, Fransızlar da Anadolu yakasında Kumkale ve Orhaniye tabyalarını havantopu ile dövdüler. Cephaneliğimize isabet eden top mermisiyle on bir ton barut havaya uçtu, subay ve erlerimiz şehit düştü, İngiliz Donanma Komutanı Amiral Carden Çanakkale önlerinde gösteriler yaptı, düşman denizaltıları boğazı geçmeye kalktılar. 24 Kasım 1914 günü bir Fransız denizaltısı Boğaz sularında görüldü. bu denizaltıyı gören topçularımız düşman üstüne ateş yağdırmaya başladı. 2 Aralık günü İngiliz denizaltısı da bir deneme yaptı. Derinden engelleri aşarak Boğaz'a girdi. Yediyüzelli metre ilerde bulunan Mesudiye zırhlısına torpil atarak bu gemimizi batırdı. Zırhlımızda bulunan subaylardan on'u ve erlerimizden yirmi dördü şehit düştü. 19 Şubat 1915 günü düşman savaş gemileri öğleye kadar uzun menzilli bir bombardımana girişti. Boğaz'a iyice sokuldular. Tabyalarımız akşama doğru düşman savaş gemilerine karşılık verdi. Ertuğrul ve Orhaniye tabyalarından atılan ateş karşısında düşman oldukça bocaladı. İtilaf devletleri gemileri diledikleri gibi ilerleyemiyor, amaçlarına ulaşamıyordu. Lodos fırtınasını başarısızlıklarının nedeni olarak görüyorlardı. Havalar düzelince yeni saldırılar düzenlendi. Yine sonuç alınamayınca düşman gemilerine komuta eden Amiral Carden görevden alındı. Yerine 17 Mart 1915 günü Robeck atandı. Yeni komutan 18 Mart 1915 günü donanmayla Boğaz'a saldıracağını, yakında İstanbul'da olacağını Londra'ya bildirdi. Bu arada Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Albay Cevat Çobanlı 17/18 Mart gecesi boğaz'a mayın hattı döşenmesi emrini verdi. Aldığı emir gereği Binbaşı Nazmi Bey Nusret Mayın gemisi ile o gece yirmi altı mayın, Boğaz'a on birinci hat olarak döşendi. Boğaz'daki mayın sayısı on bir hat olarak 400'ü aşmıştı. 18 Mart 1915: İngiliz ve Fransız savaş gemilerinden oluşan, o dönemin en büyük deniz gücü, üç filo olarak sabahleyin Çanakkale Boğazı'na girdi. Bu donanmanın ilk grubunu oluşturan filoda, İngilizlerin Queen Elizabeth zırhlısı ile İnflexible, Lord Nelson ve Agamemnon savaş gemileri bulunuyordu. İkinci grupta İngiliz Kalyon Kaptanı komutasında Ocean, İrresistible, Wengeance Majestic gibi savaş gemileri yer almıştı. Üçüncü filo ise Prince, Bouvet, Suffren gibi Fransız savaş gemilerinden oluşuyordu. İngilizler ve Fransızlar zayıf Türk savunmasını kolayca susturarak Boğaz'ı kolayca geçebileceklerim umuyorlardı. Bu umut ve güvenle 18 Mart 1915 günü düşman savaş gemileri şiddetli bir ateşe başladılar. Rumeli Mecidiyesiyle merkez bataryaları şiddetli bir ateşe tutuldu. Boğazdaki düşman gemileri Hamidiye istihkamlarına yüklendi. Bunu gören Dardanos bataryaları ateşi üzerlerine çekmeye çalıştı. Az sonra, tüm gemiler, Dardanos'a saldırdı. Dardanos tabyamız saldırılara şiddetle karşı koydu. Bu arada Mesudiye tabyası da ateşe başlamıştı. Mesudiye üzerine ateş açılınca Hamidiye onun yardımına koştu. Bu arada kıyı bataryalarımız düşman üstüne ateş yağdırmaya başladılar. Bunalan düşman kaçmak isterken topçu atışlarıyla karşılaşıyordu. Düşman gemilerine göz açtırılmıyordu. Karşılıklı bu korkunç bombardıman bir saat kadar sürdü. Bu karşılıklı bombardımanı bir yabancı yazar şöyle anlatıyor: «İnsan manzarayı gözlerinin önünde canlandırabilir. Kaleler, toz duman bulutları içinde kaybolmuşlarda Yıkıntıların arasından arada bir alevler yükseliyordu. Gemiler, çevrelerinde fışkıran sayısız su sütunları arasında yavaş yavaş hareket ediyorlar, bazen duman ve serpintiler arasında iyice görünmez oluyorlardı. Tepelerden ateş eden havan toplarının alevleri görülüyor, ağır toplar yer sarsıntıları gibi gümbürdüyordu.» Bombardıman sırasında Türk tabya ve bataryaları büyük zarar görmüştü. Amiral Robeck Fransız gemilerini geri çekerek İngiliz savaş gemilerini ileri sürdü. Tam bu sırada müthiş patlamalar oldu. Bouvet ve Suffren savaş gemileri mayına çarparak sarsıldılar, manevra kabiliyetini kaybettiler. Bir gece önce Nusret mayın gemisinin döşediği mayınlar görevlerini yapmışlardı. Boğazın berrak sulan üzerinde bir dev gibi yatan Bouvet ve Suffren'e tarihi Hamidiye bataryamızın keskin nişancıları ateş açtılar. Çanakkale Geçilmez kitabının yazarı Alan Moorehead olayı şöyle anlatıyor. «Saat 13.45'de Suffren'in az gerisindeki Bouvet müthiş bir patlamayla sarsıldı. Güverteden göğe kesif bir duman yükseldi. Gittikçe hızlanarak yana yattı, devrilip gözden kayboldu. Olayı görenlerden birinin ifadesine göre «Bir tabak, suda nasıl kayıp giderse o da öylece kayıp gitti.» Türk tabyaları, Boğaz'ı geçmeye çalışan düşman gemilerine durmadan ateş ettiler. Bu arada düşman Boğazdaki mayınları temizlemek için mayın tarayıcılarını boğaza soktu. Tabyalarımız mayın tarayıcılarına ateş açtılar. Açılan ateş yağmur gibi yağmaya başlayınca düşmanlar panik içinde kaçtılar. Bu arada düşman savaş gemilerinden İnflexible, İrressitible büyük hasar gördü. Batanlar oldu. Daha sonra Queen Elisabeth ve Agamemnon yaralandı. İtilaf devletleri Çanakkale Boğazı'nı denizden aşamadılar. Büyük kayıplar vererek: Çanakkale Boğazı'nın geçilemeyeceğini öğrendiler. İtilaf devletleri Çanakkale Boğazı'nın savaş gemileri ile aşamayınca bu kez çıkarma yapmayı planladılar. Artık Çanakkale kara savaşları başlıyordu. Kara savaşında düşmanın nereden çıkarma yapabileceği tartışıldı. Mustafa Kemal Kabatepe ve Seddülbahir'den, Alman komutan Von Sanders ise Bolayır ve Anadolu yakasından çıkarma yapılabileceği görüşündeydi. Alman komutanı Von Sanders'in görüşü ağır bastı, ve askerler o yöreye yerleştirildi. Düşman güçleri 25 Nisan 1918 sabahı Mustafa Kemal'in düşündüğü noktadan saldırdı. 19. Tümen Komutanı Mustafa Kemal Kocaçimen'de Conkbayır'da, savaştı. Cephanesi biten askerlere: Süngü tak emrini verdi. Daha sonra ; «Ben size taarruz emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve başka komutanlar geçebilir» dedi. Tarihin bu en büyük siper savaşı başlamıştı. Siperler arası uzaklık sekiz on metre kadardı. Türk siperlerinden hiçbir asker ayrılmıyordu. Şehit düşenlerin yeri hemen dolduruluyordu. Her adım başına bir mermi düşüyor; toprak adeta tüterek kaynıyordu. Düşman dalgalar halinde Conkbayır'a doğru ilerliyordu. Bu arada Mustafa Kemal, Anafartalar Grup Komutanlığına atandı. Anafartalar Savaşı'nda düşmanın attığı şarapnel misketi Mustafa Kemal'in göğsüne isabet etti. Ancak cebindeki saate çarptığından bir şey olmadı. Kısa sürede Türk ordusu her yerde büyük başarılar kazandı. Düşman şaşkına döndü, bozguna uğradı. Çanakkale kara savaşlarının en önemli cepheleri; Kumkale, Beşike, Bolayır, Seddülbahir, Anbumu, Kabatepe, Conkbayırı ve Anafartalar'dır. 19 - 20 Aralıkta Anafartalar ve Arıburnu cephesi, 8 - 9 Ocak'ta Seddülbahir düşmanlar tarafından boşaltıldı. Böylece 1915 baharında parlak umutlarla karaya ayak basan birleşik düşman ordusu 1916 kışında bozguna uğrayarak çekip gitti.
Çanakkale savaşlarında 250 binin üzerinde askerimiz şehit düştü. Düşman kayıpları ise bu rakamın üstündedir. Çanakkale savaşlarının unutulmaz kahramanı, Anafartalar Grup Komutanı Mustafa Kemal'in başarısı ilerde başlayacak Ulusal Kurtuluş Savaşı'mızın kaynağı oldu. Bağımsızlığımızı savunmak, yurt topraklarımızı korumak için yapılan savaşlar kutsaldır. Çanakkale, Ulusal Kurtuluş Savaşımız kutsal destan savaşlara birer örnektir.
AYIN AĞIDI:HAÇİN AĞIDI AYIN YORUMU:ANADOLUDA ERMENİ MEZALİMİ Bir Avşar Ağıdı Bugün adı Saimbeyli olan Adanın ilçesini Kurtuluşta Ermeni ve Fransızlar İşgal eder.Orada yapılan zulmü Bir Avşar kadını ağıda döker.Bu ağıdın bir bölümünü sizlere sunuyoruz.Sonra Hain işbirlikçiler bu ağıtçı anayıda şehit eder. Boğçasında çıkan bu ağıdı 1922 yılında Mustafa Kemal paşaya okurlar ve Paşa göz yaşını tutamaz.İşte her olay Mustafa Kemal paşa ve Kurtuluşu sağlayan dedelerimizin Bu vatanı kolay kazanmadıklarını anlatır.Bazen ağıt olur Avşar anada,Bazen Marş olur Mehmetcik te.
Baş ucumda geziyorlar İfademi yazıyorlar Ayan olsun Tufan Beyim Sağ adamı yüzüyorlar
Haçına da geldi paşa Sarığın doladı daşa Bir saatçık mühlet verin Yaşa Tufan Beyim yaşa
Yağ kazanını kurdular Çocukları kaynattılar Gün görmeyen hanımları Süngü ile oynattılar
Genco Çavuşu yüzdüler Özne gibi öğe öğe Başkatibi öldürdüler Değnek ile döğe döğe

Eğil Dağlar
Güzel İzmir duman gitmez başında Ahdim kaldı toprağında taşında Gündüz hayalimde gece düşümde
Eğil dağlar geçeceğim yurduma Gel cevap ver şu kahraman orduma
Kara taşa benzer senin yatışın Virane kuşuna benzer ötüşün Düşman girdi yurdumuza
Yassıl dağlar geçeceğim yurduma Evelallah kolaylık ver orduma
Aslan yatağına tilki giremez Girse bile gonca gülün deremez Alçak düşman muradına eremez
Geçme derler, geçeceğim İzmir'e Yunanları dökeceğim denize
Muharrem ERTAŞ
19 Mayıs 1919 Mustafa Kemal Samsun'da
Büyük Nutuk'ta, 1919 yılı Mayıs'ın 19'uncu günü Samsun'a çıktım. diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün, Kurtuluş Mücadelesi'ni başlatmak üzere Samsun'a çıkışıyla ilgili çeşitli kaynaklarda yer alan bilgiler bu tarihi olayın tüm detaylarını açıkça ortaya koyarken, bazı notlar ise ilginç anekdotlar olarak tarihe mal oldu. Araştırmacı yazar Baki Sarısakal'ın anlatımlarından derlenen bilgilere göre, bölgede asayişi sa ğlaması için 9. Ordu Komutanı olarak görevlendirilen Mustafa Kemal, kurtuluş mücadelesi planlarıyla ve beraberindeki 55 maiyetiyle bir cuma günü öğleden sonra ,Pandarme adlı gemiyle Samsun'a doğru yola çıkar.
Fırtınalı bir pazartesi günü Samsun sahiline demir atan ve bilinen adıyla Bandırma Gemisi'ndeki Mustafa Kemal ve arkadaşlarını ilk olarak Havuzlu İsmail'in kullandığı sandalla Kurmay Binbaşı Mahmut Ekrem Bey karşılar.
Güvertede bulunan Mustafa Kemal'in yanına giden Mahmut Ekrem Bey selam verir ve Hoş geldiniz Paşam diyerek Mustafa Kemal'i Samsun'da ilk karşılayan kişi olur.
Kurtuluş Mücadelesi'ni başlatacak olan Mustafa Kemal'i karaya ise Karakaş Mustafa lakaplı kayıkçı çıkarır. Uzun yıllar Mustafa Kemal'i karaya Havuzlu İsmail'in mi, yoksa Karakaş Mustafa'nın mı çıkardığı tartışılsa da daha sonra resmi olarak Karakaş Mustafa'nın çıkardığı kabul edilerek Karakaş'a ölümünde resmi tören yapılır.
Bugün, Asri Mezarlık'ta yatan Havuzlu İsmail'in (Yurtsever) de Mustafa Karakaş'ın da mezar taşlarında Atatürk'ü Samsun'da karaya çıkaran kişi oldukları yazısı yer alıyor.
AYAKTA KALAN TEK İSKELE
Mustafa Kemal ve arkadaşları Samsun'a ilk adımlarını Reji İskelesi'nden atarlar. Birinci Dünya Savaşı'nda Ruslar tarafından kentin bütün iskeleleri bombalanmış ancak bir tek Fransızlara ait Reji İskelesi sağlam kalmıştır.
Fransızlar o dönemde Samsun'da kurulu bir fabrikada (Reji) sigara üretmektedirler. İskele'nin adı bu nedenle Tütün İskelesi olarak da geçmektedir.
Mustafa Kemal ve arkadaşlarını Samsun'da küçük bir grup karşılar. Karşılamada Samsun Mutasarrıfı İbrahim Ethem bey bulunmamaktadır. Mutasarrıf rahatsız olduğunu belirterek yerine Muhasebe Müdürü Osman Bey'den heyeti karşılamasını ve ağırlama işleriyle ilgilenmesini istemiştir.
Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkışına ait canlandırma dışında fotoğrafının ise bulunmadığı belirtiliyor.
KONAKLAMA
Mustafa Kemal ve arkadaşları kalabalık oldukları için tek otele yerleştirilemezler. Atatürk ve bir grup maiyetiyle birlikte Jean İonnis Mantika'ya ait olan Mantika Palas,a yerleştirilirler. Diğerleri ise bugünkü Samsun Ticaret ve Sanayi Odası'nın yerinde bulunan o zamanki Karadeniz Oteli'nde kalırlar.
Mantika Palas, uzun yıllar Mıntıka Palas olarak adlandırılmış ve günümüzde Gazi Müzesi olarak kullanılıyor.
Atatürk'ün Samsun'a gelişi İngilizler tarafından tedirginlik yaratırken, halk tarafından henüz önemi anlaşılamamıştır. Beş yıl sonra (20 Eylül 1924) büyük coşkuyla karşılanacak olan Mustafa Kemal'in Samsun'a ilk gelişi ise o günkü gazetelerde yeterince yer bulmaz.
25 Mayıs'ta Havza'ya giden Mustafa Kemal, bazı kaynaklara göre Mantika Palas'ta kısa süre konaklamış, Samsun'dan ayrıldıktan sonra 'eski Ankara yolu' olarak bilinen güzergah üzerindeki Avdan Köyü'nde karargah kurup bir süre de burada kaldıktan sonra Havza'ya geçtiği belirtiliyor.
19 MAYIS KUTLANIYOR
Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkışı ve Kurtuluş Mücadelesi'ni başlatışı Cumhuriyetin ilanından sonra 1938 tarihine kadar Gazi Günü adıyla Samsun'da yerel olarak kutlanır. Daha sonra ise Atatürk'ün Milli Mücadeleyi başlatmak üzere 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ayak basması 20 Haziran 1938'de çıkarılan bir kanunla milli bayram olarak kabul edilir.
Bugünkü kutlamaların temelini oluşturan beden eğitimi ve spor gösterilerini ise Türkiye'de ilk kez 12 Mayıs 1916'da erkek öğretmen okulu öğrencileri yapmışlar, daha sonra bu gösteriler bir gelenek haline getirilmiş.
1938'de 19 Mayıs'ın Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kanunlaşmasından sonra ise bu gösteriler de resmi bayram gününe alınmış, daha sonra kutlamalar 19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı adı altında gerçekleştirilmeye başlanmıştır.
DOĞUM GÜNÜ VE SAMSUN
Samsun için ayrı bir önemi olan 19 Mayıs her yıl kentte çeşitli etkinliklere sahne oluyor. Özel bir kutlama programı gerçekleştirilen Samsun'da 25 Mayıs tarihine kadar devam eden festival niteliğindeki kutlamalarda açık hava konserleri, ışık gösteriler, yarışma, panel, konferans, sergi, tiyatro, şiir dinletisi, defile ve çeşitli sportif faaliyetler yer alıyor.
19 Mayıs akşamı ise Cumhuriyet Meydanı'nda Atatürk için doğum günü pastası kesiliyor. Bir kaç yıldır sürdürülen bu gelenek, 1936 yılında İngiltere Büyükelçiliği'nin, Kral 8. Edvard'ın tebrik amacıyla bilgi edinme isteğiyle Dışişleri Bakanlığı'na yaptığı başvuru üzerine verilen resmi yanıtta Atatürk'ün doğum tarihi 19 Mayıs 1881 olarak gösterilmesi dolayısıyla gerçekleştiriliyor.
BANDIRMA VAPURU
19 Mayıs denilince ilk akla gelen isim olan Bandırma Vapuru'nun orijinal planları kullanılarak inşa edilen birebir kopyası ise bugün Samsun sahilinde müze gemi olarak ziyarete açık tutuluyor.
2000 yılında yapımına başlandıktan sonra 3 yıl önce tamamlanarak Doğu Park'ta düzenlenen alanda ziyarete açılan müze gemi Bandırma Vapuru özellikle 19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı nedeniyle kente gelen ziyaretçilerden büyük ilgi görüyor.
28 Haziran Türk Kara Kuvvetleri.nin Kuruluşu (MÖ. 209).
Türk Kara Kuvvetleri Tarihçesi Kara Kuvvetleri temeli; Hun İmparatorluğu döneminde Mete Han tarafından M.Ö.209 yılında atılmıştır. 1040 yılında Dandanakan Meydan Muharebesinde Gaznelileri yenerek istiklaline kavuşan, 26 Ağustos 1071 Malazgirt Meydan Muharebesinde Bizanslıları yenerek, Anadolu yu yeni bir Türk yurdu yapan Büyük Selçuklu Devletinde, Kara Kuvvetlerinin Teşkilat ve Eğitimi sağlam esaslara bağlanmıştır. 1299 yılında kurulan Osmanlı İmparatorluğunun, ilk yıllarındaki teşkilatında Selçukluların ve Memlukların tesirleri görülür. Osmanlı Ordusunun teşkilatlı bir şekilde ortaya çıkışı ise Sultan I nci Murat zamanında olmuştur. Tarihte ilk süvarili ordu olma niteliğini taşıyan Osmanlı Ordusu önceleri yalnızca Atlı Akıncılardan oluşmakta iken, daha sonraları yaya birliklerinde katılmasıyla Yeniçeri Ocağı adı altında sürekli bir yapıya dönüştürüldü. İmparatorluğun yükseliş dönemlerinde Yeniçeri Ocağı önemli rol oynamıştı. Osmanlı İmparatorluğunun gerileme devri ile birlikte, 15 Haziran 1826'da başlayan Yeniçeri Ayaklanmasının bastırılmasını müteakip, bu ocak kaldırılmıştır. Asakir.i Mansure-i Muhammediye adında yeni bir ordu kuruldu. Bu gücün temelini Kol adı verilen taburlar oluşturmuştur. Yine bu dönemde ihtiyat Redif kuruluşu göreve başlamıştır. 1843te yeni bir düzenlemeye gidilerek beş yıllık hizmet süresine tabi personelle oluşturulan 5 ordu kurulmuş olup, 1848 yılında yapılan bir değişiklikle ordu sayısı 6 ya çıkarılmıştır. Osmanlı Ordusu yaklaşık 300.000 kişilik bir güce yükseltilmiştir. Atatürk.ün önderliğindeki Ulusal Kurtuluş Savaşında kazanılan zafer sonunda, Türk Kara Kuvvetleri, Cumhuriyet Döneminin başında ikişer tümenli 9 kolordu ve 3 süvari tümeninden oluşan üç Ordu Müfettişliği halinde teşkilatlandı. İlk tank birlikleri 1934 yılında oluşturulmuştur. Daha sonra Komando ve Paraşüt Birlikleri kurulmuş, silah, teçhizat ve her cins malzemenin üretilmesi için önemli adımlar atılmıştır. Ordu Komutanlıkları, 1949 yılında teşkil edilen Kara Kuvvetleri Komutanlığına bağlandılar. Modernleşme sürecinde Türk Kara Kuvvetleri; süvari birliklerini lağv ederek, motorize hale getirilen birliklere önem verilmiştir. Değişen uluslararası siyasi ve askeri ortam ile gelişen teknoloji; Kara Kuvvetlerinin yeniden yapılanmasını gerektirmiş, 1990 lı yıllarda kuvvet; modern muharebe ortamına uyum sağlayacak biçime getirilmiştir. Bu yeni konseptle; Kara Kuvvetlerinin hareket yeteneğini artıran Kolordu, Tugay ve Tabur esasına dayanan bir yapılanma oluşturulmuştur. Türk Kara Kuvvetlerinde eğitim; göreve yönelik muharebe ortamına benzer gibi uygulanan ferdi eğitimden, ortak tatbikatlara kadar uzanan bir bütünlük içinde ve her an savaşa hazır birlikler yetiştirecek biçimde uygulanır.
Türk Kara Kuvvetlerinin esas yönetici kadrosunu oluşturacak geleceğin subay adaylarının; 2020 yılların gerektirdiği niteliklere sahip kılmak için gerekli eğitim ve öğretim faaliyetleri çerçevesinde; Kara Harp Okulunda 1991-1992 öğretim yılından itibaren Sistem Mühendisliği Akademi Programının uygulanmasına başlanmıştır. Sistem Mühendisliği; bilim dalında, lisans düzeyinde öğrenim görmüş subaylar yetiştirmeyi öngörmektedir. Lider kadroların ilk basamağını oluşturan Askeri Liseler ve Astsubay Hazırlama Okullarının eğitim ve öğretim faaliyetleri bilgi çağı ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlenmiş olup, 1996-1997 eğitim ve öğretim yılı itibarıyla tüm orta dereceli askeri okullarda öğrenmeyi öğrenme olarak tanımlayan yaratıcılığı ve eleştirel düşünceyi geliştirmeyi amaçlayan modelin uygulamasına başlanmıştır. 1996-1997 eğitim yılından itibaren dört devreli eğitim sistemi terk edilerek, altışar aylık iki devrelik eğitim sistemi uygulamasına geçilmiştir. Bu sayede personel ve birliklerin dönem sonu tatbikatlarını tam hazırlıkla yapma imkanı sağlanmış ve eğitimin verimliliği artırılmıştır. Türk Kara Kuvvetlerinin bünyesinde yer alan, Sınıf Okulları/ Sınıf Okulu ve Eğitim Merkez Komutanlıkları ile Er Eğitim Merkez Komutanlıklarınca, eğitimde; Görevini eksiksiz yapan, disiplinli / eğitimli / bakımlı, attığını vuran üstün muharebe gücüne sahip çağın gelişmelerine ayak uyduran her an göreve hazır her türlü şartta harekat yapacak, rehberi Atatürkçü düşünce olan birlikler yetiştirmek. temel hedef olarak ele alınmıştır. Ordumuzun envanterine giren yeni ve modern silah, araç ve malzemeler ile eğitim etkinliği artırılarak, eğitim merkezlerinde; erlerin birliklerinde kullanacakları silah, araç ve malzemelerle eğitim yapmaları sağlanmıştır. Başta Sınıf Okulu / Sınıf Okulu ve Eğitim Merkez Komutanlıkları olmak üzere eğitimde ve öğretimde simülasyon ve simülatör eğitimine ağırlık verilmiş; emek, zaman, personel ve paradan tasarruf sağlanmıştır. Türk Kara Kuvvetleri; Cumhuriyet tarihimizin her devresinde, dünya ve özellikle bölge barışının korunmasında büyük başarılar göstermiştir. 1950 yılında Kore Savaşlarına bir tugayla katılan birliğimiz, Birleşmiş Milletler idealleri uğruna çarpışarak, dünyanın takdirini kazanmıştır. 1974 yılında gerçekleştirilen, Kıbrıs Barış Harekatı ile Kara Kuvvetleri kendisine verilen görevleri her an ifa ya hazır olduğunu bütün dünya ya göstermiştir. Dünya barışının korunması yönünde, 1993-1994 yıllarında Somali de etkin bir rol alırken, 1994 yılından itibaren Bosna-Hersek, 1999 yılından itibaren ise Kosova da aynı görevi başarıyla sürdürmektedir. Ayrıca, barış için ortaklık ülkelerinin; NATO ya entegrasyonu temini çerçevesinde, NATO Barış İçin Ortaklık (BİO) Tatbikatının icrasına 1995 yılından itibaren başlanmıştır. Türk Kara Kuvvetleri; mevcut yapısıyla Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesi olan Silahlı Kuvvetlerimizin bir parçası olarak her zaman yüce milletimize layık olma azmi ve kararlılığı içinde ve onun emrinde olmanın şeref ve gururunu taşımaktadır.
Kırşehir'de Denizcilik Ve Kabotaj Bayramı
KIRŞEHİR (İHA) - Kırşehir'de bulunan Hirfanlı Baraj Gölü'nde yapılan etkinlikle Denizcilik ve Kabotaj Bayramı coşkuyla kutlandı. İç Anadolu Bölgesi'nin denizi konumunda bulunan Hirfanlı Baraj Gölü'nde yapılan kutlamalara Kırşehir Valisi M. Ufuk Erden, AK Parti Kırşehir milletvekilleri Mikail Arslan ve Abdullah Çalışkan, Denizcilik Müsteşarı Zeki Çitçi, Garnizon Komutanı Jandarma Kıdemli Albay Emrullah Çuhadar, Keçiören Belediye Başkanı Mustafa Ak, Kaman Belediye Başkanı Erhan Talu ve çok sayıda davetli katıldı. Halkoyunları gösterisi ile başlayan tören, Kırşehir milletvekilleri, Denizcilik Müsteşarı Çitçi ve ilçe yöneticilerinin konuşmalarıyla devam etti. Daha sonra kürsüye çıkan Kırşehir Valisi M. Ufuk Erden, yapılan etkinliğin Kırşehir ve İç Anadolu'nun tanıtımında önemli bir yere sahip olduğunu söyledi. Vali Erden, "Bu tanıtım herkes için önemlidir. Yine bunun devamında savcılı sahilleri, termal oteller, dünyanın ilk gökbilim merkezlerinden birisi olan Cacabey Medresesi ve yeraltı şehirleri var. Bu zenginliklerimizi tanıtmak, Kırşehir ve çevresinde turizmi canlandıracaktır. Denizcilik Bayramı etkinliklerinin Kırşehir'de kutlanmasını sağlayan herkese teşekkür ediyorum" dedi. Yapılan konuşmaların ardından, kutlamalar mahalli sanatçıların konseriyle devam etti. Kutlamalar tekne turu ile devam ediyor.
30 AĞUSTOS ZAFERİ VE ÖNEMİ
"25 Ağustos 1922 akşamı Başkomutan, Afyonkarahisar'ın 20 km kadar güneyinde Şuhut kasabasında, bir köy evinin üst katında kurulmuş sofrada, bir petrol lâmbasının sönük ışığı altında, akşam yemeğini yemektedir; taarruz ertesi sabah başlayacaktır. Yaver Muzaffer Bey, kendisine topçu cephane miktarı hakkında bilgi veriyor. Buna göre taarruzdan önce yapılacak toplu ve sürekli topçu ateşi, ancak üç dört saat devam ettirilecektir. Gazi Mustafa Kemal yemeğini bitirdikten sonra, iki tarafın arazi üzerindeki durumlarını gösteren haritayı istiyor; genel durumu bir kere daha inceliyor. Yaverine Döğer mevkii ile Dumlupınar arasındaki mesafeyi ölçtürüyor. Elindeki kalemle bu noktaya birkaç kere vuruyor; ağzından şu cümleler dökülüyor: -Döğer, döğer; fakat döğemeyeceklerdir. Buradaki kuvvetleri hareketsiz kalmaya mahkûmdur. Ayağa kalkıyor, Muzaffer Beye: - Hadi haritaları topla, hareket ediyoruz diyor. Gece yarısı olmuştur; Başkomutan, şimdi Kocatepe'nin eteklerindeki çadırlı ordugâhta, konik bir çadırdadır; gecenin koyu sessizliği içinde, yalnız ordugâhın önünden akan küçük bir dereden hafif su şırıltıları duyuluyor... Başkomutan, bir ara çadıra giren yaverine: -Hazır mısınız? diye soruyor. Olumlu cevap alınca doğruluyor, henüz bozulmamış olan portatif karyolasının üzerinden tabanca kemerini alıp kuşanıyor. Her günkü gibi tıraş olmuştur; eldivenleri elindedir, çadırdan çıkıyor... Ortalık zifirî karanlık... Petrol ve mum fenerlerinin titrek ışıkları altında Kocatepe'ye doğru çıkmaya başlıyor; öne doğru fazla eğilerek yürüyor. Arazi, arızalı olduğu için ağır ağır ilerliyor... Nihayet tepeye çıkmıştır; bütün karanlıkları delen gözleriyle ileriye bakıyor: -Allah, Türk milletini ve ordusunu koruyacaktır! diye mırıldanıyor. 26 Ağustos 1922... Sabahın ilk ışıkları görünmüştür; Başkomutan tarassut (gözetleme) dürbününün başında, düşman tahkimatını seyrederken topçularımız ateşe başlıyor... Bu ateş, tahkimatı yer yer havaya uçurmaktadır... Fakat bir taraftan da tonlarca cephane su gibi akıp gitmektedir... Endişeye kapılanlar oluyor; bunu Başkomutan'a da söylüyorlar. O, büyük bir soğukkanlılıkla: -Tek mermi kalıncaya kadar ateşe devam edilecektir, emrini veriyor ve ekliyor: "Cephane ikmalini düşmandan yapacağız." Akşam olmak üzeredir... Dâhi komutan etrafına bakarak: -Yarın öğleden sonra Afyon'da olacağız diyor. O anda herkes şüphe ve tereddütle birbirinin yüzüne bakıyor; fakat ertesi gün, yani 27 Ağustos günü öğleden sonra hep beraber Afyon'dadırlar. 28 ve 29 Ağustos günleri verilen emirlere göre, düşman kovalanmakta ve sıkıştırılmaktadır. Başkomutan da evvelce tasarladığı yerde, düşmana son darbeyi vurmak için hazırlanmaktadır. Nihayet 30 Ağustos... Başkomutan otomobiline biniyor. Şimdi Zafertepe diye anılan yere doğru inme emrini veriyor. Birinci Ordu Komutanı Nurettin Paşa: -Paşam ateş hattına iniyorsunuz diyor. Cevap veriyor: -Siz burada kalınız! Yoluna devam ediyor. Düşmanın top ateşi altında bulunan bir yere geliyor; oradan dürbünle düşmanın asıl kuvvetlerinin bulunduğu yerlere doğru ilerlemekte olan piyade birliklerimizin hareketini takip ediyor. Birdenbire, "Allah, Allah!.." sesleri yükseliyor. Askerlerimizin süngüleri batmak üzere bulunan güneşin kızıl ışıkları altında alev alev yanmaktadır; ölümü hiçe sayan kahramanlarımız, düşmanın üzerine ateşten bir çığ gibi iniyor. O anda Büyük Komutan, elindeki sigarayı atıyor; ayağa kalkıyor. Siper içinde dimdik duruyor; bu, çok sevdiği, üzerlerine titrediği askerlerine karşı bir saygı duruşudur; gözleri nemlenmiştir. Eliyle muharebe alanını göstererek bağırıyor: -Hacı Anesti, mağrur kumandan! Neredesin, gel de ordularını kurtar! (1) Ertesi gün sabahın erken saatlerinde muharebe alanını dolaşıyor. Manzara çok hazindir; binlerce düşman cesedi... Birbirinin üzerine yıkılmış yüzlerce topçu hayvanı... Terk edilmiş toplar; cephaneler... Asil ruhlu Büyük İnsan, üzüntü duyuyor: -Bu manzara insanlığı utandırabilir, fakat meşru müdafaamız için buna mecbur olduk. Türkler, başka milletlerin vatanında böyle bir harekete teşebbüs etmezler diyor. Biraz ileride topların arasında yerde bir Yunan bayrağı görüyor; eliyle işaret ederek emrediyor: -Bir milletin istiklâl alâmetidir (sembolüdür). Düşmanın da olsa ona hürmet etmek lâzımdır. Bayrağı yerden kaldırıp topun üzerine koyunuz.(2) 30 Ağustos'un gerçek anlamını ve önemini BüyükZafer'in ikinci yıl dönümünde (30Ağustos 1924) Dumlupınar'ın Çal tepesinde yapılan törende Atatürk'ün verdiği söylevde görürüz: "... Hiç şüphe etmemelidir ki, yeni Türk devletinin, genç Türk Cumhuriyetin temeli burada tarsin olundu (kuvvetlendirildi), hayatıebediyesi (ebedî hayatı) burada tetviç olundu (taçlandırıldı). Bu sahada akan Türk kanları, bu semada pervaz eden (uçan) şehit ruhları devlet ve cumhuriyetimizin ebedî muhafızlarıdır." (3)
(1) Türklerin taarruz etmeyeceklerine inanmış olan Yunan Başkomutanı Hacı Anesti, izinli olarak geldiği İzmir'de gazetecilere: "Karşımda Mustafa Kemal diye birini göremedim." demiştir. (2) Hasan Rıza Soyak, Atatürk'ten Hatıralar, Cilt:I, Yapı Kredi Bankası Yayınları, İstanbul, 1973, s. 134-136. (3) Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin Tarihî Nuktu, Cumhuriyet Gazetesi Yayını, İstanbul, 1924, ss. 10,12:14; Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin Sonbahar Seyahatleri, Matbuat Müdiriyeti Umumiyesi Yayını, İstanbul, 1925, s. 37:39.
Ahmet Bekir PALAZOĞLU
LOZAN DAKİ İSMET PAŞA Lozan antlaşmasındaki Edebsiz Avrupa;
Paşa Lozan'da hem Türkiyenin hemde Türk onurunun bir temsilcisiydi.
EE!!! Malum karşısındakiler,bugünkü AB liler.
Bir sabah toplantı masasında Paşa nın oturacağı Koltuğu küçük bir koltukla değiştirirler.Paşa nın oturacağı koltuk diğerlerinin koltuğundan daha küçük.
Paşa salona girer girmez durumu fark eder ve koltuğa oturmaz.Burası eşit şartlarda yapılan bir müzakeredir.Benim koltuğum sizden küçük olamaz der ve salonu terk eder.Ne zamanki herkesin oturduğu büyüklükte koltuk masaya getirilir Paşa da masa da yerini alır.
Mamafiğ; İsmet Paşa ABD başkanınada 1964 yılında Yeni bir dünya kurulur Türkiye de orada yerini alır demişti.
Bu onurlu İnsanın ruhu şad olsun.
SÜVARİNİN TÜRKÜSÜ
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir halıya benzeyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu, bu davet bizim.
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim.

Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır; fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.
M.Kemal ATATÜRK






|
|
|

GÖRDÜM SEYRELEDİM HACI BEKTAŞ'I EFSANE OZAN NEŞET ERTAŞ (KONSER) VİDEO
ELİNİ, SOFRANI, KAPINI AÇIK TUT. GÖZÜNÜ, DİLİNİ, BELİNİ BAĞLI TUT AHİ EVRAN I VELİ
AYIRDILAR TÜRKMEN DİYE KÜRT DİYE BÖLÜCÜLER ALKIŞLANIR MERT DİYE TANITILDI ORTA ASYA YURT DİYE ULUSCULUK SOYSUZLAŞTI TÜRKİYEM ÖZ EVLADIN HUYSUZLAŞTI TÜRKİYEM
O.Bölükbaşı 1969 TBMM.
UNUTURSUN MİHRİBANIM MUSA EROĞLU VİDEO
Bir Güzel Gördüm
Bir güzel kız gördüm tutmuş yolunu Uzatmış gerdana sarmış telini Geldi geçti bilmem kimin gelini Sorsam öldürürler sormasam öldüm
Dön beri de güzel yüzün göreyim Gerdanda benine yüzüm süreyim Dedi gel yanıma haber vereyim Varsam öldürürler varmasam öldüm
Dedi yiğit muradına erdin mi Koynumdaki çifte narı gördün mü Dedi aşığısan gel gir koynuma Girsem öldürürler girmesem öldüm
Kaynak: Neşet Ertaş Yöre: Kırşehir
NURDAN İPEK BÖYLE OLURMU VİDEO
SARI YAZMA YAKIŞMAZMI GÜZELE SARARDI GÜL BENZİM DÖNDÜ GAZELE BEN ÖLÜYOM SEN YARİNİ TAZELE ALDA BENİ DAŞTAN DAŞA ÇAL GÜZEL ÇEKİÇ ALİ VİDEO
HACEL OBASI VİDEO

VATAN ŞEHİTLERİ VİDEO
ASKER OLDUM GİYDİM YELEK VİDEO

KAMAN AĞIDI
Kaman'da uşak kalmadı Redif gitti sürüyünen Yatamıyom gece gündüz Gelinlerin zarıyınan
Kars'ta kavga kuruluyor Redif orda deriliyor Mızıkalar vuruluyor Trampetli boruyunan
Şimdi aslanlar güleşir Yiğitler kana bulaşır İnşallah Hızır ulaşır Al bayraklı periyinen
Eğil Dağlar
Güzel İzmir duman gitmez başında Ahdim kaldı toprağında taşında Gündüz hayalimde gece düşümde
Eğil dağlar geçeceğim yurduma Gel cevap ver şu kahraman orduma
Kara taşa benzer senin yatışın Virane kuşuna benzer ötüşün Düşman girdi yurdumuza
Yassıl dağlar geçeceğim yurduma Evelallah kolaylık ver orduma
Aslan yatağına tilki giremez Girse bile gonca gülün deremez Alçak düşman muradına eremez
Geçme derler, geçeceğim İzmir'e Yunanları dökeceğim denize
Muharrem ERTAŞ

ACEM KIZI Söz/müzik: Neşet Ertaş
Çırpınıp da şanovaya çıkınca Eğlen şanovada kal acem kızı Uğrun uğrun kaş altından bakarken Can telef ediyor gül acem kızı
Seni saran oğlan neylesin malı Yumdukça gözünden döker mercanı Burnu fındık ağzı kahve fincanı Şeker mi şerbet mi bal acem kızı
Avrupa kurban olsun kara kaşına İngiliz Fransız değmez döşüne Amerika Belçika düşmüş peşine Bir de Alman kurban bil acem kızı
FRANSA'YA İTHAF OLUNUR.
ADAMINA GÖRE ADAM
İncilli Çavuş, Osmanli elçisi olarak Fransa kralina gönderildiginde, elbiseleri yamalı imiş. Kral : - Bana, senden baska gönderecek adam bulamadılar mı ? deyince, İncilli : - Osmanlılar, adama göre adam gönderirler cevabını vermiş. Site yapımcısı

Mühür Gözlüm
Mühür gözlüm seni elden Sakınırım kıskanırım Uçan kuştan esen yelden Sakınırım kıskanırım
Kavumundan akrabandan Kardeşinden öz babandan Seni doğuran anandan Sakınırım kıskanırım
Beşikte yatan kuzundan Hem oğlundan hem kuzundan Ben seni senin gözünden Sakınırım kıskanırım
Havadaki turnalardan Su içtiğim kurnalardan Geyindiğim sırmalardan Sakınırım kıskanırım
Al'Izzeti ancalardan Elindeki goncalardan Yerdeki karıncalardan Sakınırım kıskanırım
SÜVARİNİN TÜRKÜSÜ
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir halıya benzeyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu, bu davet bizim.
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim.
BİR ASKER TÜRKÜSÜ Yürüdü tren de yolda eğlenmez Derdim çoktur memlekete söylenmez Tükendi cephanem geriden gelmez Teskeremden evvel vurdular beni Sılama hasret koydular beni
Aziz Abdal dağı ordugah yeri Bir haftalık tayın yenmiyor kuru Hasretli kaldık koca Kayseri Teskeremden evvel vurdular beni Sılama hasret koydular beni
Ağır makinalı da tepeden inmez Tarıyor ormanı kimse görünmez Verilen parolalar aklıma gelmez Gözüm göre göre vurdular beni Sılama hasret koydular beni
Halk Türküsü / RUHİ SU NENNİ YAVRUM NENNİ VİDEO
ONLAR Kİ Onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokturlar; Korkak, cesur, hakim ve çocukturlar kahreden ve yaratan ki onlardır, Destanımızda yalnız onların maceraları vardır. Onlar ki uyup, hainin iğvasına sancaklarını elden yere düşürürler ve düşmanı meydanda koyup kaçarlar evlerine ve bir nice mürtede hançer üşürürler ve yeşil bir ağaç gibi gülen ve merasimsiz ağlayan, ve ana avrat küfreden ki onlardır destanımızda yalnız onların maceraları vardır Demir, kömür ve şeker ve kırmızı bakır ve mensucat ve sevda ve zulüm ve hayat ve bilcümle sanayi kollarının ve gökyüzü ve sahra ve mavi okyanus ve kederli nehir yollarının, sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı bir şafak vakti değişmiş olur, bir şafak vakti karanlığın kenarından onlar ağır ellerini toprağa basıp doğruldukları zaman. En bilgin aynalara en renkli şekilleri aksettiren onlardır. Asırda onlar yendi, onlar yenildi. Çok sözler edildi onlara dair ve onlar için: zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yoktur denildi.
KADINLARIMIZ Ayın altında kağnılar gidiyordu. Kağnılar gidiyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru. Toprak öyle bitip tükenmez. dağlar öyle uzakta, sanki gidenler hiçbir zaman hiçbir menzile erişmeyecekti. Kağnılar yürüyordu yekpare meşeden tekerlekleriyle. ve onlar ayın altında dönen ilk tekerlekti. Ayın altında öküzler başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi ufacık, kısacıktılar ve pırıltılar vardı hasta, kırık boynuzlarında ve ayakları altında akan toprak toprak ve topraktı Gece aydınlık ve sıcak ve kağnılarda tahta yataklarında koyu mavi humbaralar çırılçıplaktı. ve kadınlar birbirlerinden gizleyerek bakıyorlardı ayın altında geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine. Ve kadınlar bizim kadınlarımız: korkunç ve mübarek elleri, ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle anamız, avradımız, yarimiz ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki ve karasabana koşulan ve ağıllarda ışıltısında yere saplı bıçakların oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan kadınlar bizim kadınlarımız şimdi ayın altında kağnıların ve hartuçların peşinde harman yerine kehribar başaklı sap çeker gibi aynı yürek ferahlığı, aynı yorgun alışkanlık içindeydiler. Ve on beşlik şarapnelin çeliğinde ince boyunlu çocuklar oynuyordu. Ve ayın altında kağnılar yürüyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru

GAZİ DESTANI
Gücüm yetse keşke yazsam bir destan Okunsa istekle nihayete dek Başımızda her gün o Başkumandan Methini söylerim kıyamete dek
Onunçün açılır sümbül menekşe Cihanda adını söyler her köşe Nüfuzu yürüdü dağ ile taşa Methini söylerim kıyamete dek
On yılda yüzlerce yılı aştırdı Şanlı geçmişleri deşti deştirdi Okuyup yazmayı kolaylaştırdı Methini söylerim kıyamete dek
Varsın geçsin benim yaşım yetmişi Son on yılda gördüm en büyük işi İster er meydanı böyle er kişi Methini söylerim kıyamete dek
Geçit tünel oldu her çetin kaya Şimdi tirendeyiz yürürdük yaya Dünya imreniyor Gazi Paşa'ya Methini söylerim kıyamete dek
Sohbetinin doyum olmaz tadına Odur haklarını veren kadına Aşık Hasan derler benim adıma Methini söylerim kıyamete dek
Arık toprağa yaslanı yaslanı Sığır güderken yazdım ben bu destanı Nasıl methedeyim böyle aslanı Methini söylerim kıyamete dek
Aşık HASAN

HALİME GIZ Halime gız çay asagı gidiyor Kasıyınan gözü gel gel ediyor Kardasları yanı sıra gidiyor
Usul boylarina kurban olayim Sallan da boylarina bakayim Gerdanina liralari takayim
Fistan giymis etekleri gög idi Anan yodlu kimden aldin ögüdü Evvel küçügü idi simdi büyüdü
Usul boylarina kurban olayim Sallan da boylarina bakayim Gerdanina liralari takayim
19 Mayıs 1919 Mustafa Kemal Samsun'da
Büyük Nutuk'ta, 1919 yılı Mayıs'ın 19'uncu günü Samsun'a çıktım. diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün, Kurtuluş Mücadelesi'ni başlatmak üzere Samsun'a çıkışıyla ilgili çeşitli kaynaklarda yer alan bilgiler bu tarihi olayın tüm detaylarını açıkça ortaya koyarken, bazı notlar ise ilginç anekdotlar olarak tarihe mal oldu. Araştırmacı yazar Baki Sarısakal'ın anlatımlarından derlenen bilgilere göre, bölgede asayişi sa ğlaması için 9. Ordu Komutanı olarak görevlendirilen Mustafa Kemal, kurtuluş mücadelesi planlarıyla ve beraberindeki 55 maiyetiyle bir cuma günü öğleden sonra ,Pandarme adlı gemiyle Samsun'a doğru yola çıkar.
Fırtınalı bir pazartesi günü Samsun sahiline demir atan ve bilinen adıyla Bandırma Gemisi'ndeki Mustafa Kemal ve arkadaşlarını ilk olarak Havuzlu İsmail'in kullandığı sandalla Kurmay Binbaşı Mahmut Ekrem Bey karşılar.
Güvertede bulunan Mustafa Kemal'in yanına giden Mahmut Ekrem Bey selam verir ve Hoş geldiniz Paşam diyerek Mustafa Kemal'i Samsun'da ilk karşılayan kişi olur.
Kurtuluş Mücadelesi'ni başlatacak olan Mustafa Kemal'i karaya ise Karakaş Mustafa lakaplı kayıkçı çıkarır. Uzun yıllar Mustafa Kemal'i karaya Havuzlu İsmail'in mi, yoksa Karakaş Mustafa'nın mı çıkardığı tartışılsa da daha sonra resmi olarak Karakaş Mustafa'nın çıkardığı kabul edilerek Karakaş'a ölümünde resmi tören yapılır.
Bugün, Asri Mezarlık'ta yatan Havuzlu İsmail'in (Yurtsever) de Mustafa Karakaş'ın da mezar taşlarında Atatürk'ü Samsun'da karaya çıkaran kişi oldukları yazısı yer alıyor.
AYAKTA KALAN TEK İSKELE
Mustafa Kemal ve arkadaşları Samsun'a ilk adımlarını Reji İskelesi'nden atarlar. Birinci Dünya Savaşı'nda Ruslar tarafından kentin bütün iskeleleri bombalanmış ancak bir tek Fransızlara ait Reji İskelesi sağlam kalmıştır.
Fransızlar o dönemde Samsun'da kurulu bir fabrikada (Reji) sigara üretmektedirler. İskele'nin adı bu nedenle Tütün İskelesi olarak da geçmektedir.
Mustafa Kemal ve arkadaşlarını Samsun'da küçük bir grup karşılar. Karşılamada Samsun Mutasarrıfı İbrahim Ethem bey bulunmamaktadır. Mutasarrıf rahatsız olduğunu belirterek yerine Muhasebe Müdürü Osman Bey'den heyeti karşılamasını ve ağırlama işleriyle ilgilenmesini istemiştir.
Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkışına ait canlandırma dışında fotoğrafının ise bulunmadığı belirtiliyor.
KONAKLAMA
Mustafa Kemal ve arkadaşları kalabalık oldukları için tek otele yerleştirilemezler. Atatürk ve bir grup maiyetiyle birlikte Jean İonnis Mantika'ya ait olan Mantika Palas,a yerleştirilirler. Diğerleri ise bugünkü Samsun Ticaret ve Sanayi Odası'nın yerinde bulunan o zamanki Karadeniz Oteli'nde kalırlar.
Mantika Palas, uzun yıllar Mıntıka Palas olarak adlandırılmış ve günümüzde Gazi Müzesi olarak kullanılıyor.
Atatürk'ün Samsun'a gelişi İngilizler tarafından tedirginlik yaratırken, halk tarafından henüz önemi anlaşılamamıştır. Beş yıl sonra (20 Eylül 1924) büyük coşkuyla karşılanacak olan Mustafa Kemal'in Samsun'a ilk gelişi ise o günkü gazetelerde yeterince yer bulmaz.
25 Mayıs'ta Havza'ya giden Mustafa Kemal, bazı kaynaklara göre Mantika Palas'ta kısa süre konaklamış, Samsun'dan ayrıldıktan sonra 'eski Ankara yolu' olarak bilinen güzergah üzerindeki Avdan Köyü'nde karargah kurup bir süre de burada kaldıktan sonra Havza'ya geçtiği belirtiliyor.
19 MAYIS KUTLANIYOR
Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkışı ve Kurtuluş Mücadelesi'ni başlatışı Cumhuriyetin ilanından sonra 1938 tarihine kadar Gazi Günü adıyla Samsun'da yerel olarak kutlanır. Daha sonra ise Atatürk'ün Milli Mücadeleyi başlatmak üzere 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ayak basması 20 Haziran 1938'de çıkarılan bir kanunla milli bayram olarak kabul edilir.
Bugünkü kutlamaların temelini oluşturan beden eğitimi ve spor gösterilerini ise Türkiye'de ilk kez 12 Mayıs 1916'da erkek öğretmen okulu öğrencileri yapmışlar, daha sonra bu gösteriler bir gelenek haline getirilmiş.
1938'de 19 Mayıs'ın Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kanunlaşmasından sonra ise bu gösteriler de resmi bayram gününe alınmış, daha sonra kutlamalar 19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı adı altında gerçekleştirilmeye başlanmıştır.
DOĞUM GÜNÜ VE SAMSUN
Samsun için ayrı bir önemi olan 19 Mayıs her yıl kentte çeşitli etkinliklere sahne oluyor. Özel bir kutlama programı gerçekleştirilen Samsun'da 25 Mayıs tarihine kadar devam eden festival niteliğindeki kutlamalarda açık hava konserleri, ışık gösteriler, yarışma, panel, konferans, sergi, tiyatro, şiir dinletisi, defile ve çeşitli sportif faaliyetler yer alıyor.
19 Mayıs akşamı ise Cumhuriyet Meydanı'nda Atatürk için doğum günü pastası kesiliyor. Bir kaç yıldır sürdürülen bu gelenek, 1936 yılında İngiltere Büyükelçiliği'nin, Kral 8. Edvard'ın tebrik amacıyla bilgi edinme isteğiyle Dışişleri Bakanlığı'na yaptığı başvuru üzerine verilen resmi yanıtta Atatürk'ün doğum tarihi 19 Mayıs 1881 olarak gösterilmesi dolayısıyla gerçekleştiriliyor.
BANDIRMA VAPURU
19 Mayıs denilince ilk akla gelen isim olan Bandırma Vapuru'nun orijinal planları kullanılarak inşa edilen birebir kopyası ise bugün Samsun sahilinde müze gemi olarak ziyarete açık tutuluyor.
2000 yılında yapımına başlandıktan sonra 3 yıl önce tamamlanarak Doğu Park'ta düzenlenen alanda ziyarete açılan müze gemi Bandırma Vapuru özellikle 19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı nedeniyle kente gelen ziyaretçilerden büyük ilgi görüyor.
(aa)
SİVASTOPOL MARŞI Sivastopol önünde yatan gemiler Atar da nizam topunu, yer gök iniler Yardımcıdır bize kırklar yediler
Aman da padişahım izin ver bize İzin de vermez isen dök bizi denize
Sivastopol önünde yıkık minare Düşman dedikleri gelmez imane Erenler geliyor bize imdada
Aman da padişahım izin ver bize İzin de vermez isen dök bizi denize
Aman! Anam benim de ulu yola durursa Ak saçını da kelep kelep yolarsa Hani benim oğlum diye sorarsa Saklaman, gizlemen, öldü den varın
YEMEN TÜRKÜSÜ
Merhametsiz padişahlar askeri On senedir eğliyorlar Hicaz'da Genç iken kocadım yitirdim yari Soyka Yemen yiğit koymadı bizde
Ne olur karlı dağlar ne olur Asker yarim gelse yaralarım ey'olur
Padişaha söylen yari göndersin Bu kanunu bu zakkumu döndersin On seneyi bir seneye indirsin Hiç mi merhamet yok Sultan Aziz'de
Ne olur karlı dağlar ne olur Asker yarim gelse yaralarım ey'olur

ÇİÇEK DAĞI
Çiçekdağı derler de, var mı sana zararım Yâr yitirdim uğrun uğrun ararım Üç güneydi benim kavli kararım Beş gün oldu nazlı yârim gelmedi Derdime bir derman ver Çiçekdağı Yârim hey, yine mi ben yandım
Hana vardım han değil Penceresi cam değil Bugün ben yâri gördüm Ölürsem de gam değil
Çiçekdağı derler garibin yurdu Hep orada arttı efkârı derdi Zâlim felek beni yârden ayırdı Yârden ayrılması zor Çiçekdağı Yârim hey, yine mi ben yandım
Hana vardım han değil Penceresi cam değil Bugün ben yâri gördüm Ölürsem de gam değil
Çiçekdağı derler methini etmek Kolaymıdır seni terkedip gitmek of! Hele şu gurbetin kahrını çekmek Gel onu da bana sor Çiçekdağı Şâhım hey, yine mi ben yandım
Hana vardım han değil Penceresi cam değil Bugün ben yâri gördüm Ölürsem de gam değil
BÜLBÜL HAYLİ OLDU BAĞDAN GİDELİ UZAK BAĞDA ÖTEN NEŞET HOŞGELDİN AŞIKLARIN HEPSİ HAKTAN BADELİ GÖZÜMÜZDE TÜTEN NEŞET HOŞGELDİN
SEN BİZİM OVAYA TÜRKÜLER EKTİN EKTİĞİN TÜRKÜDEN ÇEKTİN HA ÇEKTİN GÖNÜL DOLUSUNU GURBETE DÖKTÜN BİR GELİP BİR GİDEN NEŞET HOŞGELDİN
İNCE İNCE GURBET YAKAR İNSANI SILADAN AYRILMAM DERDİN HA GARDAŞ HANI GÜZEL TOPRAĞIMIN EY BÜLBÜL CANI GAMLI GAMLI YATAN NEŞET HOŞGELDİN
SERİN OLUR ILGAZ DAĞININ BAŞI SENİNLE ÇOK YEDİK EKMEĞİ AŞI MAHSUNİ ŞERİFİN GARA GARDAŞI BİR DOĞUP BİR BATAN NEŞET HOŞGELDİN
|
|
KADINLARIMIZ
Ayın altında kağnılar gidiyordu. Kağnılar gidiyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru. Toprak öyle bitip tükenmez. dağlar öyle uzakta, sanki gidenler hiçbir zaman hiçbir menzile erişmeyecekti. Kağnılar yürüyordu yekpare meşeden tekerlekleriyle. ve onlar ayın altında dönen ilk tekerlekti. Ayın altında öküzler başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi ufacık, kısacıktılar ve pırıltılar vardı hasta, kırık boynuzlarında ve ayakları altında akan toprak toprak ve topraktı Gece aydınlık ve sıcak ve kağnılarda tahta yataklarında koyu mavi humbaralar çırılçıplaktı. ve kadınlar birbirlerinden gizleyerek bakıyorlardı ayın altında geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine. Ve kadınlar bizim kadınlarımız: korkunç ve mübarek elleri, ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle anamız, avradımız, yarimiz ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki ve karasabana koşulan ve ağıllarda ışıltısında yere saplı bıçakların oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan kadınlar bizim kadınlarımız şimdi ayın altında kağnıların ve hartuçların peşinde harman yerine kehribar başaklı sap çeker gibi aynı yürek ferahlığı, aynı yorgun alışkanlık içindeydiler. Ve on beşlik şarapnelin çeliğinde ince boyunlu çocuklar oynuyordu. Ve ayın altında kağnılar yürüyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru
(ANNELER GÜNÜ NEDENİYLE TÜRK ANALARINA İTHAF OLUNUR)
TÜRK MILLETI
Bitsin artık dövüs kavga Haydı haydı Türk milleti Çalışalım dalga dalga Haydı haydı Türk milleti
Komşular kana bulandı El gitti ay'a dayandı Dünya kalktı hep uyandı Haydı haydı Türk milleti
Çok uyuduk bunca yıldır Uyan kimliğini bildir Duracak zaman değildir Haydı haydı Türk milleti
Gelin ile kızın ile Her tarafta bezin ile Tüm olanca hızın ile Haydı haydı Türk milleti
Sen büyük millet'tin ezel Böyle zayıf durma düzel Dilin güzel, tinin güzel Haydı haydı Türk milleti
Hepimiz bacı birader Çalışana kimler ne der Mahzuni Şerif beraber Haydı haydı Türk milleti
KIRŞEHİR ÖZLEMİ Şemsi yastıman devamı
Harmana denk gelse, düvene binsem Şöyle dabaz olup, kaşınsa ensem Acık bağ bellesem, acık dinlensem Çayıra bir pala sermek istiyom.
Bağ bozumu üzüm haftına batsak Bekmez kazanına hayvalar atsak Boranıynan damla şiresi datsak Arı soksa, çamır sürmek istiyom.
Üç arkadaş şöyle bir bahça bulsak Çalpıdan hatlayıp, bir üzüm yolsak Sağbısı dutsa da, bir rezil olsak O tatlı günlere ermek istiyom.
Seğirdip, dolaşsak hep tarla dapan Keklik dutmak için kursaydık kapan Daş döğüşü olsa, vızlasa sapan Kafamı, gözümü yarmak istiyom.
Bilmem ki olur mu gine becerim ? Çayırda oynasak zıkka, acerim Terleyip, karakıp, bir su içerim Dalağım kabarıp, böğrmek istiyom.
Enteremi giysem, sümüğüm aksa Koluma silerim, yağlığım yoksa (Başangı) dır diye mahalle bıksa Kesekle camları kırmak istiyom.
Cesurluğum dutsa, şöyle kasılsam Yaylıların arkasına asılsam Kımçıyı yiyince yere yassılsam Yollarda ağlayıp durmak istiyom.
Ceviz kaval etsem, sakam da toksa Çızgılı oynarım, eneğim çoksa Koluma söylerken bir döğüş çıksa Sumsuk yimek, hem de cırnak istiyom
Tok, çik, opban, mirre bir aşşık atsam Sakanın dımığna kurşun akıtsam Üç yüz enek ütüp, cebe bakıtsam (Ne şişiyon la) dedirmek istiyom.
Görür m-ola bu fakirin gözleri Delice Çay'ını, berrak özleri Kıssıkkaya serinledir bizleri.. Neyleyım denizi, ırmak istiyom.
Kim sorarsa yazdın bunları niye ? Gelecek nesile kalsın hediye Kırşehir'de doğdum, Türkmen'im dıye Her yerde göğsümü germek istiyom.
Ey Şemsi Yastıman, ümitli kulsun Kısmet ise gayen yerini bulsun Hemşeriler buna vasıta olsun Kırşehir'e selam vermek istiyom.
KIRŞEHİR ÖZLEMİ Şemsi Yastıman (1)
Ölmez, sağ olursam bu yaz inşallah Sılayı bir daha görmek istiyom Kırşehir'e varsam ya ağşam, zabah Topraklara. yüzüm sürmek istiyom
Kaman'ı, Mucur'u, Çiçekdağı'nı Kındam, Dinekbağı, hem Özbağ'ını Köylü, kentli, hastasını, sağını Görüp bir muhabbet kurmak istiyom.
Hacı Bektaş, Ahi Evran Sultanı Aşık Paşa, Kaya Şeyhi cananı İmarette neslim Şeyh Süleyman'ı Aşk ile bağrıma sarmak istiyom.
Ahievran, çarşı içi, hökümet Kümbetaltı, Kayabaşı, İmaret. Akrabayı, eşi dostu ziyaret Uğrayıp, hal-hatır sormak istiyom.
Ne büyüktür zevki yurdu görmenin Kaç senenin hasretine ermenin Dört bir yanda methedilen termenin Şifalı suyuna girmek istiyom.
Halam sağ olsa da, sesim duysaydı Cebime devramel, iğde koysaydı (Şunda yi) diyerek alma soysaydı Cevizi de dişle kırmak istiyom.
Bir de gitsem tezem beni görseydi İçi çokelikli dürüm dürseydi Hele azıcık da sızgıt verseydi O an pirzolayı yermek istiyom.
Dayım gilden acık köğtür aldırsam Emmim gilden armıt kak'ı buldursam Ceblerime şak leblebi doldursam Töhmeleyip, uşgur kırmak istiyom.
Sögürmelik bir et çıksa satırdan Höşmerim, çullama gitmez hatırdan Kuşlukleyin hedik gelse tandırdan Çölmeğin içine girmek istiyom.
Bir hağbe kemeyi yüklesem sırta Çıksam bir alamaç yapacak sırta Beş gö suvan, üç kaynamış yımırta Bazlama içine sarmak istiyom.
Bunları her daim arzular özüm Memleket mahsülü vücuda lüzum Tokaloğlu kaysı, dıranı üzüm Tek, yimeyim, şöyle dermek istiyom.
Bir dügün olsa da bir kayın gitsek Dokuz butlu tavuk lafını etsek Dam pilavu, gelse yisek tüketsek Davullu zurnalı dernek istiyom.
Sevgidir Sevgi
Dışın güzelliği için kalayı Yüreği pak eden sevgidir sevgi Kula kazandıran cennet alayı Hakkı ile hak eden sevgidir sevgi
Sevgi dolsun her nefeste içelim Sevgiler ekelim sevgi biçelim
Sevgi dünyasına yalan giremez Gönülden sevmeyen hakka eremez Bakar ama perdelidir göremez Perdeyi kaldıran sevgidir sevgi
Sevgi doldur badeleri içelim Sevgiler ekelim sevgi biçelim
Garibim aklımı alan bir gözdür Yanar yüreğimde aşkı bir közdür Hayvan dünyasının nimeti azdır İnsana çok eden sevgidir sevgi
Sevgi doldur badeleri içelim Sevgiler ekelim sevgi biçelim
>> Neşet Ertaş >>
Sevgidir Sevgi
Yüzün Güzelliği Özün Coşkusu İnsanı Var Eden Sevgidir Sevgi O Dostun Cemali Yürek Tutkusu Gönülü Yar Eden Sevgidir Sevgi
Sevgi Dolsun Badelere İçelim Sevgiler Ekelim Sevgi Biçelim Sevgi Dolsun Her Nefeste İçelim Sevgiler Ekelim Sevgi Biçelim
Sevgi Dünyasına Yalan Giremez Sevgiyi Bilmeyen Dosta Eremez Perdelidir Dostluk Her Can Göremez Perdeyi Kaldıran Sevgidir Sevgi
Neşet Ertaş
YEMEN TÜRKÜSÜ
Merhametsiz padişahlar askeri On senedir eğliyorlar Hicaz'da Genç iken kocadım yitirdim yari Soyka Yemen yiğit koymadı bizde
Ne olur karlı dağlar ne olur Asker yarim gelse yaralarım ey'olur
Padişaha söylen yari göndersin Bu kanunu bu zakkumu döndersin On seneyi bir seneye indirsin Hiç mi merhamet yok Sultan Aziz'de
Ne olur karlı dağlar ne olur Asker yarim gelse yaralarım ey'olur
SİVASTOPOL MARŞI Sivastopol önünde yatan gemiler Atar da nizam topunu, yer gök iniler Yardımcıdır bize kırklar yediler
Aman da padişahım izin ver bize İzin de vermez isen dök bizi denize
Sivastopol önünde yıkık minare Düşman dedikleri gelmez imane Erenler geliyor bize imdada
Aman da padişahım izin ver bize İzin de vermez isen dök bizi denize
Aman! Anam benim de ulu yola durursa Ak saçını da kelep kelep yolarsa Hani benim oğlum diye sorarsa Saklaman, gizlemen, öldü den varın
Şeker Oğlan
Gayadan bakan oğlan Kakili sarkan oğlan Gece gelme gündüz gel Horuzdan korkan oğlan
Amman şeker oğlan Usdan bekar oğlan Anasına darılmış Damda yatan oğlan
Elinde de nacak Sandım bana vuracak İrkeklerin günahı Gızlardan sorulacak
Amman şeker oğlan Usdan bekar oğlan Anasına darılmış Damda yatan oğlan
NAZLI YÂRDAN GELDİ BANA BİR NAME
Nazlı yârdan geldi bana bir name Eğer doğru ise kırdı belimi Dediler ki yarini yad iller almış Kadir Mevlam nasib eyle ölümü
Bülbüle söyleyin gülüne konsun Beni yârdan eden Allah'tan bulsun Sabreyle sevdiğim ilkbahar olsun Terkedeyim vatanımı ilimi
Ak yâri gördükçe ağladım coştum Al elinden dolu badeler içtim Kötüler sandı ki ben yârdan geçtim Ölmeyince çeker miyim elimi
Karac'oğlan derki konmadan göçmem Her olur olmaza sırrımı açmam Kötüler köprü olsa üstünden geçmem Taşık suya uğradırım yolumu
İLİM KIRŞEHİR
Nasıl methedeyim Kırşehir seni Bürünün yeşile cennet misali Koca Buzluk sana çevirmiş yönü Kokar burcu burcu gülün Kırşehir
Herbir yanın dağlar ile çevrili Kılıçözü tam bağrında kıvrılı Naldöken Dağında kuşlar yavrulu Eser küfül küfül yelin Kırşehir
Bir yanında Mucur, bir yanın Kaman Çiçekdağı başından hiç gitmez duman Hacıbektaş'ta ilçen idi bir zaman Söylese derdini dilin Kırşehir
Anadoluya bağdaş kurup oturun Ahi Evran, Aşıkpaşa; yatırın Yunusu da öksüz koman getirin Evliyalar diyarı ilim Kırşehir
Tarihte şanlı idin şanlı ezeli O mübarek insan; şeyh Edebali Göster nerde yatar ulu Türkmani Birde Cacabeyi bilin Kırşehir
Bahar gelir türlü çiçek bezenin Güz gelince dökülür hep gazelin Çatıkkaş olur hep senin güzelin Kokar burcu burcu gülün Kırşehir
Yeter Aşık Duursun; bu kadar yeter Aşıklar dünyada Matahın satar Gurbette vatanım burnumda tüter Bedestendir bana çölün Kırşehir
NE GÜZEL YARATMIŞ
Ne güzel yaratmış seni yaradan Esmesin sevdiğim yeller incidir Güzelsin sevdiğim gülden goncadan Uzanmasın sana yar yar eller incidir
Kipriklerin oktur kaşın yay kimi Gözlerin aklımı etti zay gimi Cemalin güneşe benzer yüzün ay gimi Değmesin zülüfler yar yar teller incidir N.Ertaş
Güzelliğin on para etmez
Güzelliğin on par'etmez Bu bendeki aşk olmasa Eğlenecek yer bulaman Gönlümdeki köşk olmasa
Tabirin sığmaz kaleme Derdin dermandir yareme İsmin yayılmaz aleme Aşıklarda meşk olmasa
Kim okurdu kim yazardı Bu düğümü kim çözerdi Koyun kurt ile gezerdi Fikri başka başk'olmasa
Güzel yüzün görülmezdi Bu aşk bende dirilmezdi Güle kıymet verilmezdi Aşık ve maşuk olmasa
Senden aldım bu feryadı Bu imiş dünyanın tadı Anılmazdı Veysel adı O sana aşık olmasa
KURTULAMAZ
İnsan ömrü kara benzer Erimekten kurtulamaz Sona doğru azar azar Yürümekten kurtulamaz
Gençlik açılmamış güldür İlim çağı tatlı baldır Sonu yaprak dökmüş daldır Kurumaktan kurtulamaz
Reyhani yar yara kalsa Gönül neşe ile dolsa Aslı som altından olsa Çürümekten kurtulamaz
BAĞLAR
Demedim mi gönül kalkıp yürüme Birgün yollarını harami bağlar Dertliysen derdini dertsize deme Dertsiz hekim olsa yara mı bağlar
Yazılan kaderdir başa gelince Suç sende ayağın taşa gelince Kudretin damlası coşa gelince Onu bent mi eyler dere mi bağlar
Oku sayfasını geçen çağların Yaprağı dökülmüş nice bağların Adeti böyledir yüksek dağların Aslı'ya yol verir Kerem'i bağlar
Ben de Reyhani'yim susuz pınarım Damlam coş ederse olmaz kenarım Öldüğümü duysa o nazlı yarim Bilmem al mı giyer kara mı bağlar
BİRGÜN
Deryalar yanmaz diyenler Denizler de yanar birgün Nehir içip doymayanlar Damla içen kanar birgün
Çiçek solar fikir solmaz Derya damla ile dolmaz Evladın kötüsü olmaz Atasını anar birgün
Sözüm söz deyip övünme Özüm öz deyip övünme İşim düz deyip övünme Çark tersine döner birgün
Kesilmez mevladan umut Bir mürşidin elini tut Gelir rüzgar gider bulut Elbet yağmur diner birgün
Gel Reyhani hayal kurma Yolu bilmeyene sorma Kendini yüksekte görme Gökler yere iner birgün
Ne Ağlarsın Benim Zülfü Siyahım
--------------------------------------------------------------------------------
Ne Ağlarsın Benim Zülfü Siyahım, Bu Da Gelir Bu Da Geçer Ağlama. Göklere Erişti Feryadım Ahım, Bu Da Gelir Bu Da Geçer Ağlama.
Bir Gülün Çevresi Dikendir Hardır, Bülbül Gül Elinden Ah İle Zardır. Ne De Olsa Kışın Sonu Bahardır, Bu Da Gelir Bu Da Geçer Ağlama.
Daimi'yem Her Can Ermez Bu Sırra, Eyüp Sabır İle Gitti Mısır’a, Koyun Oldum Ağladım Ardı Sıra, Bu Da Gelir Bu Da Geçer Ağlama.
Yöre: Erzincan
BAŞLAR
Bekle ağaç meyve versin Taş ondan öteye başlar Mevsim sonbahara ersin Kış ondan öteye başlar
Üç kapıyı açacaksın Dört pınardan içeceksin Altı şartı seçeceksin Beş ondan öteye başlar
Gel gülü yandırma bülbül Önce ağla sonradan gül Ölüm en son nokta değil İş ondan öteye başlar
Reyhani can yakacağın Tükenmedi çekeceğin Asıl gözden dökeceğin Yaş ondan öteye başlar
HAKİM BEY
Gene tehir etme üç ay öteye Bu dava dedemden kaldı hakim bey Otuz yıl da babam düştü ardına Siz sağolun o da öldü hakim bey Kırk yıl önce yani babam ölünce Kadılıklar hakimliğe dönünce Mirasçılar tarla takım bölünce İrezillik beni buldu hakim bey Yaşım yetmiş iki usandım gel git Bini geçti burda yediğim zılgıt Eğer diyeceksen bana ne öl git Oğlumun bir oğlu oldu hakim bey Sekiz evlek tarla bir geverlik su Yüz yılda hüküme bağlanmaz mı bu Kazanmasam da hu kazansam da hu Canım ta bunuma geldi hakim bey Keşife meşife damgaya harca Kanımız kurudu harca da harca Sayenizde avukatlar yıllarca Fakiri yoldu da yoldu hakim bey Mübaşir itekler katip zırvalar Değişti bizde de güya devirler Yüz yıl önce adam yiyen gavurlar Tapucuyu aya saldı hakim bey Kabahat sizde mi kanunlarda mı Şaşırdım billahi yolu yordamı Kızma sözlerime alam kadanı Sıkıntıdan içim doldu hakim bey Mülkün temeliydi adalet hani Bizim hak temelde saklı mı yani Çıkartıp da versen kim olur mani Yoksa hırsızlar mı çaldı hakim bey Hem davacı pişman hem de davalı Bu yolda tükettik çulu çuvalı Sabret makamından çalma kavalı Sürüler ekine daldı hakim bey Abdurrahim Karakoç
MERT DAYANIR NAMERT KAÇAR
Mert dayanır namert kaçar Meydan gümbür gümbürdenir Şahlar şahı divan açar Divan gümbür gümbürdenir Yiğit kendini öğende Oklar menzilin döğende Sespe kalkana değende Kalkan gümbür gümbürdenir Ok atılır kalasından Hak saklasın belasından Köroğlu'nun narasindan Her yan gümbür gümbürdenir
BAĞDAT'A SEFER EDENLER
Bağdat'a sefer edenler Hoylu'm nic'oldu gelmedi Turna teline gidenler Hoylu'm nic'oldu gelmedi Bağdat'a sefer eyledim Hoylu'm da kaldı gelmedi Acem ile ceng eyledim Hoylu'm da kaldı gelmedi Düğünü bozup gidenler Badeyi süzüp gidenler Acem ile ceng edenler Hoylu'm nic'oldu gelmedi N'olsam koç Köğoğlu n'olsam Hoylu'yu düşümde görsem N'olaydı da ben de ölsem Hoylu'm da kaldı gelmedi
YÜRÜ BRE YALAN DÜNYA
Yürü bre yalan dünya Senden murad alınır mı Pek dolukmuş humar gözler Buna çare bulunur mu
Hem okudum hemi yazdım Yalan dünya senden bezdim Dağlar kovuğunda gezdim Yiten yavru bulunur mu
Bahçelerde biter nergis Ben ağlarım gece gündüz Seher vaktı doğan yıldız Yiten yavru bulunur mu
Karac'oğlan ağlar gülmez Halin nedir diyen olmaz Giden yavru geri gelmez Yiten yavru bulunur mu
BENDEN SELAM OLSUN BOLU BEYİ'NE
Benden selam olsun Bolu Beyi'ne Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır Ok gıcırtısından kalkan sesinden Dağlar seda verip seslenmelidir Düşman geldi bölük bölük dizildi Alnımıza kara yazı yazıldı Tüfenk icad oldu mertlik bozuldu Eğri kılıç kında paslanmalıdır Köroğlu düşer mi hele şanından Çogunu ayırır er meydanından Kırat köpüğünden düşman kanından Çevrem dolup şalvar ıslanmalıdır
Original Message ----- From: Alaattin AVCI To: ismim@benimadresim.com Sent: Monday, May 29, 2006 2:26 PM
kozanoğlu dostları ile oturmuş sohbet ediyorlarmış konu dönmüş dolaşmış sulara gelmiş. "Şuranın suyu iyidir" "Buranın suyu hafiftir" "Oranın suyu hazmettirir" Kapı dibinde bekleyen uşuk, lafa karışmış: Ağam doruktepenin suyu da iyidir? Kozanoğlu lafa karışan uşuğu kızmış Hadi al şu testiyi git doruktepeden su doldur getir! uşak düşmüş yola yayean yapıldak iki gün yol gitmiş yolda giderken bir tanıdığına raslamışx adam sormuş hayrola yahu sen burularda ne arıyorsun? Samandağında bir b..k yedim doruk tepeye ağzımı yıkamaya gidiyorum demiş.
EKSİK OLMAZ DI
Mal güderken araziye uyardık. Geven (ı) söker ütülerdik (2) kıyardık.(3) Acıktığımız yerde yerdik doyardık. Belimizde azzık (4) eksik olmazdı.
Hergi (5) ikileyip tohum ekerdik., Patlıcan büberle firek (6) dikerdik. Gezip dolaşırken çiğdem sökerdik. Elimizde kazzık eksik olmazdı.
Elde ne var ise biraz koyardık. At eşşek öküzle, otlar yayardık. Hergün bir acılı haber duyardık. Dilimizden yazzık eksik olmazdı.
Topraksız ALKAN'ım dönülmez geri. Hayâlle yaşadı o günden beri. Saçı dökülen de kırışır deri. Kelimizde çızzık (7) eksik olmazdı.
Seyyah Olup Şu Alemi Gezerim
--------------------------------- Seyyah Olup Şu Alemi Gezerim Bir Dost Bulamadım Gün Akşam Oldu Kendi Efkarımla Yar Yar Okur Yazarım Bir Dost Bulamadım Gün Akşam Oldu
Bilmem Amelimden Yoksa Özümden Ah Ettikçe Kan Yaş Gelir Gözümden İki Elim Kalkmaz Yar Yar Oldu Dizimden Bir Dost Bulamadım Gün Akşam Oldu
Kul Himmet Üstadım Ummana Daldım Gelenden Geçenden Haberin Aldım Mecnun Olup Şallar Yar Yar Giyip Dolandım Bir Dost Bulamadım Gün Akşam Oldu
Kaynak : Kul Himmet
Sunayı Da Deli Gönül
Sunayı da deli gönül sunayı Ben yoluna terk eyledim sılayı Armağan gönderdim telli turnayı İner gider bir gözleri sürmeli
Sabahtan uğradım yarin yurduna Dayanılmaz firkatine derdine Yıkılası karlı dağın ardına Aşar gider bir gözleri sürmeli
Ateş yanmayınca duman mı tüter Ak gerdan üstünde çimen mi biter Vakti gelmeyince bülbül mü öter Öter gider bir gözleri sürmeli
Karacaoğlan kapınıza kul gibi Gönül küsüverse ince kıl gibi Seherde açılmış gonca gül gibi Kokar gider bir gözleri sürmeli
Karanfil Suyu Neyler?
Karanfil Suyu Neyler? Güzel Kokuyu Neyler? İki Baş Bir Yastıkta O Göz Uykuyu Neyler?
Karanfilim Susuzum Kaç Gündür Uykusuzum Varsam Yarın Yanına Dilim Durmaz Huysuzum
Yöre : Kırşehir Kaynak : Muharrem Ertas
YARE GİDEM
Yare gidem yare gidem Yareliyim nere gidem Bu derdimin dermanını Almaya ben yare gidem
Saçlarını ben öreyim Buna dayanmaz yüreğim Seni vermem Ezraile Ben öleyim ben öleyim
Yar elinde yar elinden Yareliyim yar elinden Dermansız bir derde düştüm Dermanı var yar elinden N.Ertaş

.jpg)
Bir Kökte Uzamış
Bir kökte uzamış sarmaşık gibi Uzamış gerdana (yar yar) saçların güzel Gözlerin ufukta bir ışık gibi Kara bulut gibi (yar yar) kaşların güzel
Boynundaki turunç mudur nar mıdır Adın huri midir Gülüzar mıdır Gönlünde başkaları var mıdır On beş on altı (yar yar) yaşların güzel
Her güzele eda ile salınmaz Huri misin melek misin bilinmez Emsalin dünyada yoktur bulunmaz Cenneti âlada eşlerin güzel
Söz-Müzik Aşık Veysel-Neşet Ertaş
Değirmenin bendine
Değirmenin bendine, Taş dönmüyor dönmüyor. Döner kendi kendine, Acar gelin arabadan inmiyor.
Değirmene taş koydum, Taş dönmüyor dönmüyor. Bir yastığa baş koydum, Acar gelin arabadan inmiyor
KAMAN AĞIDI
Kaman'da uşak kalmadı Redif gitti sürüyünen Yatamıyom gece gündüz Gelinlerin zarıyınan
Kars'ta kavga kuruluyor Redif orda deriliyor Mızıkalar vuruluyor Trampetli boruyunan
Şimdi aslanlar güleşir Yiğitler kana bulaşır İnşallah Hızır ulaşır Al bayraklı periyinen
.gif)
Sevgidir Sevgi
Dışın güzelliği için kalayı Yüreği pak eden sevgidir sevgi Kula kazandıran cennet alayı Hakkı ile hak eden sevgidir sevgi
Sevgi dolsun her nefeste içelim Sevgiler ekelim sevgi biçelim
Sevgi dünyasına yalan giremez Gönülden sevmeyen hakka eremez Bakar ama perdelidir göremez Perdeyi kaldıran sevgidir sevgi
Sevgi doldur badeleri içelim Sevgiler ekelim sevgi biçelim
Garibim aklımı alan bir gözdür Yanar yüreğimde aşkı bir közdür Hayvan dünyasının nimeti azdır İnsana çok eden sevgidir sevgi
Sevgi doldur badeleri içelim Sevgiler ekelim sevgi biçelim
>> Neşet Ertaş >>
BİR DOSTUMUZ 1970 DE YAZILAN MEKTUBU O ESNADA GEÇEN KONUŞMALARI YOLLAMIŞ BEĞENİRSİNİZ İNŞALLAH
NÖRÜYON GARDAŞ NERDEN GELİP NEREYE GİDİYON HELE BİR YOL OTUR BAKALIM. NE VAR NE YOK.RAHAT GELDİN İNŞALLAH. YOLLAR NASIL AÇIKMI.YOLCUYA SORULMAZ AMMA AÇMISIN SUSUZMUSUN. MİSAFİR UMDUĞUNU DEĞİL BULDUĞUNU YER İŞTE YAVAN SOVAK İKRAMA GEÇER İNŞALLAH. HELE BİR HABER VER.KİM ÖLE KİM KALA KİM EVLENDİ KİM KAÇTI.
AĞA İŞTE OĞLUNDAN SANA MEKTUP GETİRDİM. BİR OKU HELE.
DERONU DİLDEN VECANI GÖNÜLDEN ÇOK KIYMATLI BABACIĞIM.BU MEKTUBU SANA HASAN EMMİYLE GÖNDERİYOM.İYİ ADAM HANİ HASAN EMMİ.ELİN GURBET ELİNDE YALNIZDA OLUNCA İNSAN HEMŞEHRİSİNİ ARIYOR.SAĞ OLSUN HASAN EMMİ BANA MELMEKETİ ARATMIYO.BU SENE EKİNLER İYİ DAĞAL DİYORLAR.YAĞMURDA YAMAMIŞ.BAĞLIK GÜNEVİ,SAYI HEP TOLU ALDIDA DEDİLERDİ.NE YAPTINIZ.BİÇEBİLECEĞİNİZ EKİN ÇIKTIMI.HANİ BURALARDA MOTUR DİYE BİR ŞEY ÇIKMIŞ.BABA BİZİM 10 GÜNDE SÜRDÜĞÜMÜZ TARLAYI 3 SAATTE SÜRÜYO.HANİ DESEMKİ,BİZDE ATI ÖKÜZÜ SATIP MOTORMU ALALIM.
BUNU DÜŞÜNMEN İÇİN YAZIYORUM.ANAM İYİDİR HERHALDE ONUNDA ELLERİNDEN ÖPERİM.HANE HALKININ HEPSİNE SONSUZ SELAMLAR.
KADERSİZ OĞLUN ALİ
E-MAİLLE GELEN MEKTUBU 1970 DE YAZILDIĞI SÖYLENEN MEKTUBU SİZLERE SUNUYORUZ.ESKİ MEKTUB VE DERLEMELERİ BEKLİYORUZ.
Site Yapımcısı
BADASI GEÇTİ
Şahman mı buğday mı tahıl seçilmez. Hangisi ekmeklik, un olur bilmez. Arpalar çavdarlar, kumdan geçilmez. Elenmiş ceçbile badasıgeçti.
Yulafı biçmeden tarla da sattı. Parasını aldı yükünü tuttu. Her sene ekiyor hergi unuttu. Gübre icaât oldu nadası geçti.
Ailenin ruhunu yoktan sıkarlar. Okumaz, çalışmaz, güya bıkarlar. Hanımlardan izin alıp çıkarlar. Erkeklere evler ködesigeçti.
Nisbeten hadise sana uğrasın. İster ezik ezik yapsın, ister doğrasın. Arzu eder ise yaksın kuylasın. Aksi felâketin modası geçti.
Topraksız ALKAN'ım derdim toplandı. Sevgi serdim, saygısızca hoplandı. Sözlerin ok gibi girdi saplandı. Bundan sonra artık ötesi geçti.
Gurban Olduğum
Naz eyleme bana n'olur Naz'ına gurban olduğum Bakışların canım alır Gözüne gurban olduğum Canım gurban olsun sana Gel görüyüm gana gana Ben oluyum yanağına Yüzüne gurban olduğum
Sensin şu gönlümün yari Bağrıma koydun nari Sallan da gel bana doğru İzine gurban olduğum Ne sarayın ne de köşkün Garip gönlüm sana düşkün Yüreğim de yanar aşkın Közüne gurban olduğum
Neşet Ertaş
Eledim Eledim Hölük Eledim
Eledim Eledim Hölük Eledim, Aynalı Beşikte Canan Bebek Beledim. Büyüttüm Besledim Asker Eyledim, Gitti De Gelmedi Canan Buna Ne Çare, Yandı Ciğerim De Canan Buna Ne Çare.
Bir Güzel Simâdır Aklımı Alan, Aşkın Sevdasını Canan Sineme Saran. Bizi Kınamasın Ehl-İ Din Olan. Gitti De Gelmedi Canan Buna Ne Çare, Yandı Ciğerim De Canan Buna Ne Çare.

AMERİKA'YI TÜRKLER KEŞFETTİ
Amerika Kıtası'nı Türkler mi buldu" Araştırmacı-tarihçi Cezmi Yurtsever, Piri Reis'in haritasındaki şifreleri çözerek Türkler'in Kristof Kolomb'dan 25 yıl önce Amerika Kıtası'nı bularak orada bir devlet kurduklarını iddia etti.
Yurtsever, Piri Reis'in 1513 yılında çizimini gerçekleştirdiği harita üzerindeki simgeler üzerinde sürdürdüğü çalışmalar sonucunda, haritadaki Küba'nın doğusunda bulunan kayık şekillerinin birer şifre olabileceği düşüncesinden yola çıkarak "Kayıklar ve Türkler" anlamına gelen "Turk and Casios" isimli bir ülkenin varolduğunu öğrendiğini söyledi.
Haritadaki kayık şekillerinin bulunduğu yerde bugün "Türk" adı geçen bir ülkenin bulunmasının tesadüf olmadığını belirten Yurtsever, "Piri Reis'in çizimini gerçekleştirdiği 1513 tarihli Antilya ülkesi haritası üzerindeki simgeler üzerinde sürdürdüğüm araştırmalar sonucunda Küba Adası'nın doğusunda kayık şekillerinin bulunduğunu öğrendim. Piri Reis, haritayı çizerken, Kristof Kolomb'un haritasından ve sadece kendisinin bildiği istihbarat raporlarından faydalanmıştı. Aradan geçen yüzyıllar sonra Karaipler'de Küba ile Haiti adalarının doğusunda 'Türkler ve Kayıklar' ülkesinin varlığı ortaya çıkıyor. Uydu fotoğrafları, yer isimlerinin tarihi üzerinde yapılan araştırmalarda Türkler ve Kayıklar ülkesinin başkenti olan 'Grand Turk' ada isminin 16. yüzyılda yaşamış ve dünya hükümdarı sayılan Kanuni Sultan Süleyman'a batılıların verdiği şöhret olduğu ortaya çıktı.
Araştırmalarımda asıl şaşırtıcı olan ise, 1869 yılında Grand Turk yönetiminin İngilizler'in simgesi olan bayrak içinde Osmanlı Türk bayrağının hilal ve üç yıldız şeklinin bulunması oldu. Günümüzde bile İngiliz Uluslararası topluluğu içinde Türkler ve Kayıklar devleti olarak yer alan ülkenin tarihi geçmişinde Osmanlı'ya bağlılık gösteren Türkler tarafından kurulduğu gerçeği ortaya çıkıyor" dedi.
Türkler'in Kolomb'dan önce gittikleri, yerleşip ülke kurdukları ve isimlerini bölgeye bıraktıklarını savunan Yurtsever, söz konusu ülkenin 1869 ile 1873 yılları arasında kullandıkları ay yıldızlı işaretlerin daha sonra kaldırıldığını savunarak, "Grand Turk yönetiminin kısa süreli de olsa ay yıldızlı Türk bayrağı simgesini kullanmış olması Türkler'in Amerika Kıtası'nda devlet kurmuş oldukları gerçeğini ortaya çıkarıyor. Piri Reis'in haritasındaki şifrelerin çözümlenmesiyle dünya tarihinin yeniden yazılması gerekiyor. Leonardo Da Vinci'nin yaptığı Mona Lisa tablosundaki şifreler gibi Piri Reis'in de haritasında şifreler var. Ben bunları çözüyorum. Bunları zaman zaman açıklayacağım" diye konuştu.
KÖYLÜ KADINLAR
köylü kadınlar fistanları güllü kadınlar
topraktan doğup da toprağı yoğurandıur onlar veresiye canlarını doğurandır onlar
köylü kadınlar fistanları güllü kadınlar
yüzleri güneştir onların yanık ayakları topraktır onların yarık
doyulmadan güzelliğine tarlalarda solandırlar
köylü kadınlar fistanları güllü kadınlar
1970 B.ECEVİT
SÜRÜLER İÇİNDE SÜRMELİ KOYUN
Sürüler İçinde Sürmeli Koyun Şafaklar Atıyor Sarhoşum Duyun Son Kadehte Yaptın Bana Bir Oyun
Ni Yandasın Sürmeli Palazım Niyanda Ellerim Saz Çalar Gözüm İhvanda
Aşağıdan Gelir Gelinin Göcü Gelin Mi Ettiler Canımın İçi Beş Sene Sakladım Verdiğin Saçı
Ni Yandasın Sürmeli Palazım Niyanda Ellerim Saz Çalar Gözüm İhvanda
İki Çeşme Yaptım Altın Oluklu Soyunu Bağladım Ala Balıklı Bir Yar Sevdim O Da Benden Yanıklı
Ni Yandasın Sürmeli Palazım Niyanda Ellerim Saz Çalar Gözüm İhvanda
Kaynak: Şemsi Yastıman Derleyen: TRT Müz. Dair. Bşk.
Ankara;da Yedik Taze Meyvayı Boşa Çiğnemişim Yalan Dünyayı Keskin;den De Sildirmeyin Künyeyi Söyleyin Anama Anam Ağlasın Anamdan Başkası Yalan Ağlasın
Ankara;yla Şu Keskin;in Arası Arasına Kara Duma Durası Çok Doktorlar Gezdim Yokmuş Çaresi Söyleyin Anama Anam Ağlasın Babamın Oğlu Var Beni Neylesin
Trene Bindim De Tren Salladı Zalim Doktor Ciğerimi Elledi İyi-olursun Dedi Geri Yolladı Söyleyin Anama Anam Ağlasın Anamdan Başkası Yalan Ağlasın
Mezarım Başında Kuşlar Ötüşür Benzim İçtim Ciğerlerim Tutuşur Ağlama Hatice, Sefer Yetişir Söyleyin Anneme Çalsın Nennimi Kim Alırsa Alsın Nazlı Gelini
Binmiş Taksiye De Sefer Geliyor Annesinin Ciğerini Deliyor Gelin Hatice;yi Eller Alıyor Söyleyin Anama Anam Ağlasın Gelin Hatice;yi Kimler Eylesin
Mezarımı Derin Kazın Dar Olsun Edirafıda Lale Sümbül Bağ Olsun Ben Ölüyom Ahbaplarım Sağolsun Söylen Kardaşıma Çalsın Sazımı Kadir Mevlam Böyle Yazmış Yazımı
ERENLER
arzu ederdiniz bir yol görmeye bugün bize hoş geldiniz erenler muhabbet bağından güller dermeye bugün bize hoş geldiniz erenler
tarihler boyunca bir milletiz biz ilimce dünyayı vermiş idik hız büyük bir babanın torunlarıyız bugün bize hoş geldiniz erenler
iyi insan olmak her şeyin başı kardeş biliyoruz her vatandaşı anmak için bugün hacı bektaşı bugün bize hoş geldiniz erenler
hisse alın çırakman'ın sözünden zerre kaçmaz ariflerin gözünden kemal atatürk'ün aydın izinden bugün bize hoş geldiniz erenler
KAMAN AĞIDI
Kaman'da uşak kalmadı Redif gitti sürüyünen Yatamıyom gece gündüz Gelinlerin zarıyınan
Kars'ta kavga kuruluyor Redif orda deriliyor Mızıkalar vuruluyor Trampetli boruyunan
Şimdi aslanlar güleşir Yiğitler kana bulaşır İnşallah Hızır ulaşır Al bayraklı periyinen
Altın yüzük ulanmaz
Altın yüzük ulanmaz Suya atsan bulanmaz El kızı değilmi ki Kurban olsan inanmaz.
Sen az doldur sevdiğim içemiyom ben Ne kadar güzelisen geçemiyom ben
Altın yüzük yaptırdım Samsun usdalarına Doktor ilaç vermiyo Sevda hastalarına
Sen az doldur sevdiğim içemiyom ben Ne kadar güzelisen geçemiyom ben
İnsanlar kendini bilebilseydi Dünyada haksızlık kavga olmazdı İnsan doğan yine insan ölseydi Belki de dünyada hayvan kalmazdı
Hayvanlar yabanda sürüsüyünen Geçinemez biri birisiyinen İnsan cennetinin hurisiyinen Sevişseydi Hak yabana salmazdı
Tüm canların hak olduğun bilmese Hakkın aşkı yüreğine dolmasa O güzel cemale aşık olmasa Kul Garibim bu sazını çalmazdı N. ERTAŞ
SÜVARİNİN TÜRKÜSÜ
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir halıya benzeyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu, bu davet bizim.
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim.
Dünya cennettir insana Eşit olsun sana bana Kıyılmasın hiçbir cana Analar ağlamasın.
İsterim ki bu dünyada Hiç kimse cahil kalmasın Okusun ilmin kitabını Cahilden akıl almasın
Gendi gendini yedenlere İlim tahsil edenlere İlime doğru gidenlere Cahalet mani olmasın
İlim edenler nurlaşıyor İlim etmeyen körleşiyor İliminen dünya birleşiyor Söyleki neden olmasın NEŞET ERTAŞ
ACEM KIZI Söz/müzik: Neşet Ertaş
Çırpınıp da şanovaya çıkınca Eğlen şanovada kal acem kızı Uğrun uğrun kaş altından bakarken Can telef ediyor gül acem kızı
Seni saran oğlan neylesin malı Yumdukça gözünden döker mercanı Burnu fındık ağzı kahve fincanı Şeker mi şerbet mi bal acem kızı
Avrupa kurban olsun kara kaşına İngiliz Fransız değmez döşüne Amerika Belçika düşmüş peşine Bir de Alman kurban bil acem kızı
KIRŞEHİR VE DÜNYA Tarihimizde, özellikle Kültür ve toplum tarihimizde,Kırşehir'in çok önemli bir yeri var.Kırşehir bu bakımdan dünya da da güçlü bir ilgi uyandırmış.Uluslar geçmiş toplumsal yaşamımızı izliyor.Hemde örnek almaya çalışıyorlar. Kırşehir değerleri üzerine yurdumuzda oldukca yoğunluk kazanmış çalışmalar var.Bu dağınık çalışmaları toparlamak gerekiyor.Yapılanlar, yerli ya da yabancı çalışmalarla ortaya çıkarılanlar da ,kamu oyumuza gereğince aktarılmış değil. Kırşehir için, o da belli ölçüde yaygın olarak bilinen bir zamanlar yoğun politik çekişmelerin konusu olduğu bu yüzden bir süre ilçe yapılıp sonradan tekrar il durumuna getirildiğidir.Ama bu değişiklikler sonucunda yinede eski durumunun çok gerisinde kaldığı, ilçelerinin bir bölümünün bu arada HACIBEKTAŞ ilçesinin de bu gün Kırşehir'e değil, eskiden ilçe iken il yapılan Nevşehir'e bağlı kaldığı o yöreden olmayanlarca pek bilinmiyor.Bu parçalanmanın, kültürümüze sosyal ekonomik gelişmemize verdiği zarar ise kuşkusuz daha az biliniyor.Kırşehir tarihi Hititlere kadar çıkıyor. Kent sonra Malazgirt savaşına değin ,başlıca Firigyalılar,Yunanlılar,Romalılar ve Bizanslılar tarafından yönetilmiştir.Türkler bilindiği gibi Anadoluya büyük ölçüde bu savaştan sonra girdiler.Bu girişin bir siyasal çıkarlı, birde kültürel ve toplumsal yanı var.Kırşehir özellikle bu kültür çabasında önemli ilerici bir yer tutar. Türklerin Anadoluya girişi bölge bakımından tarihin yoğun değişimler gösterdiği dönemlerine rastlar. Anadoluya geliş sürerken Büyük Selçuklu İmparatorluğu dağılır. Anadolu Selçuklu Devleti kurulur. Bizans İmparatorluğu karşılaştığı tarihsel sosyal ve ekonomik sorunları çözememiştir.Tüm uyruğu dışarıdan özellikle doğudan kurtarıcı beklemektedir.Anadolu Selçuklu Devletininde son bulmasıyla Beylikler dönemine geçilir.Bu dönemde ,Cengiz,Timur,Mısır Haclılar vb.etkenlerde zaman zaman işe karışır. Beylikler döneminde karışıklıklar ve dağılma artmıştır.Bu döneme bölgeler ve kentler açısından da bakılabilir.Bu sırada iki kentin önemli rol oynadığını görürüz.Konya ve KIRŞEHİR. Kırşehir'in öncülüğü,toplumsal düzen vericiliği,kuruculuğu,birleştiriciliği,Osmanlıdevleti kurulduktan sonra da,güçlü bir bicimde sürüyor.Konya kuşkusuz başka türlü gelişiyor. Birleştiriciliğin kuruculuğun,çözüm getiriciliğin,kısaca o zamanki ilericiliğin kaynağı Horasan'a uzanıyor.Kırşehir Büyükleri gibi Konya'nın Mevlanası da Horasan kökenlidir.Horasan ayrı bir konudur.Kırşehir için bu bilgileri verdikten sonra Türklüğün Anadoluya yayılmasında büyük katkıları olan AHİ EVRAN HACIBEKTAŞI VELİ AŞIK PAŞA siyasette öne çıkmamışlardır.Hatta diyebiliriz ki onların doğrudan siyasetten uzak olmaları başlıca güçleri olmuştur.Ama bu özelliğe de dikkat ederek KIRŞEHİR in uzunca bir süre arka planda ilk bakışda görünmeyen İKİNCİ BAŞKENT olma niteliğini söyleyebiliriz. Öte yandan Kırşehir tarihte kültürel, toplumsal ve dolayısıyla ekonomik bakımlardan büyük bir zenginliğe sahip olmuş çok yönlü bir kenttir. Bu çok yönlülükten söz ederken kuşkusuz her kent için sayılabilecek turizm arkeoloji doğa vb.ötesinde özellikle Anadolu Selçuklulardan bu yana yaşanmış zenginlikleri amaçlıyoruz. Konuya Kırşehir Büyüklerini ,yer olanaklarına göre,aşırı bir sınırlama yoluyla anarak yaklaşmaya çalışacağız.Aklımıza ilk gelenler şunlar:MUZAFFERÜDDİN BEHRAMŞAH,,CACA BEY,BABA İLYAS,HÜNKAR HACI BEKTAŞ VELİ,AŞIK PAŞA,AHİ EVRAN,AHMET GÜLŞEHRİ,ŞEYH EDEBALİ. Mengücükoğlu Muzaferüddin Behramşah yakın tarihte yaşayan Kırşehrin kurucularından. Özünde bu yaşam,onun kurduğu sonra tam bir üniversite olgunluğuna ulaşan Kırşehir Medresesi ile başlıyor.Kırşehir bu tarihlerde Gülşehir adınıda alıyor.Bizim sözünü ettiğimiz özünde işte bu Gülşehir denen KIRŞEHİR'dir. Kırşehir beyi Nurettin Caca,kuruculukta ondan aşağı kalmıyor.Hem moğollara karşı ılımlı başarılı bir politika ile kenti saldırı ve yağmalardan koruyor, hemde kurulan üniversiteye dünyanın tarih bakımından ikinci rasathanesini; asronomi matematik fizik kimya gibi konularda eğitim gösterecek(Caca bey Mederesesi-Teknik bilimler fakültesini ekliyor) Kırşehir konusu üzerinde çalışan değerli uzmanlar,özellikle Aşık Paşa;nın Ahi Evran;ın Hacı Bektaş;ın aynı dönemlerde Caca bey zamanında yaşamış,hatta iş bölümü yapmış olduklarını önemle belirtiyorlar.Böylece Gülşehirin yıldızının parladığı 13.yüzyıldaki çok yönlülüğe girmiş oluyoruz.Bu yönler başlıca 1)Aşık Paşa'da simgelenen ;Türkçecilik;Dilcilik 2)Ahi Evran velide simgelenen Ahilik.O zamanki anlamda Emeği temel alan Esnaflık-Sanatkarlık kent çalışanlarına yöneliş.3)Hacı Bektaş Veli de simgelenen Köy çalışanlarına yönelik köycülüktür. Türkceciliğin temeli olarak Karamanoğulları beyinin Türkçeyi koruyup geliştirmede onu bugün doyamadığımız bir tada ulaştırmada,halk Ozanlarımızın ve halk yazarlarımızın bitip tükenmez inançlı cabalarının bugünkü dil kurumumuz gibi ,bir bakıma belki daha iyi bir biçimde bilimsel bilinçli ve yönetiici kaynağını bu Caca bey Medresesinde bulduğunu artık daha yaygın ölçüde bilince çıkarmamız gerekiyor. Hacı Bektaş Veli menkibeleşmiş bir büyük insanımız.Büyük insanların adlarına ideolojik dinsel,tarikatlar,okullar bağlanması onları tanımamızı gölgeliyor.Hacı Bektaş için bu büyük ölçüde geçerli.Yunus da efsaneleşmiş.Onun baş öğretmeni kim:Hacı Bektaş Veli değilmi?Hacı Bektaş;ı daha tarafsız daha iyi tanımamız gereğini vurgulamak için aklıma gelenlerden biri bu. Hacı Bektaş Horasan dan o doğurgan ,efsanecili,kutlu döl yatağından gelmiş.Ahi Evran ,hemen aynı ölçüde efsanelere karışık,Kırşehir;e Hacı Bektaş dan sonra;Denizli yörelerinden gelmiş.Debbağ ustası.Hacı Bektaş Veli;ye konuk olmuş.Orada görüşmüş,işbölümü yapmışlar.Giderseniz,Dergah;da oturup görüştükleri yeri gösterenler var.Ahi Evran Kırşehir de Üniversitenin olduğu yerde yerleşmiş.Zaman zaman da buluşurlarmış. Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Bey;in Kaynatası ŞEYH EDEBALİ de Ahi babası.çağdaşları Kırşehir kökenli.Osman bey bir sanat öğrenip ahi olmadan Edebali kızını ona vermiyor. Öte yandan Ahilik Kurumunun tarihi çok eskilere gidiyor.Arapca söyleyişle Feta;dan Fütüvvet;ten geliyor.Feta genç yiğit.çömert.fütüvvet gençlik vb.Yani Ahi kardeş demek.Sayın.A.Gölpınar;lınında belirttiği gibi.Ahiliğin düzen bulunmayan yerde yönetim gücünü üstlenecek kadar güçlendiğini görüyoruz.Beylikler döneminde kurulan ve 64 yıl süren Ankara Ahi Cumhuriyeti bunun pek görünen bir örneğidir. Zamanın Sosyal Kültürel Başkenti dediğinmiz Kırşehir-Gülşehir ile kurulmuş bilebildiğimiz ilişkilere değinmeyi sürdürüyoruz.Anadolu Selçuklu Devletine Siyasal Başkentte olan anadolunun başlıca kültür merkezi kenti bilinen Konya;nın özvarlığı Mevalana ;nında bu ilişkiye girdiğidir.Ayrıca daha önemli anılacak olan ise herhalde Yunus Emre;nin ilişkisidir.Yunus bildiğimiz gibi yola Hacı Bektaş la girer .O bir gezgindir de köyde de dolaşır.kentte de Hacı Bektaş lasda Taptukla da ilişkilidir.Ahi Evran la Edebali;yle Mevlana;ylada. Ahiliği Yunus neden benimsemesin bunu belirten bir şiirinide biliyoruz. Şimdi bütün bunlar 13.yüzyılda olup bitmiş de ,oradamı kalmıştır?Hayır,Türkcecilikte aldığımız yol,yaşanmakta ve bilinmektedir.Ahiliğin ise uzunca bir olumlu dönemi var.Bugün bütün yeni cabalkara karşın henüz çok uzağındayız kuşkusuz.Ama Kırşehir;in çok yakınlarda Kurtuluş Savaşımızda yine arka planda,yine tarihsel güç kaynağı olarak işlevini başlangıctaki önem ve canlılıkta sürdürdüğünü görüyoruz. Hacıbektaş celebisi Cemalettin Efendi Patişahın valisinin destek dileğini red etmiş tir.Heyeti temsiliye reisi GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞA;ya onun yönettiği Bağımsızlık savaşına bütün gücüyle katılıyor.Atatürk de o günlerde Hacıbektaşa Celebiyi ziyarete geliyor.Celebi Osmanlı Valisinede Enver Paşayada geldiklerinde göstermediği ilgiyi gösteriyor.MUSTAFA KEMAL PAŞA;yıda BEKTAŞ larda yol boyunca karşılıyor.Sonra Atatürk Kırşehir;e geliyor.Müdafayı Hukuk cemiyet;inde çoşkulu tarihsel konuşmalar görüşmeler yapılıyor.Böylece Kurtuluş Savaşının örgütlenmesinde çok önemli güçlü bir adım daha atılıyor. Dünya Ahiliğe büyük önem veriyor.Dünyada ilk kooperatifcilik, Sendikacılık Standartizasyon, ve en eski bir sosyal güvenlik sistemi olduğuna dair birliktelilik vardır. Ünlü bilgin Toeschner Alman sendikacılığının ahilikten çok yararlandığını belirtiyor.
ŞİRİN KIRŞEHİR
Ana vatanımsın baba yurdumsun Ozanlar diyarı şirin Kırşehir Uzak kaldım gurbet elde derdimsin Hasretin bağrımda derin Kırşehir
Kimi engin, kimi yüksek evleriyinen Kimi zengin, kimi fakir beyleriyinen Kazaların, nahiyelerin köyleriyinen Gönlümün içinde yerin Kırşehir
Feleğin yazdığı kara yazıynan Çok yürüdüm bağrımdaki sızıynan Kara kaşlarıynan, kara gözüynen Aşık etti beni birin Kırşehir
Garibim engince gönüller alan Aşkı feryadıynan sazını çalan Ozanlar içinde pirimiz olan Muharrem Ertaş,tır erin Kırşehir N.Ertaş
KARDEŞE AĞIT Hatiçe Taşan (Rahmetli Hacı Taşan'a söylemiştir.)
Bu nasıl talihtir bu nasıl kader Yüreğimi yaktı sızın kardaşım Anam feryat eder ağlıyo peder Niye açılmıyo gözün kardaşım
Zalım gurbet mekanımız yerimiz Daima ağlamak bizim karımız Gitti ümidimiz gönül varımız Ne yatıyon biraz gezin kardaşım
Yürümüyor kırılası dizlerim Hiç görmüyor kör olası gözlerim Bayramlar gelse de gene özlerim Düğününü yaptın güzün kardaşım
Entaresi morumuş
Entarisi morumuş Yar sevmesi zorumuş Havaslandım yar sevdim de İstiyeni çoğumuş
Entarisi moruna Varmam emmim oğluna Altın saat yaptırdım da Sevdiğimin koluna
Entarisi mavili Nerde kurdun kavili Evvel böyle değildin de Şimdi gönlün ne oldu
KIRŞEHİR SEMAHI Söz-Müzik Neşet Ertaş
Ey erenler Hak aşkına
Hey erenler Hak aşkına Kalkın semaha dönelim Gönüldeki dost aşkına Kalkın semaha dönelim
Dargınlık getsin aradan Hoş görsün bizi yaradan Üçer beşer bir sıradan Kalkın semaha dönelim
O yokları var edene Gerçek halın sır edene Şükredelim yaradana Kalkın semaha dönelim
Hak lokması yiye Biz bu deme geldik niye Allah Allah diye diye Kalkın semaha dönelim
Aşık olan çalsın sazı Aysın cümlemizin özü Hak affetsin cümlemizi Kalkın semaha dönelim
Garibim döndüm şaşkına Hak yardım etsin düşküne Gönüldeki dost aşkına Kalkın semaha dönelim
IRAFA KOYDUM NARI
ırafa goydum narı ağlarım zarı zarı küstürdüm de yolladım ireyhan boylu yari
yar yandan,yandan, yandan,yandan severim seni candan iki can bir sevilmez ya ondan geç ya benden
ıraftaki siniler hasta olan iniler yari gurbett'olanın kulakları çiniler
yar yandan,yandan, yandan,yandan severim seni candan iki can bir sevilmez ya ondan geç ya benden
Çekiç ALİ
ERMENİLERİN HAÇİN CİVARINDA BAZI MÜSLÜMANLARI YOLLARDA KATLEDEREK KADINLARA SALDIRDIKLARI
Ermenilerin Haçin civarındaki köylerde Müslüman ahâliden bazılarını yollarda katledilip, kadınları kocalarının yanlarından zorla dağa kaldırdıkları; Fransız askeri elbisesi giymiş Ermenilerin Anteb'e giden üç köylüyü feci bir şekilde katledip, Mağara nahiyesinde de yanlarında bulundurdukları Müslüman kadınların hemen hepsinin namuslarına saldırıda bulundukları ve İslamların elindeki silahlar daha önce Ermeniler tarafından toplanmış olduğundan her zaman Ermenilerin taarruzlarına maruz kaldıkları ancak bu saldırılara karşı Maraş ve Elbistan Müslümanlarının kendini korumaya kararlı olarak her fedakarlığa hazır bulundukları.
Armenians killed some Muslim wayfarers in the vicinity of Haçin and attacked women.
Armenians killed on the roads some muslim wayfarers from villages in the vicinity of Haçin and kidnapped accompanying wives; Armenians dressed in french uniforms killed savagely three villagers while on their way going to Aintab; in the township of Magara they assaulted and raped almost all of the muslim abducted women; previously disarmed by Armenians, muslims have been always exposed to their attacks, but muslims living in Maraş and Elbistan had decided with determation to make all sacrifices in order to get ready and be prepared for self-defense.
9 R. 1338 (1. I. 1920)
(Sevda Olmasaydı)
Sevda olmasaydı da Gönüle dolmasaydı Dünya neye yarardı da Güzeli olmasaydı
Nar tanesi tanesi de Seviyom nar danesi Güzellerin içinde de Sevdiğim bir tanesi
O yar zülfünü tarar da Gönül dengini arar Bu dünyada sevmeyen de Ahrette neye yarar
Nar tanesi tanesi de Seviyom nar danesi Güzellerin içinde de Sevdiğim bir tanesi
Sevda ömür çürüdür Has bahçenin gülüdür Sevmeyeni neyleyim de Sevenim sevgilidir
Nar tanesi tanesi de Seviyom nar danesi Güzellerin içinde de Sevdiğim bir tanesi
Kaynak Kişi Neşet Ertaş Yöre Kırşehir

HACIN AĞIDI 2
Söyleyen: Melek Hanim (Abdulgafur Efendinin Eşi)
1. Amir memur demeyerek
Hep bir ipe bağladılar
Bekiroglu Dede.Yi
Demirinen dağladılar
2. Sekiz gavur bir gelince
Osmanimi çağırdılar
Baban çete başı deyi
Hacı Ahmet.i bişirdiler
3. Muşambaya oturmuşlar
Etrafında geziyorlar
Sen çete topladın deyi
çalgıyınan yüzüyorlar
4. Feke.ye sevkedek deyi
Taşköprü.yü aşırdılar
Yoldan geri kaçtın deyi
Kurşununan düşürdüler
5. Kadan alayım kayınım
Son görgün de bu muyudu
Çifte kurşun sıkılınca
Döşek yerin su muyudu
6. Meydan kazanı kurdular
Bebekleri kaynattılar
Gün görmedik hanımları
Süngüyunen oynattılar
7. Kapı kapı geziyorlar
İfadeyi yazıyorlar
Düşman başına vermesin
Oğlak gibi yüzüyorlar
8. Kele Dudu kele Dudu
Kanlı göynek yu diyorlar
Bebekleri kaynatmışlar
Kuzu eti ye diyorlar
9. Yaşa babam oğlu yaşa
Bu da gelirimi başa
Kaytanci Hössüyün Efendi.nin
Sarığın sardılar taşa
10. Başkatibi öldürdüler
Deyneğinen döve döve
Kürt Genco.yu yüzüyorlar
Özne gibi öve öve
11.Örflüyüdün Genco çavuş
Gavurlara eyler zavır
Bebeğimi Öldürüyor
Çamsar oğlu koca gavur
12. Şefikamı öldürmüşler
Mektebin önünde yatar
Babamoğlu Koç Bilallım
Bunu duysa neler yapar
13. Zabit Katibi Mehmet.i
Topuzunan dövüyorlar
Enfiyeci Hossüyün.ü
Tellerinen boğuyorlar
14. Aman bu ne aci işler
Babasını öldürmüşler
Atfiyem.e selam söylen
Gök yüzünde uçan kuşlar
15. Hacın oldu kanlı kuyu
Uyu Kar Osman.ım uyu
Hucum oldu alınmadı
Yıkılasın Sultan Suyu
16. Kar Osmanim Ağ Mesut.um
(Onları) ben eliminen verdim
Bu ne hikmet ey Allahım
Gavura el-aman dedim
17. Hançer bıçak açıcılar
Gayri bizi kesiciler
Ayan olsun Doğan Beyim
Urumlu.yu basıcılar
18. Bohçalarda altın sahat
Ben bunlari nediciyim
Aman olsun Aram Çavuş
İki destan ediciyim
AÇIKLAMA
1.2. Hacında Ermeniler tarafından yapılan kötülükler ağıtta aynen anlatılmıştır. Deda.yı: Dede Ağa yı
3. Çalgı: Müzik aleti, Yüzmenin müzik eşliğinde yapıldığını söylüyor.
8. Kele: Bir hitap, ayol.
10. Özne gibi övmek: Yörede güveye Özne denir. Özneyi gerdeğe koyarken bu iş özel ezgili bir türkü eşliğinde yapılırdı. Buna özne övme denirdi.
11. Örflü olmak: Gücü, etkisi fazla olmak.
17. Doğan Bey: Atatürk tarafından Güney cephesinde görevlendirilen Kilikya Ulusal Kuvvetleri Komutanı,Top. Binbaşı Osman Tufan Bey (Paşa)
18. Nediciyim, ediciyim: Ne edeyim, nideyim-söyleyeceğim.
ÇANAKKALE SAVAŞINDA MEÇHUL BİR KAMAN.LI ASKERİN KAHRAMANLIK ÖYKÜSÜ Çanakkale Savaşlarının tarihimizin en kanlı savaşlarından biri olduğunu hepimiz biliriz. Bu savaşlarda dökülen kanlarla birlikte, öylesine kahramanlık öyküleri oluşmuş ki, birçoğu, asker ve subaylarımız birliklerinde hepsinin şehit olması nedeni ile bizlere ulaşamayanlar da vardır. Kültür Bakanlığının yayımladığı Destan ve Abide Çanakkale belgesel kitabının 24. sayfasında şöyle bir not düşüldükten sonra, kahramanımızın öyküsü anlatılır: Ankara.nın Koçhisar Nahiyesi.nin Kaman Karyesi.den Oruç Oğullarından Kadir Oğlu Sadık 17 Ağustos 331 (30 Ağustos 1915) Kerevizdere Kurt Kuyuları. Harbin en müthiş ve en ateşli bir gününü yaşıyorduk. Düşman piyade ateşi, bombaları; alışıklık sebebiyle artık bize alelade geliyor, hatta bir eğlence teşkil ediyordu. Üzerimizden geçen kurşunları hemen el ile tutacak gibi idik. Fakat bugün düşman; ölüm fırtınaları koparan mermilerini o kadar büyük bir memnuiyetle üzerimize savurmuş ve o kadar çok torpil atmıştı ki, nasıl bulup da siperlerimizin alt üst olmadığına onlardan ziyade biz hayret ediyorduk. Düşmana bu müthiş faaliyetini, yine bir mi tad bir şey kazandırmamakla nihayetlendiren gece hulûl etti. Biraz sonra bölüğümün Birinci Takım Çavuşu bana yaklaşarak: Efendim, dedi, bizim Takımdan Kadir Oğlu Sadık şimdi siperden fırladı, düşmanın gündüz attığı torpillerin patlamayanları var. Onları kucaklayıp düşman siperlerinin önüne götürüp bırakıyor. Kendisine o kadar söyledik; Etme be Sadık! Gel.. Tehlikelidir! dedik ama dinlemedi.. ve eliyle göstererek: İşte dedi Bakın! Filhakika kahraman Sadık, karanlıktan bilistifade torpilleri ta düşman siperlerinin önüne taşıyor, yerleştiriyordu. Avdetinde Sadık.ı çağırdım; -Sadık ne yaptın?, dedim. Yarın yine bize atın diye mi düşmana torpil taşıyorsun? Hayır beyefendi, dedi. Onları kendi kazdıkları kuyuya düşüreceğim. Nasıl Onlara ceb-hane, mermi torpil taşıyarak mı? Kusura bakma beyefendi. Bana yarın sabaha kadar müsaade et.. O zaman düşman siperlerinde (yırtık) kuyuları görürsün. Maksadını anlamıştım; Bu yiğit ve fedakâr vatan evladını bakışlarımla ve bütün ruhumla takdir ve teşvik ederek “Peki Sadık! Göreyim seni dedim.. -18 Ağustos 331 (31 Ağustos 1915)- Şafak atar atmaz düşmanın karşımızdaki iki siperi müthiş tarrakalar, samia hıraş infilaklerle alt üst olduğu ve pek çok telefat vuku bulduğu görülüyordu. Kahraman Sadık, gece yerleştirdiği torpilleri, tam isabetli endahtlarıyla infilak ettirmeğe muvaffak olmuştu. Hemen yanına gittim. Ben ona Aferin Sadık diye beyan-ı takdir ve teşekkür etmek isterken, O: Beyefendi bak! Akşam dedim ki kuyuları görüyon mu? diyor ve gülüyordu. Akşama kadar yapılan hücumlardan hep Sadık.ın düşmana bir arslan gibi saldırdığını gördüm. Ne çare ki akşamüzeri hain kurşun onu yeni bir kahramanlığı sırasında topraklara serdi. Yine kendi kurşunuyla yaralanan bir düşman neferini ölümden kurtararak siperimize getirmek üzere iki yan tarafına gelen bir kurşun, Sadık.a pek sevdiği rütbe-i şehadeti ihraz ettirdi. Ne kadar şayan-ı gıptadır ki ölüm onu hayatındakilere yeni ve son bir kahramanlık ilavesinde men edememişti Bu meçhul Kaman Kariye.sinin Kahraman Sadık.ının Çanakkale.deki öyküsü aşağıdaki resmi kayıtlarda bulunmakta, ruhu şadolsun: BDH KLASÖR: 80 DOSYA: 407 FİHRİST: 2 -4 Resim: 1.Sayfada Çanakkale Savaşında ayağı çarıklı bir askerimiz. 2.Sayfada Çanakkale Savaşına katılmış çocuk yaşta Mehmetçik Kaynak: Destan Abide Çanakkale. Kültür Bakanlığı. Yayınları. Sf: 24-25-26-27-63- 101 Derleyen: Cevat Kulaksız. EMEKLİÖĞRETMEN ckulaksizster@gmail.com
.......................................................................................................................................... NUTUK DA ERMENİ MESELESİ NUTUK,TA ERMENİ KONUSU Genel Durum ve Görünüş Ermeni Patriği Zaven Efendi de, Mavri Mira Heyeti ile birlikte çalışıyor. Ermeni hazırlığı da tıpkı Rum hazırlığı gibi ilerliyor. (s. 2)
Milli kuruluşlar siyasi amaç ve hedefleri
Vilayet-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyetinin kuruluş amacı da (tüzüklerinin 2. maddesi), Doğu illerinde oturan bütün halkın dini ve siyasi haklarının serbestçe kullanılmasını sağlayacak meşru yollara başvurmak, bu illerdeki müslüman halkın tarihi ve milli haklarını gerektiğinde medeniyet dünyası karşısında savunmak, Doğu illerinde yapılan zulüm ve cinayetlerin sebepleri ile bunları işleyenler ve sebep olanlar hakkında tarafsız soruşturma yapılarak suçluların süratle cezalandırılmalarını istemek. Yerli halk ile azınlıklar arasındaki anlaşmazlığın giderilmesine ve eskiden olduğu gibi iyi ilişkilerin sağlamlaştırılmasına gayret etmek, savaş durumunun Doğu illerinde yarattığı yıkım ve yoksulluğa, hükümet nezdinde teşebbüslerde bulunarak elden geldiğince çare aramaktan ibaretti. (s. 3)
İstanbul.daki yönetim merkezinden verilmiş olan bu direktife uygun olarak Erzurum şubesi, Doğu illerinde Türk.ün haklarını korumakla birlikte, Ermeni göçü sırasında görülen kötü davranışlarla halkın hiçbir ilgisi bulunmadığını, Ermeni mallarının Rus istilasına kadar korunduğunu, buna karşılık müslümanlara pek gaddarca davranıldığını; hatta verilen emre aykırı olarak, göçten alıkonan bazı Ermenilerin koruyucularına karşı yaptıkları kötülükleri, güvenilir belgelerle medeniyet dünyasına duyurmaya ve Doğu illerine dikilmiş olan hırs yüklü bakışları hükümsüz bırakacak çalışmalar yapmaya karar veriyor (s. 3)
... Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyetinin kuruluşuna yol açan asıl sebep ve düşünce, Doğu illerinin Ermenistan.a verilmesi ihtimali oluyor. Bu ihtimalin gerçekleşmesinin de Doğu illeri nüfusunda Ermenilerin çoğunlukta gösterilmesine ve tarihi haklar bakımından onlara öncelik tanınmasına çalışanların, ilmi ve tarihi belgelerle dünya kamuoyunu aldatmayı başarmalarına ve bir de müslüman halkın Ermenileri topluca öldüren barbarlar olduğu iftirasının bir gerçekmiş gibi kabulüne bağlı olduğu düşüncesi ağır basıyor. İşte bundan dolayıdır ki, dernek, aynı gerekçeye dayanarak ve aynı yollardan yürüyerek tarihi ve milli hakları savunmaya çalışıyor. (s. 4)
Kışkırtmalar
Efendiler, Amasya.da görüşmelere başladığımız 20 Ekim günü, alınan bilgilerin özeti şuydu: İstanbul.da, Hürriyet ve İtilaf Partisi, Askeri Nigahban Cemiyeti ve Muhipler Cemiyeti bir blok kurdular. Bu blokla, Ali Kemal ve Sait Molla gibi kimseler, azınlıkları sürekli olarak Kuva-yı Milliye aleyhine kışkırtmaya başladılar. Rum ve Ermeni patrikleri, Kuva-yı Milliye aleyhine İtilaf Devletleri temsilcilerine başvurdular. Ermeni Patriği Zaven Efendi, Neologos gazetesinde yayınladığı bir mektupla, son Milli Mücadele hareketinden dolayı Ermenilerin göç etmekte olduklarını ilan etti. (s. 178)
Çürüksulu Mahmut Paşa.nın Demeci
Ayan üyelerinden Çürüksulu Mahmut Paşa, Bosphore gazetesi yazarlarından birine, siyasi durumumuzla ilgili bir demeç vermişti. Mahmut Paşanın o tarihlerde, Barış Hazırlıkları Komisyonu üyesi olduğunu da hatırlarsınız. Paşanın 31 Ekim 1919 tarihli Tasvir-i Efkar gazetesinde yayınlanan demecini, 17 gün sonra Sivas.ta okudum. Ermenilerin aşırı isteklerine hak vermemekle birlikte, sınırlarda bazı düzeltmelerin yapılmasına razı oluruz ifadesi dikkatimi çekti. Doğu Anadolu.da Ermenistan lehine toprak tavizlerinde bulunulacağına söz verme anlamı taşıyan bu cümlenin, Barış Komisyonu üyesi olan bir devlet adamı tarafından söylenmiş olması, gerçekten üzerinde düşünülmeye ve hayretle karşılanmaya değerdi. Bu sebeple 17 Kasım 1919 tarihinde, Çürüksulu Mahmut Paşa Hazretleri.ne yazmayı yararlı saydığım bir telgrafta, demecindeki işaret ettiğim cümleden dolayı, Doğu Anadolu halkının pek haklı olarak, son derece üzgün ve kırgın olduğunu belirttikten sonra, Erzurum ve Sivas Kongreleri.nin kararları gereğince, milletin Ermenistan.a bir karış toprak terketmeyeceğini ve hatta, eğer hükümet, böyle acı bir mecburiyete boyun eğerse, milletin kendi haklarını bizzat savunmaya kararlı olduğunu ve bunun bütün dünyaya ilan edilmiş bulunduğunu yazdım ve bu milli azim ve kararın herkesten önce, Barış Hazırlıkları Komisyonu.nun sayın üyelerince bilinmesi ve ona göre hareket edilmesi gereğini arz ettim. (s. 211)
Aldatıcı Söz Vermeler, Ağır İftiralar
Efendiler, İstanbul.dan gönderilen 19 Şubat 1920 tarihli yazıda, İngiliz Dışişleri Bakanlığı.ndan İstanbul.daki siyasi temsilciliğine gelen ve siyasi temsilcilik tarafından da resmen hükümete yapılan sözlü tebligatta, padişahlık başkentinin Osmanlı Devleti.nde bırakıldığı bildirilmiş; fakat bununla birlikte, Ermeni katliamının durdurulması ve Yunanlılarla bütün İtilaf Devletleri.nin kuvvetlerine karşı olan tutumumuzun değiştirilmesi istenmiş; aksi takdirde, barış şartlarının değiştirilmesinin muhtemel bulunduğu da ayrıca ifade edilmiştir denilmekte ve bazı hususlar, özellikle şikayete yol açacak en küçük olaylara bile meydan bırakılmaması tavsiye edilmekteydi.
Efendiler, bu sözlü vaadin arkasındaki anlam ve maksat ne olabilirdi? Yunanlıların, Fransızların ve daha başkalarının işgali altında bulunan vatan topraklarından başka, İstanbul.un da alınması kararlaştırılmıştı. Ancak, ileri sürülen şarta uyulursa, İstanbul.u almaktan vazgeçeriz mi, denilmek isteniyordu? Yoksa, Yunanlıların, Fransızların, İtalyanların işgalleri zaten geçicidir, İtilaf Devletleri, yalnız İstanbul.u alacaktı, fakat teklif ettikleri şarta uyarsak, onu da bırakacaklardır; anlamı mı çıkarılıyordu?
Veyahut da Efendiler, İtilaf Devletleri Kuva-yı Milliye.nin işgal bölgelerinde, işgal kuvvetlerine karşı kurduğu cepheleri bozdurmaya ve açtığı savaşları, giriştiği hareketleri durdurmaya, İstanbul Hükümetinin gücünün yetmeyeceğini çok iyi anladıklarından, Yunanlılar da dahil olmak üzere, İtilaf Devletlerine karşı yapılan saldırının önlenememiş ve aslı olmayan Ermeni katliamına son verilmemiş olduğu bahanesiyle İstanbul.u da mı işgal etmek niyetindeydiler?
Daha sonraki olaylar, bu son tahminin doğru olduğunu göstermiştir, sanırım. Ne var ki, İstanbul Hükümetinin İngiliz temsilciliğinin teklifinden böyle bir anlam çıkarmaya yanaşmamış, aksine ümide kapılmış olduğu görülüyordu.
Efendiler, yapılmış olan teklifin ne derece yersiz olduğu hususunda bir fikir verebilmek için, biz de o günlerle ilgili bazı durumları hatırlayalım. Şüphe edilmemek gerekirdi ki, Ermeni katliamı konusundaki sözler, gerçeğe uygun değildi. Aksine, güney bölgelerinde, yabancı kuvvetler tarafından silahlandırılan Ermeniler, gördükleri koruyuculuktan cüret alarak bulundukları yerlerdeki Müslümanlara saldırmakta idiler. İntikam düşüncesiyle her tarafta insafsız bir şekilde öldürme ve yok etme siyaseti gütmekte idiler. Maraş.taki feci olay bu yüzden çıkmıştı. Yabancı kuvvetleri ile birleşen Ermeniler, top ve makineli tüfeklerle Maraş gibi eski bir Müslüman şehrini yerle bir etmişlerdi. Binlerce çaresiz ve suçsuz ana ve çocukları işkenceyle öldürmüşlerdi. Tarihte bir benzeri görülmemiş olan bu vahşeti yapan Ermenilerdi. Müslümanlar yalnız namuslarını ve canlarını korumak için karşı koymuş ve kendilerini savunmuşlardı. Yirmi gün süren Maraş katliamında, Müslümanlarla birlikte şehirde kalan Amerikalıların, bu olay hakkında İstanbul.daki temsilcilerine çektikleri telgraf, bu faciayı yaratanları, yalanlanamayacak bir şekilde ortaya koymakta idi.
Adana ili içindeki Müslümanlar, tepeden tırnağa kadar silahlandırılmış olan Ermenilerin süngülerinin baskısı altında her dakika öldürülmek tehlikesi ile karşı karşıya bulunuyorlardı. Canlarının ve bağımsızlarının korunmasından başka bir şey istemeyen Müslümanlara karşı uygulanan bu zulüm ve yok etmek politikası, medeni insanlığın dikkatini çekecek ve onları insafa getirecek nitelikte iken, aksinin yapıldığını iddia ederek ondan vazgeçilmesini isteme gibi bir teklif nasıl ciddi olarak kabul edilebilirdi? (s. 260,261)
Doğu Cephemizde Ermenilerle Savaş Başlıyor
Arzu buyurursanız o günlerin doğu sınırlarımızdaki ciddi işlerine geçelim:
Yüksek heyetinizce de bilinmektedir ki, Mondros Ateşkes Anlaşması.ndan beri Ermeniler, gerek Ermenistan içinde, gerek sınıra yakın yerlerde, Türkleri toplu olarak öldürmekten bir an geri durmuyorlardı. 1920 yılının Sonbaharında Ermenilerce yapılan zulümler dayanılmaz bir kerteye geldi ve Ermenistan seferine karar verildik. 9 Haziran 1920 tarihinde, Doğu bölgesinde geçici seferberlik ilan ettik. 15nci Kolordu Komutanın Kazım Karabekir Paşa.yı Doğu Cephesi Komutanı yaptık. 1920 Haziranında, Ermeniler, Oltu.da kurulan, mahalli Türk yönetimine karşı hareketle, o bölgeyi ele geçirdiler. Dışişleri Bakanılığı.mız tarafından Ermenilere 7 Temmuz 1920.de bir ültimatom verildi. Ermeniler aynı şekilde hareketlerine devam ettiler. Sonunda, seferberlikten üç buçuk dört ay kadar sonra, Ermenilerin Kötek, Bardiz bölgelerinde toplanan kuvvetlerimize taarruzu ile savaşa başlandı.
Ermeniler, 24 Eylül 1920 sabahı Bardiz cephesinden baskın şeklinde yaptıkları genel bir taarruz ile başarıya ulaştılar. ... Ermeniler geri püskürtülüp girdikleri bölgelerden atıldılar. Ordumuz 28 Eylül sabahı ileri harekete geçti. ...
Ordu, 29 Eylülde Sarıkamış.a girdi, 30 Eylülde Göle işgal edildi. Fakat bazı sebepler ve düşüncelerle 28 Ekim 1920 tarihine kadar, bir ay, Sarıkamış-Laloğlu hattında kaldı. Efendiler, savaş alanında verilecek emri bekleyen Doğu Ordumuz, 2 Ekim 1920 günü Kars üzerine harekete başladı. Düşman, direnmeksizin Kars.ı terketti. Kars 30 Ekimde tarafımızdan işgal edildi. 7 Kasım tarihinde birliklerimiz, Arpaçay.ına kadar olan bölgeyi ve Gümrü.yü ele geçirdi.
Ermeniler, 6 Kasımda ateşkes ve barış için müracaat etmişlerdir. Biz de ateşkes anlaşmasının maddelerini, Dışişleri Bakanlığı vasıtasıyla, 8 Kasımda Ermeni ordusuna bildirdik. 26 Kasımda başlayan barış görüşmeleri 2 Ocak.ta son buldu ve 2/3 Ocak gecesi Gümrü Antlaşması imzalandı. (s. 331-333)
Milli Hükümet.in Yaptığı İlk Antlaşma: Gümrü Antlaşması
Efendiler, Gümrü Antlaşması, Milli Hükümet.in yaptığı ilk antlaşmadır. Bu antlaşma ile, düşmanlarımızın hayallerinde ta Harşit vadisine kadar uzanan Türk ülkelerini kendisine bağışlamış oldukları Ermenistan, Osmanlı Devleti.nin 1877 seferiyle kaybetmiş olduğu yerleri, bize, Milli Hükümet.e terkederek aradan çıkarılmıştır. Doğudaki durumlarda önemli değişikler olması yüzünden, bu antlaşma yerine, daha sonra yapılan 16 Mart 1921 tarihli Moskova ve 13 Ekim 1921 tarihli Kars Antlaşmaları geçerli olmuştur (s. 333).
Türkiye.ye Yapılan Barış Teklifleri Arasında Karşılaştırma
Kafkas sınırı:
Sevres.de: Türk - Ermeni sınırının tayini Amerika Cumhurbaşkanı Wilson.a bırakılmıştır. Wilson, sınır olarak Karadeniz kıyısında Giresunun doğusundan başlayan, Erzincanın batı ve güneyinden, Elmalı, Bitlis ve Van Gölü.nün güneyinden geçen ve birçok noktada Birinci Dünya Savaşındaki Türk - Rus Cephesini izleyen bir hattı göstermiştir.
Mart 1921 teklifinde: Milletler Cemiyeti bir Ermeni yurdu kurulması için doğu illerinden Ermenistan.a bırakılacak toprakların tespiti için bir komisyon kuracak, Türkiye bu komisyonun kararını kabul edecek.
Lozan.da: Bu konu ortadan kaldırılmıştır. (s. 508, 509) ........................................ Atatürk, Kemal; Nutuk, Yay. Haz. Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Ata. Arş. Mrk., 2000
ERMENLERİN TÜRK KATLİAMI Ermeni Çeteler 523 bin Türkü Katletti
Ermeniler, yıllardır sözde soykırımı iddialarıyla dünya kamuoyunu yanlarına çekmeye çalışırken, resmi belgeler, Ermeni çeteler tarafından 1910-1922 yılları arasında Anadolu'da 523 bin Türk'ün katledildiğini gösteriyor.
Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürü Doç. Dr. Yusuf Sarınay, uzun bir süredir Türkiye'ye, "tarihinizle yüzleşin" telkinleri yapıldığını belirterek, "Tarihimizle yüzleşince, kendi kayıp ve acılarımızla karşılaşıyoruz" dedi.
Ermeni soykırımı iddialarıyla ilgili olarak tarihin bir noktaya hapsedildiğini ve herkesin 1915 yılına kilitlendiğini kaydeden Sarınay, "Sorun bu tarihte başlamıyor. 1915 bir sonuçtur" dedi.
Ermeni çetelerin Anadolu'da yüz binlerce Türk'ü katlettiğini bildiren Sarınay, şunları kaydetti:
"Ermeniler bir devlet kurmak için Fransız, İngiliz ve Rusların vaat ettiği topraklarda bir çoğunluk oluşturamamış. Bu, büyük devletler tarafından da dile getirilmiş. İşte bu nedenle, çoğunluk oluşturabilmek için, belirli bölgelerde sistematik katliam yapmışlar. Katliamların özelikle Doğu Anadolu ve Çukurova'da yoğunlaşmasının nedeni, etnik temizliğe girişmiş olmalarıdır. Katliamlardan canlarını kurtaranlar da bu bölgelerden göç etmişler. Katliamların amacı, büyük Ermenistan hayalini gerçekleştirmektir."
1910-1922 yılları arasında Ermeni çetelerin yaptığı katliamların tarih ve yerleri ile katledilen Türk sayısı şöyle:
1910 Muş (10 ölü), 21 Şubat 1914 Kars-Ardahan (30 bin ölü), 1915 Van (44 ölü), 1915 Van (150 ölü), 1915 Bitlis (16 bin ölü), 1915 Muş (80 ölü), 1915 Bitlis-Hizan (113 ölü), 1915 Van (5 bin 200 ölü), Şubat 1915 Haskay (200 ölü), Şubat 1915 Dutak (3 ölü), Nisan 1915 Bitlis (29 ölü), Nisan 1915 Muradiye (10 bin ölü), Nisan 1915 Van (120 ölü), Mayıs 1915 Van (20 bin ölü), Temmuz 1915 Muş-Akçan (19 ölü), Ağustos 1915 Müküs (126 ölü), 9 Mayıs 1915 Bitlis (40 bin ölü), 9 Mayıs 1915 Bitlis (123 ölü), 15 Ocak 1916 Terme (9 ölü), 1 Nisan 1916 Van-Reşadiye (15 ölü), Mayıs 1916 Muş (500 ölü), 8 Mayıs 1916 Van-Tatvan (bin 600 ölü), 8 Mayıs 1916 Bitlis (10 bin ölü), 8 Mayıs 1916 Pasinler (2 bin ölü), 8 Mayıs 1916 Tercan (563 ölü), 11 Mayıs 1916 Van (44 bin 233 ölü), 11 Mayıs 1916 Malazgirt (20 bin ölü), 11 Mayıs 1916 Bitlis (12 ölü), 22 Mayıs 1916 Van (bin ölü), 22 Mayıs 1916 Köprüköy-Van (200 ölü), 22 Mayıs 1916 Van (15 bin ölü), 22 Mayıs 1916 Van (8 ölü), 22 Mayıs 1916 Van (8 bin ölü), 22 Mayıs 1916 Van (80 bin ölü), 22 Mayıs 1916 Van (15 bin ölü), 23 Mayıs 1916 Of (5 ölü), 23 Mayıs 1916 Trabzon (2 bin 86 ölü), 23 Mayıs 1916 Van (3 yüz ölü), 25 Mayıs 1916 Bayezid (14 bin ölü), Haziran 1916 Van-Abbasağa (14 ölü), Haziran 1916 Edremid-Vastan (15 bin ölü), 6 Haziran 1916 Şatak-Serir (45 ölü), 6 Haziran 1916 Şatak (bin 150 ölü), 7 Haziran 1916 Müküs-Serhan (121 ölü), 14 Ağustos 1916 Bitlis (311 ölü), 1919 Sarıkamış (9 ölü), 1919 Tiksin-Ağadeve (5 ölü), 1919 Nahçivan (4 bin ölü), 6 Ocak 1919 Zaruşat (86 ölü), 21 Ocak 1919 Kilis (2 ölü), 22 Ocak 1919 Antep (1 ölü), 25 Ocak 1919 Kars (9 ölü), 26 Şubat 1919 Adana-Pozantı (4 ölü), 18 Mayıs 1919 Osmaniye (1 ölü), 13 Haziran 1919 Pasinler (3 ölü), 3 Haziran 1919 Iğdır (8 ölü), Temmuz 1919 Sarıkamış (803 ölü), Temmuz 1919 Kurudere (8 ölü), Temmuz 1919 Sarıkamış (695 ölü), 4 Temmuz 1919 Akçakale (180 ölü), 5 Temmuz 1919 Kağızman (4 ölü), 7 temmuz 1919 Kars-Göle (9 ölü), 8 Temmuz 1919 Mescitli (4 ölü), 8 Temmuz 1919 Gülyantepe (10 ölü), 9 Temmuz 1919 Kağızman (6 ölü), 9 Temmuz 1919 Kurudere (8 ölü), 11 Temmuz 1919 Mescitli (20 ölü), 19 Temmuz 1919 Bulaklı (2 ölü), 19 Temmuz 1919 Pasinler (2 ölü), 24 Temmuz 1919 Kars-Kağızman (9 ölü), Ağustos 1919 Muhtelif köyler (2 bin 502 ölü), 15 Ağustos 1919 Erzurum (153 ölü), 15 Ağustos 1919 Erzurum (426 ölü), Eylül 1919 Allahüekber (3 ölü), 9 Eylül 1919 Ünye (12 ölü), 14 Eylül 1919 Sarıkamış (2 ölü), Kasım 1919 Adana (4 ölü), 11 Kasım 1919 Maraş (2 ölü), 6 Kasım 1919 Ulukışla (7 ölü), 7 Aralık 1919 Adana (4 ölü), 1920 Göle (600 ölü), 1920 Kars (3 bin 945 ölü), 1920 Haramivartan (138 ölü), 1920 Nahçivan (64 bin 408 ölü), 1920 Nahçivan (5 bin 307 ölü), Şubat 1920 Kars civarı (561 ölü), 1 Şubat 1920 Zaruşat (2 bin 150 ölü), 2 Şubat 1920 Şuregel (bin 150 ölü), 10 Şubat 1920 Çıldır (100 ölü), 28 Şubat 1920 Pozantı (40 ölü), 9 Mart 1920 Zaruşat (400 ölü), 9 Mart 1920 Zaruşat (120 ölü), 16 Mart 1920 Kağızman (720 ölü), 22 Mart 1920 Şuregel-Zaruşat (2 bin ölü), 6 Nisan 1920 Gümrü (500 ölü), 28 Nisan 1920 Kars (2 ölü), 5 Mayıs 1920 Kars (bin 774 ölü), 22 Mayıs 1920 Kars (10 ölü), 2 Temmuz 1920 Kars-Erzurum (408 ölü), 2 Temmuz 1920 Zengebasar (bin 500 ölü), 27 Temmuz 1920 Erzurum (69 ölü), Mayıs 1920 Kars-Erzurum (27 ölü), Ağustos 1920 Oltu (650 ölü), Ağustos 1920 Kars-Erzurum (18 ölü), 15 Ekim 1920 Bayburt (bin 387 ölü), 20 Ekim 1920 Göle (100 ölü), 17 Ekim 1920 Pasinler (9 bin 287 ölü), 18 Ekim 1920 Tortum (3 bin 700 ölü), 19 Ekim 1920 Erzurum (8 bin 439 ölü), 26 Ekim 1920 Kars civarı (10 bin 693), Ekim 1920 Aşkale (889 ölü), 1 Aralık 1920 Kosor (69 ölü), 3 Aralık 1920 Göle (508 ölü), 4 Aralık 1920 Kosor (122 ölü), 4 Aralık 1920 Kars-Zeytun (28 ölü), 4 Aralık 1920 Sarıkamış (bin 975 ölü), 6 Aralık 1920 Göle (194 ölü), 7 Aralık 1920 Kars-Digor (14 bin 620 ölü), 14 Aralık 1920 Sarıkamış (5 bin 337 ölü), 29 Kasım 1920 Zaruşat (bin 26 ölü), Aralık 1920 Erivan (192 ölü), 1921 Nahçivan (12 ölü), 1921 Bayburt (580 ölü), 1921 Arpaçay (148 ölü), 1921 Karakilise (6 bin ölü), 1921 Karakilise ( 6 bin ölü), Şubat 1921 Zenibasar (18 ölü), 21 Kasım 1921 Pasinler (53 ölü), 21 Kasım 1921 Erzurum (bin 215 ölü), 1918 Hınıs (870 ölü), 1918 Tercan (580 ölü), Mart 1922 Maraş (4 ölü).
Sarı Saçlım Mavi Gözlüm
Sana Hasret Sana Vurgun Gönlümüz Neredesin Mavi Gözlüm Nerde Nerde Nerdesin Dost Bu Gemi Bu Karadeniz Sarı Saçlım Mavi Gözlüm Nerde Nerde Nerdesin Dost
Ararım İzini Dolmabahçeden Bir Daha Dönmezmi Bu Yola Giden İçimde Sen ,Gözümde Sen sarı Saçlım Mavi Gözlüm Nerde Nerde Nerdesin Dost
Kurban Olam Yürüdüğün Yollara Kara Peçe Yakışmıyor Kullara Uyan Bak Bizim Hallara Sarı Saçlım Mavi Gözlüm Nerde Nerde Nerdesin Dost
Bulutlar Terinden, Dağlar Kokundan Sarhoştur Sevdiğim Mahsuni Bundan Bir Daha Gel, Gel Samsundan Sarı Saçlım Mavi Gözlüm Nerde Nerde Nerdesin Dost
Kaynak: Asik Mahzuni Serif
GAZİ DESTANI
Gücüm yetse keşke yazsam bir destan Okunsa istekle nihayete dek Başımızda her gün o Başkumandan Methini söylerim kıyamete dek
Onunçün açılır sümbül menekşe Cihanda adını söyler her köşe Nüfuzu yürüdü dağ ile taşa Methini söylerim kıyamete dek
On yılda yüzlerce yılı aştırdı Şanlı geçmişleri deşti deştirdi Okuyup yazmayı kolaylaştırdı Methini söylerim kıyamete dek
Varsın geçsin benim yaşım yetmişi Son on yılda gördüm en büyük işi İster er meydanı böyle er kişi Methini söylerim kıyamete dek
Geçit tünel oldu her çetin kaya Şimdi tirendeyiz yürürdük yaya Dünya imreniyor Gazi Paşa'ya Methini söylerim kıyamete dek
Sohbetinin doyum olmaz tadına Odur haklarını veren kadına Aşık Hasan derler benim adıma Methini söylerim kıyamete dek
Arık toprağa yaslanı yaslanı Sığır güderken yazdım ben bu destanı Nasıl methedeyim böyle aslanı Methini söylerim kıyamete dek
Aşık HASAN
ZAHİDEM TÜRKÜSÜNÜN HİKAYESİ
Halk arasında ;Zahidem; adıyla ün yapan türkünün şairi Aşık Arap Mustafa, 1901 yılında Çiçekdağı;na bağlı Orta Hacı Ahmetli köyünde dünyaya gelmiştir. Babasını annesini çok küçük yaşlarda yitirdi. İlk önce bir akrabasının himayesinde, daha sonraları da onun bunun yanında büyüdü.
Arap Mustafa;nın babası düğünlerde, toplantılarda ;Koca Oyunu; adı verilen oyunda ;Arap; rölünü üstlenirdi. Bu nedenle Mustafa;ya da ;Arap; lakabı takılmıştır. Kimsesiz kalan Arap Mustafa 10 yaşına gelince Yukarı Hacı Ahmetli köyünden Hacı Bürozadeler;den Mehmet;e çiftçi durdu. Zaman içinde çalışkan, babayiğit, giyimine özen gösteren yakışıklı bir delikanlı olan Arap Mustafa, Ağasının yeni yetişen Zahide;ye gönlünü kaptırdı. Fakir ve kimsesiz olduğundan bu sırrını bir türlü açığa vuramadı.
20;sinde askere giden Mustafa;nın aklı, deliler gibi sevdiği Zahide;de kalmıştı. Köydeki dostlarına mektuplar göndererek Zahide;den haber almaya çalışan Arap Mustafa, Zahide;nin başka biriyle evlendirildiğini ve düğünün;ün de bir hafta sonra olacağını duyunca üzüntüsünü aşağıda içli mısralara dökmüştür. Türküyü Neşet Ertaş plağa okuyup tanıtmıştır. (1)
Zahide Kurbanım n'olacak Halim Gene bir laf duydum kırıldı belim Gelenden gidenden haber sorarım Zahidem bu hafta oluyor gelin
Hezeli de deli gönül hezeli Çiçekdağı döktü m'ola gazeli Dolaştım alemi gurbet gezeli Bulamadım Zahidem'den güzeli
Ay ile doğar da gün ile aşar, Zahide;mi görenin tebdili şaşar İyinin kaderi kötüye düşer, Diken arasında kalmış gül gibi.
Zahide;m kurbanım kurtar bu dardan Baban anlamadı bizim bu haldan Kekiline sürmüş kokulu yağdan, Derdin beni del;ediyor Zahide;m.
Ziyaret;ten çıktım Cender;in özü Kum gibi kaynıyor Zahide;m gözü Aslını sorarsan esalet yerden Hacı Bürolardan Mehmet;in kızı.
Gurbet ellerinde esinim esir Zahide;m kurbanım hep bende kusur Eğer baban seni bana verirse Nemize yetmiyor el kadar hasır.
Çiçekdağı;nda da hiç gitmez duman Zahidem kurbanım hallarım yaman Yapamadım şu babayın gönlünü Fakir diye bana vermedi baban.
Anamdan doğalı çok çektim cefa, Şu yalan dünyada sürmedim sefa, Adımı namımı soran olursa, Orta Hacı Ahmetli Arap Mustafa.
Arapoğlu Mustafa;nın kendisine Mecnun gibi aşık olduğundan etkilenen Zahide, Mustafa için şiirler söylemiştir. Bu şiirin üç kıtasını H. Vahit Bulut, 1973 yılında Yukarı Hacı Ahmetli köyünden Zahide;nin yakın arkadaşı ve sırdaşı Fatik;ten derlemiştir.(2) Baştaki iki kıta tarafımızdan derlenmiştir.
Bu nasıl sevdaymış geldi başıma Felek ağu kattı tatlı aşıma Sevda çekenlere zor gelir gurbet Gece gündüz elim kalkmaz işime.
Aşağıda sap kağnısı geliyo Derdin beni elik elik eliyo Kurbanlar olayım gara Mustafam Babam beni yad ellere veriyo.
Arapoğlu derler gayeten atik Gözleri kara da, kaşları çatık Git nazlı y de bir haber getir Bastığın yerlere kurbanım Fatik.
Ağlayarak yayığımı yayarım Yarim gitti günlerini sayarım Çıksa Büyüköz;e mendil sallasa Islık çalsa ıslığını duyarım.
Coşkuna da deli gönül coşkuna Aşkından Zahide döndü şaşkına Sensiz edemiyom nazlı civanım Nolur bir yol görün Allah aşkına.
BİR ASKER TÜRKÜSÜ
Yürüdü tren de yolda eğlenmez Derdim çoktur memlekete söylenmez Tükendi cephanem geriden gelmez Teskeremden evvel vurdular beni Sılama hasret koydular beni
Aziz Abdal dağı ordugah yeri Bir haftalık tayın yenmiyor kuru Hasretli kaldık koca Kayseri Teskeremden evvel vurdular beni Sılama hasret koydular beni
Ağır makinalı da tepeden inmez Tarıyor ormanı kimse görünmez Verilen parolalar aklıma gelmez Gözüm göre göre vurdular beni Sılama hasret koydular beni
CEVAT KULAKSIZ HOCANIN ARAŞTIRMALARINDAN
ERMENİ DİASPORASINA TOKAT GİBİ YANIT !
Ermeni diasporasının (kopuntu) soykırım' iddialarını yalanlayan belgeler ortaya çıktı Hürriyet gazetesinin haberine göre, Moskova'daki Askeri Tarih Devlet Arşivi'ni (RGVİA) araştıran akademisyen Mehmet Perinçek, Tuğgeneral Bolhovitinov'un 11 Aralık 1915'te karargahına gönderdiği 65 sayfalık raporu buldu. Rus komutan raporda, "Ermeni gönüllü birlikleri ırkçı duygularla Müslüman halka karşı vahşi kırımlara girişti" diyor. RUSYA'nın başkenti Moskova'da bulunan Rusya Askeri Tarih Devlet Arşivi'nde (RGVİA) çalışmalar yapan İstanbul Üniversitesi araştırma görevlisi Mehmet Perinçek, Birinci Dünya Savaşı sırasında Kafkas cephesinde görevli Tuğgeneral Leonid Bolhovitinov'un karargahına gönderdiği raporu buldu. Diğer adı 'Çarlık Rusyası Askeri Arşivi' olan merkezde bulunan tarihi belge, günümüzde Erivan hükümeti ve diasporanın sloganı haline gelen "Türkler 1915 yılında 1,5 milyon Ermeni'yi öldürdü" iddiasını ilk elden çürüten bilgiler içeriyor. SORUMLU KENDİLERİ 11 Aralık 1915'te Rus karargahına gönderilen 65 sayfalık rapor, "Gerçek durum. Düzeltme" başlığını taşıyor. Taşnak Partisi'nin, "Kafkas cephesinde Ermeni gönüllü çetelerinin faaliyetleri" başlıklı bir mektubu Rus Çarı'na iletmesinden iki ay sonra yazılan raporun girişinde, Ermenilerin kaleme aldığı bu mektuptaki bilgilerin "siyasi amaçlı" olduğu uyarısı yapıldıktan sonra, bölgedeki "gerçek durum" özetleniyor. Bölgede patlak veren hadiselere, "Ermeni problemi olarak tabir edilen mesele" tanımını uygun gören Rus general, Osmanlı içinde istenmeyen unsur haline gelmelerinde sorumluluğu Ermenilere yüklüyor. Raporda, "Ermenilerin verdiği ölü sayısına güvenmemek gerekir. Taşnak partisi bildirilerinde belirtilen kayıp rakamları devamlı surette abartılıyor ve bunların siyasi amaç taşıdıkları şüphe götürmüyor. Bu kayıpların sorumluları da, kırımı ateşleyen Ermeni çetelerinin kendisidir" ifadesi yer alıyor. İNGİLTERE KIŞKIRTTI Bölgede fitilin 1915'ten çok daha önce, 1890 tarihlerinde dış güçler tarafından ateşlendiğini merkeze bildiren Bolhovitinov, "Özellikle İngiltere, Osmanlı ile Çarlık Rusya arasında ittifak kurulup Ortadoğu'da yeni güç merkezi oluşmaması için, Türkiye'nin doğusundaki Ermenileri kışkırtarak karışıklık çıkartmıştır. Bundan önce, Türkler, Ermeniler ve Kürtler barış içinde yaşıyordu. Hatta bölgedeki Ermenilerin hayat koşulları, Kürtler'den ve Türkler'den bile iyiydi" diyor. Rus general şöyle yazıyor: "Rusya, Osmanlı içindeki Ermeni meselesini ilk başta uzaktan izlemekle yetinmiştir. İmparatorumuzun görüşü, Almanya ve üç ay sonra Osmanlı devletinin de bize savaş ilan etmesiyle değişti. Rus birliklerine ek olarak Ermeni gönüllü çetelerini kullanma kararı, Osmanlı'nın bize savaş ilanı sonrasında alındı. Zayıflayan Osmanlı Devleti, Rusya için potansiyel müttefik olmaktan zaten çıkmıştı." RAPORDAN TESPİTLER Cepheyi teftiş eden Çarlık Rusya'sı Tuğgenerali Bolhovitinov'un 1915 tarihli raporunda karargâhına bildirdiği bazı tespitler şöyle: Kullanıldılar Ermenilere kendi yardımlarıyla "Bağımsız Ermenistan" kurabilecekleri fikrini (empoze)dayatılmış eden Avrupa diplomasisidir. Bu fikrin aşılanmasında özellikle Ermeni diasporası aydınları kullanılmış ve onlar aracılığıyla Osmanlı'da yaşayan Ermenilere karışıklık çıkarmaları ve kan dökerek Avrupa kamuoyunu etkilemeleri öğütlenmiştir. Feda edildiler Ermeni liderleri, gerçekleşmesi imkânsız "Bağımsız Ermenistan" fikrine kapılarak Ermeni halkını Avrupa diplomasisi için feda etmiştir. Ermeni çeteleri, suni ayaklanmalar kışkırtarak, yoğun propaganda faaliyeti yürüterek ve Müslüman nüfus üzerinde her türlü tecavüzü uygulayarak kırımı ateşlemiştir. Herkese terör Ermeni örgütleri, eylem biçimi olarak terörü benimsemişlerdir. Terörü, sadece başka milletlerden kişilere karşı değil, kendi fikirlerini benimsemeyen Ermenilere karşı da uygulamışlardır. Hatta özerklik karşılığında Rusya ile ittifakı da geçici bir araç olarak görmüşlerdir. Dolayısıyla Ermeni gönüllü birlikleri uzun vadede Rusya İmparatorluğu çıkarlarının aleyhinedir. Rusya'da terör eylemleri düzenleyen Taşnak komutanlarının 1914 affından yararlandırılması ve serbest bırakılması hatadır. Vahşi kırımlar Savaş esnasında işgal edilen bölgelerde Ermeni gönüllü birlikleri ırkçı duygularla Müslüman halka karşı vahşi kırımlara girişmiş, nüfusu cins veya yaş ayırt etmeden ya imha etmiş ya da sürmüş, köylerini yerle bir etmiş ve mallarını yağmalamıştır. Bu uygulamalar sistemlidir. Düzensiz ve yağmacı Ermeni çeteleri, müttefik Rus ordularına karşı bile zaman zaman silah kullanmıştır. Rus yetkilileri bu yüzden önlemler almıştır. DEHŞET ÇETELERİ Rus general Leonid Bolhovitinov'un raporuna göre, Birinci Dünya Savaşı'na Rus saflarında katılan gönüllü Ermeni çeteleri, Anadolu topraklarında sivil halk arasında dehşet saçmıştı. Fotoğrafta görülen "Kazar" ve "Sepuh" gibi çeteler, Ruslar tarafından bile kontrol altında tutulamıyordu. 'DÜŞMAN'IN KALEMİNDEN BUGÜNE kadar Rus arşivinin tozlu raflarında kalan ancak tarihi öneme sahip olan raporun, o dönemde Osmanlı ile düşman olan bir ülkenin askeri yetkilisi tarafından hazırlanmış olması önem taşıyor. Raporu yazan Rus Tuğgeneral Bolhovitinov, Osmanlı İmparatorluğu'nun Almanya ve Avusturya-Macaristan ile birlikte, İngiltere, Fransa ve Rusya'ya karşı savaştığı 1914-1918 yılları arasında Kafkas cephesinde bulunuyordu. Dolayısıyla gördüklerini diplomatik bir çarpıtma yapmadan, asker gerçekçiliğiyle aynen üstlerine aktarmış olduğu sanılıyor. Sözde Ermeni soykırımı meselesinde en büyük sorun, tarihi belgelerin nesnelliği. Özellikle Ermeni iddialarını destekleyen belgelerin, o dönemde Osmanlı'nın karşısında yer alan devletlerin diplomatları ve gazetecileri tarafından yazılmış olması dikkat çekiyor. ÇAR'A SADAKAT YEMİNİ Akademisyen Mehmet Perinçek'in ulaştığı tarihi fotoğrafta, Ermeni gönüllü çeteleri, Rus Çarı'na sadakat yemini ederken görülüyor. Çarlık Rusya generali Bolhovitinov, Kafkasya cephesinde Osmanlı ile savaşırken yazdığı raporunda, "Almanya'dan sonra Osmanlı Devleti de Rusya'ya savaş ilan etmeseydi, kontrol altında tutulması çok zor olan Ermeni unsurunu gönüllü birlikler olarak Kafkas cephesinde kullanma düşüncemiz olmazdı. Ermeni çeteleri savaştan sonra süngülerini rahatlıkla bize karşı da çevirebilir" diyor. Dâhildeki hasım unsurları yenmek genç inkılâpçılar için güç olmamıştır. Asıl müşkülat bu karanlık kuvvetleri harekete getiren yabancılardan geliyor. Afrika'da, yakın ve uzak şarkta garpçılığın en korkunç düşmanı bizzat garptır... Garp; hürriyetten, ilimden, fenden, seviye ve şuurdan Korkuyor. Mücedditler (yenilikçiler), silindir şapkanın üzerindeki sarığı çıkarmalıdırlar." Falih Rıfkı Atay Tarihi belgeler göstermektedir ki, Türk-Ermeni olaylarını başlatan, vatanları Osmanlıya ihanet edip işgalci emperyalistlerle işbirliği yaparak, Osmanlıyı arkadan vuran Ermenilerdir. Türk evlatları birbirinden binlerce Km uzakta (Yemende- Galiçya-Kafkasya gibi) uzak cephelerde çarpışırken, Ruslarla el ele vererek, sihasız, yoksul Anadolu halkını-köylüsünü, oluşturdukları silahlı çetelerle saldırmaya, arkadan vurmaya, köyleri işgalle halkı kırmaya başlamışlardı. Bu olaylarda her iki taraftan, ne yazık ki, binlerce, on binlerce insan hayatlarını kaybetmiştir. Türkiye Devleti, tarihin bu acı ve trajik olayları için, tarihçi ve bilim adamlarına bütün arşivlerini açmıştır. Ama katliamları başlatan, arşivlerinde katliamları yazılı olan ve dünyaya kendilerini mazlum, soykırıma uğramış millet olarak gösteren Ermeniler, Ermenistan, bir türlü arşivlerini dünya kamuoyuna açmamaktadır. Çünkü aleyhlerine pek çok delil, kanıt olduğu için, dünya kamuoyunun aleyhlerine dönmesini istememektedirler. Doğu Anadolu Bölgesinde, Ermeni bir halk ozanının yazdığı Müslümanları böyle kırdık, şöyle kestik diyen bir destanı ve başka belgelerle Ermenilerin yaptıklarını okuyucuya ilerde sunacağız. Dünyanın pek çok ülkesine dağılmış ve çok zenginleşmiş durumdaki Ermeni Diasporası da, ellerindeki etkin basın yayın araçları ve sınırsız paraları ile Türkiye aleyhine, kendilerini haklı çıkarmak için, akla hayale gelmeyen yalan ve iftiralarla propaganda yapmaktalar. Ermenilerin ne kadar hilekâr olduklarını gösteren bir kanıtı size tekrar sunuyoruz. Yukarıdaki resme dikkatlice bakınız. Bu resim gazetemizin 20.8.2008 tarihli sayfasında Fransa ve Ermeniler başlığı ile yayınlanan yazımızdan alınmıştır. Resmin sağ tarafındaki orijinal yazılı görüntüde, Atatürk bir sandalyede veya kanepede bahçede oturmakta; önünde de küçük bir köpek yavrusu var bulunmakta. Ermeniler yayınlattıkları bir dergide, bu resimdeki köpek yavrusunu silmişler, onun yerine karnı parçalanmış bir çocuk resmi koymuşlar. Resime de, Atatürk, barbar Türkler parçaladıkları bir çocuğu seyrediyor diye yazmışlar. Düşününüz ne kadar büyük yalancılık, ne kadar büyük hayâsızlık ve utanmazlık. Dünyayı böyle kandırıyorlar. Türk milleti olarak, bıkıp usanmadan, her türlü yayın araçları ile, bu yalanlarını, onların aleyhindeki gerçekleri, niçin arşivlerini dünyaya açmadıklarını Dünya kamuoyuna anlatmalıyız. Ermenilerin katlettiği on binlerce vatandaşlarımzın, Talat Paşaların, Sait Halim Paşaların, Enver Paşaların, Cemal Paşaların ruhlarını şad etmek için gerçeği dünyaya haykırmalıyız. Ne yazık ki, dışarıda yeteri kadar, etkili olamıyoruz. Bunun için para yanında, çokça yabancı dil bilen, tarihin bu olaylarını çok iyi bilen, tanıtıcı personele gereksinim vardır. Yoksa böyle sessiz, ilgisiz kalmaya devam edersek, Ermenilerin etkin propagandası ile, dünyanın bütün meclislerinde soy kırım yok diyene ceza kararları çıkmaya devam edecektir. kaynak: emceto <emceto@gmail.com> Cevat Kulaksız ckulaksizster@gmail.com
SÜVARİNİN TÜRKÜSÜ
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir halıya benzeyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu, bu davet bizim.
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim.
GÜÇLÜ TÜRK HAKANI
ATTİLÃ HAN
Büyük Türk-Hun İmparatoru'dur. 395 yılında doğdu. Hun Devleti'nin kurucularından Muncuk'un oğludur. 434 yılında kardeşi Bledu ile birlikte İmparatorluğun başına geçti. Bir süre sonra kardeşinin öldürülmesiyle Tuna kıyılarından Çin Seddi'ne kadar uzayan imparatorluğun tek hâkimi oldu. 750 bin kişilik ordusuyla Galya şehirlerini alt üst etti. Orleans'ı kuşattı. Kuzey İtalya'yı silindir gibi ezip geçti. Avrupa'yı titreten bir cihangir oldu. 453 yılında öldü.Tıpkı Büyük İskender gibi bütün dünyaya hâkim olmak ihtirası ile dopdolu bulunan Attila, bu büyük emelini tamamen gerçekleştiremedi. Ancak tarihin tanıdığı en ünlü cihangirlerden biri oldu.Gençliğini barış için rehin olarak Roma'da geçirmiş, bu yüzden Roma kültürünün yanı sıra zaaflarını ve karakterlerini incelemişti. Latince'yi de ana dili gibi öğrenmişti. Hükümdar olduktan sonra Romalılar hakkındaki bütün bu bilgilerini en iyi şekilde değerlendirmeyi başardı.
Attilâ önce Doğu Roma'yı hedef aldı. Bizans üzerine yürüdü. Kendisinden aman dileyen İmparatoru yıllık vergiye bağladı. Bir süre sonra vergisini ödemeyen imparatora, bunu pek pahalıya ödetti. Balkanlardan Mora'ya, oradan İstanbul kapılarına kadar olan bölgeyi ele geçirdi. Bizanslılar vergiyi iki misline çıkartarak İstanbul'u kurtardılar. Fakat, bu arada Bizans İmparatoru III. Valentinianus, bir suikastçi göndererek Attilâ'yı öldürtmeye teşebbüs etti. Bu teşebbüs sonuçsuz kaldı. İmparator bu kez kendi emriyle suikasti hazırlayanın kafasını kestirip Attilâ'ya göndermekle, kendisini temize çıkarmaya kalkıştı.
Bu arada III. Valentinianus'un hayatı boyunca evlenmemeye mahkum ettiği kız kardeşi, rahibe olarak kapatıldığı manastırdan Attilâ'ya bir nişan yüzüğü göndererek kendisiyle evlenmeye hazır olduğunu bildirdi. Bütün Avrupa'ya dehşet saçan Attilâ, Bizans İmparatoru'na daha sert bir mesaj göndererek, nişanlısının kapatılmış bulunduğu manastırdan serbest bırakılmasını ve müstakbel eşine çeyiz olarak Batı Roma İmparatorluğunun yarısının verilmesini istedi. III. Valentinianus, Büyük Türk-Hun İmparatoru'nun bu teklifi karşısında kara kara düşüncelere daldı. Bunun verdiği huzursuzluk bütün Bizans'ı kapladı. Doğu Roma İmpatorluğu sınırları içinde bitip tükenmek bilmeyen korkulu günler ve aylar başladı, Attilâ'nın bütün emeli Batı ile Doğu Roma İmparatorluklarının kendisine karşı birleşmelerini önlemekti. İki cephede birden savaşmak istemiyordu. Doğu Roma'yı bu huzursuzluğun içinde bıraktıktan sonra ani bir kararla Batı Roma'ya yürüdü. Bir hallaç pamuğu gibi attı, Batı Roma İmparatorluğu'nu. Roma'ya girmesinin gün meselesi halini aldığı bir sırada Papa III. Leon, bizzat Attilâ'nın karargâhına giderek Roma'yı çiğnememesi için ricada bulundu. Hattâ bunun için kendisine yalvardı. Papanın bu yalvarışı karşısında istilâyı durdurmayı kabul eden Attilâ, Romalıları çok ağır bir vergiye bağladı.Sekiz yıl içinde bütün Avrupa'da eşi görülmemiş ölçüde büyük bir istilâda bulunan Attilâ, korku ve dehşet ifade eden tek isim oluvermişti. Bu yüzden son derece âdil bir hükümdar olmasına rağmen bütün Avrupa kendisini barbar gözüyle gördü. Onun etrafına saçtığı büyük korku ve dehşetin psikolojik bir sonucu olmuştu bu yanlış teşhis...
Attilâ yalnız büyük bir istilâcı ve yaman bir komutan değil, mükemmel bir hükümdardı. Tarih onu, milletine medenî bir düzen veren ve dünyada posta teşkilatını kuran ilk kişi olarak tanır.Attilâ'nın ilk eşi ve baş kadını Arıkan idi. Ölümünden sonra yerine geçen oğlu İlek'in anası olan Arıkan'dan başka bir kaç kadın daha almıştı. 453 yılında büyük Türk-Hun İmparatorluğu'nun başkenti olan Etzelburg'da (Bugün Macaristan sınırları içinde bulunan şehri) İlkido adında genç bir kızla evlendi. Elli sekiz yaşında olmasına rağmen son derece dinç ve kuvvetli idi. Zifaf gecesinin sabahında, bütün Avrupa'yı tir tir titreten cihangir, yatağında ölü bulundu. Ağzından, burnundan boşanan kanlarla, bütün yatak kıpkırmızı olmuştu. Ölümünün şiddetli bir burun kanamasından mı, bir hastalıktan mı, yoksa bir suikast sonucu mu meydana geldiği kesinlikle anlaşılamadı.
Cenazesi, ölümünün ertesi günü yapılan çok büyük bir törenle kaldırıldı. Cesedi altın bir tabuta konulmuştu. Bu tabut, önce gümüş, sonra da demir bir mahfazanın içine yerleştirilmiş ve böylece toprağa verilmişti.Attilâ, ölümünden sonra, kimse tarafından rahatsız edilmeden ebedî uykusunu uyumak isterdi. Bunu, böyle vasiyet etmişti. Bu nedenle mezarını kazıp kendisini toprağa verenler okla vurulmak suretiyle hemen oracıkta öldürüldü. Sonra mezarının yanından geçmekte olan bir çayın mecrası değiştirildi. Sular başta tarafa, muhtemel olarak mezarın üzerinden verilen yeni mecrasına akıtıldı. Böylelikle büyük cihangirin son arzusu yerine getirilmiş oldu. Ne yazık ki bugün mezarının yeri dahi bilinmez...
** ALATEPE GİBİ DAĞIN OLMASIN ÜZERİNDE MOR SÜMBÜLLÜ BAĞIN OLMASIN DUL AVRAT ÇOCUĞUNDAN AĞAN OLMASIN KELLE İLE KARINI HESABA SAYAR *AŞIK İSMAİL
** DELİK KAYA DELİNMİŞ ÜSTÜNE KÖPRÜ KURULMUŞ BİZİNM KÖYÜN KIZLARI GÜL OĞLANA VURULMUŞ
** PECELERİ PERDELİ ÇİCEK AÇMIŞ ZERDELİ YENİLE BİR YAR SEVDİM ODA BENDEN ZIR DELİ ** TİLKİ GİRDİ KÜMESE TAVUKLARI YEMESE ERGEN KIZIN KOYNUNA KOCA HERİF GİRMESE ** İKİ EVLENDİMDE ERDİM MURADA HİÇ SÖZÜM GEÇMİYOR BÜYÜK AVRADA KÜÇÜĞÜN GÖZÜDE DAİM KAVGADA
KÜÇÜK DERKİ SENİN NEN VAR. KARAKAŞ BENİM GÖZ BENİM.
BÜYÜK DERKİ SENİN NEN VAR OĞLAN BENİM KIZ BENİM ** EKİN EKİLEN YERE CIZGI ÇEKİLEN YERE BEN KURBAN ANAM KURBAN KEKİL DÖKÜLEN YERE
(MİTOLOJİK TOPRAK SEVDASI HÖLLÜKLE BÜYÜME) HÖLLÜK VEYA BEBEK TOPRAĞI
Türk'lerde Bilhassa eski göçebe Türk'lerde ve küçük yerleşim merkezlerinde,köylerde bebeklere doğuşundan 9 aylık olana kadar bez veya bugün çocuk bezi denen altlıkların yerine kırmızı toprak kullanırdı. Bu kırmızı toprak çocuğun ıslaklığını emer ve vucudu ile temasını azaltırdı. Bugün 50 yaş ve üzeri olan Anadolu doğumlu olanların bebek toprağında büyüdüğü olağan vakadır. Kırşehir köylerinde 1965 e kadar yaygın olarak kullanılan bebek toprağının,Maraş şehrinde bir malum türküsü var.Eledim eledim höllük eledim,aynalı beşikte bebek beledim.diye devam eden sitemizede aldığımız çok güzel bir türkü. Halk arasında ve Mitolojide ise Türk'lerin çocuklarını toprağa belemelerinin bir nedenide VATAN VE TOPRAK sevgisine dayandırılır.O nedenledirki Anadolu insanının Vatan sevgisi bayrak sevgisi imrenilecek kadar yücedir.
Türk Askeri.nin Hatay.a girişinin yıldönümü coşkuyla kutlandı
Türk askerinin Hatay'a İskenderun üzerinden girişinin 71. yıldönümü ilçede büyük bir coşkuyla kutlandı. Cumhuriyet Alanı'nda gerçekleştirilen tören, şehre ilk giren Türk askerini temsilen bir birliğin İskenderun Belediye Başkanı Yusuf Civelek tarafından karşılanmasıyla başladı. Kentin sembolik anahtarını İskenderun Belediye Başkanı Yusuf Civelek, askeri birliğin komutanına teslim etti. Atatürk Bulvarı'ndaki törene ise AK Parti Hatay Milletvekili Orhan Karasayar, CHP Hatay Milletvekilleri Aziz Yazar ve Gökhan Durgun, Kaymakam Cengiz Horozoğlu, Belediye Başkanı Yusuf Civelek ve Garnizon Komutanı Tuğgeneral Gürsel Öztürk askeri erkan ve vatandaşlar katıldı. Belediye Başkanı Yusuf Civelek, "Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk Hatay'a özel bir önem vermiştir. İskenderun Atatürk'ün gözünde olduğu gibi bugün de Türkiye'nin ve dünyanın strajetik öneme sahip bir kentidir" şeklinde konuştu. Konuşmaların ardından resmi geçit töreni düzenlendi. Kurtuluş günü kutlamaları çerçevesinde gerçekleştirilen kültür ve turizm festivaline katılacak gruplarının da katıldıkları geçit töreninde askeri birliklerin geçişi vatandaşlar tarafından ayakta alkışlandı.
BÜYÜK TAARRUZUN EŞSİZ KOMUTANINA CAN KURBAN
Ayın altında kağnılar gidiyordu Kağnılar gidiyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru Toprak öyle bitip tükenmez dağlar öyle uzakta, sanki gidenler hiçbir zaman hiçbir menzile erişmeyecekti. Kağnılar yürüyordu yekpare meşeden tekerlekleri ile Ve onlar ayın altında dönen ilk tekerlekti ayın altına öküzler Başka ve küçük bir dünyadan gelmişler gibi ufacık, kısacıktılar ve pırıltılar vardı hasta kırık boynuzlarında ve ayın altından akan toprak, toprak topraktı.

BÜYÜK TAARRUZ
Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki şayak kalpaklı adam nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel rahat günlere inanıyordu ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında, birdenbire beş adım sağında onu gördü paşalar onun arkasındaydılar O, saati sordu. Paşalar:"Üç" dediler. Sarışın bir kurda benziyordu. Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu. Bıraksalar İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı.

AYIN AĞIDI:HAÇİN AĞIDI AYIN YORUMU:ANADOLUDA ERMENİ MEZALİMİ Bir Avşar Ağıdı Bugün adı Saimbeyli olan Adanın ilçesini Kurtuluşta Ermeni ve Fransızlar İşgal eder.Orada yapılan zulmü Bir Avşar kadını ağıda döker.Bu ağıdın bir bölümünü sizlere sunuyoruz.Sonra Hain işbirlikçiler bu ağıtçı anayıda şehit eder. Boğçasında çıkan bu ağıdı 1922 yılında Mustafa Kemal paşaya okurlar ve Paşa göz yaşını tutamaz.İşte her olay Mustafa Kemal paşa ve Kurtuluşu sağlayan dedelerimizin Bu vatanı kolay kazanmadıklarını anlatır.Bazen ağıt olur Avşar anada,Bazen Marş olur Mehmetcik te.
Baş ucumda geziyorlar İfademi yazıyorlar Ayan olsun Tufan Beyim Sağ adamı yüzüyorlar
Haçına da geldi paşa Sarığın doladı daşa Bir saatçık mühlet verin Yaşa Tufan Beyim yaşa
Yağ kazanını kurdular Çocukları kaynattılar Gün görmeyen hanımları Süngü ile oynattılar
Genco Çavuşu yüzdüler Özne gibi öğe öğe Başkatibi öldürdüler Değnek ile döğe döğe
Armenians killed some Muslim wayfarers in the vicinity of Haçin and attacked women.
Armenians killed on the roads some muslim wayfarers from villages in the vicinity of Haçin and kidnapped accompanying wives; Armenians dressed in french uniforms killed savagely three villagers while on their way going to Aintab; in the township of Magara they assaulted and raped almost all of the muslim abducted women; previously disarmed by Armenians, muslims have been always exposed to their attacks, but muslims living in Maraş and Elbistan had decided with determation to make all sacrifices in order to get ready and be prepared for self-defense.
9 R. 1338 (1. I. 1920)
CEVAT KULAKSIZ HOCANIN ARAŞTIRMALARINDAN
ERMENİ DİASPORASINA TOKAT GİBİ YANIT !
Ermeni diasporasının (kopuntu) soykırım' iddialarını yalanlayan belgeler ortaya çıktı Hürriyet gazetesinin haberine göre, Moskova'daki Askeri Tarih Devlet Arşivi'ni (RGVİA) araştıran akademisyen Mehmet Perinçek, Tuğgeneral Bolhovitinov'un 11 Aralık 1915'te karargahına gönderdiği 65 sayfalık raporu buldu. Rus komutan raporda, "Ermeni gönüllü birlikleri ırkçı duygularla Müslüman halka karşı vahşi kırımlara girişti" diyor. RUSYA'nın başkenti Moskova'da bulunan Rusya Askeri Tarih Devlet Arşivi'nde (RGVİA) çalışmalar yapan İstanbul Üniversitesi araştırma görevlisi Mehmet Perinçek, Birinci Dünya Savaşı sırasında Kafkas cephesinde görevli Tuğgeneral Leonid Bolhovitinov'un karargahına gönderdiği raporu buldu. Diğer adı 'Çarlık Rusyası Askeri Arşivi' olan merkezde bulunan tarihi belge, günümüzde Erivan hükümeti ve diasporanın sloganı haline gelen "Türkler 1915 yılında 1,5 milyon Ermeni'yi öldürdü" iddiasını ilk elden çürüten bilgiler içeriyor. SORUMLU KENDİLERİ 11 Aralık 1915'te Rus karargahına gönderilen 65 sayfalık rapor, "Gerçek durum. Düzeltme" başlığını taşıyor. Taşnak Partisi'nin, "Kafkas cephesinde Ermeni gönüllü çetelerinin faaliyetleri" başlıklı bir mektubu Rus Çarı'na iletmesinden iki ay sonra yazılan raporun girişinde, Ermenilerin kaleme aldığı bu mektuptaki bilgilerin "siyasi amaçlı" olduğu uyarısı yapıldıktan sonra, bölgedeki "gerçek durum" özetleniyor. Bölgede patlak veren hadiselere, "Ermeni problemi olarak tabir edilen mesele" tanımını uygun gören Rus general, Osmanlı içinde istenmeyen unsur haline gelmelerinde sorumluluğu Ermenilere yüklüyor. Raporda, "Ermenilerin verdiği ölü sayısına güvenmemek gerekir. Taşnak partisi bildirilerinde belirtilen kayıp rakamları devamlı surette abartılıyor ve bunların siyasi amaç taşıdıkları şüphe götürmüyor. Bu kayıpların sorumluları da, kırımı ateşleyen Ermeni çetelerinin kendisidir" ifadesi yer alıyor. İNGİLTERE KIŞKIRTTI Bölgede fitilin 1915'ten çok daha önce, 1890 tarihlerinde dış güçler tarafından ateşlendiğini merkeze bildiren Bolhovitinov, "Özellikle İngiltere, Osmanlı ile Çarlık Rusya arasında ittifak kurulup Ortadoğu'da yeni güç merkezi oluşmaması için, Türkiye'nin doğusundaki Ermenileri kışkırtarak karışıklık çıkartmıştır. Bundan önce, Türkler, Ermeniler ve Kürtler barış içinde yaşıyordu. Hatta bölgedeki Ermenilerin hayat koşulları, Kürtler'den ve Türkler'den bile iyiydi" diyor. Rus general şöyle yazıyor: "Rusya, Osmanlı içindeki Ermeni meselesini ilk başta uzaktan izlemekle yetinmiştir. İmparatorumuzun görüşü, Almanya ve üç ay sonra Osmanlı devletinin de bize savaş ilan etmesiyle değişti. Rus birliklerine ek olarak Ermeni gönüllü çetelerini kullanma kararı, Osmanlı'nın bize savaş ilanı sonrasında alındı. Zayıflayan Osmanlı Devleti, Rusya için potansiyel müttefik olmaktan zaten çıkmıştı." RAPORDAN TESPİTLER Cepheyi teftiş eden Çarlık Rusya'sı Tuğgenerali Bolhovitinov'un 1915 tarihli raporunda karargâhına bildirdiği bazı tespitler şöyle: Kullanıldılar Ermenilere kendi yardımlarıyla "Bağımsız Ermenistan" kurabilecekleri fikrini (empoze)dayatılmış eden Avrupa diplomasisidir. Bu fikrin aşılanmasında özellikle Ermeni diasporası aydınları kullanılmış ve onlar aracılığıyla Osmanlı'da yaşayan Ermenilere karışıklık çıkarmaları ve kan dökerek Avrupa kamuoyunu etkilemeleri öğütlenmiştir. Feda edildiler Ermeni liderleri, gerçekleşmesi imkânsız "Bağımsız Ermenistan" fikrine kapılarak Ermeni halkını Avrupa diplomasisi için feda etmiştir. Ermeni çeteleri, suni ayaklanmalar kışkırtarak, yoğun propaganda faaliyeti yürüterek ve Müslüman nüfus üzerinde her türlü tecavüzü uygulayarak kırımı ateşlemiştir. Herkese terör Ermeni örgütleri, eylem biçimi olarak terörü benimsemişlerdir. Terörü, sadece başka milletlerden kişilere karşı değil, kendi fikirlerini benimsemeyen Ermenilere karşı da uygulamışlardır. Hatta özerklik karşılığında Rusya ile ittifakı da geçici bir araç olarak görmüşlerdir. Dolayısıyla Ermeni gönüllü birlikleri uzun vadede Rusya İmparatorluğu çıkarlarının aleyhinedir. Rusya'da terör eylemleri düzenleyen Taşnak komutanlarının 1914 affından yararlandırılması ve serbest bırakılması hatadır. Vahşi kırımlar Savaş esnasında işgal edilen bölgelerde Ermeni gönüllü birlikleri ırkçı duygularla Müslüman halka karşı vahşi kırımlara girişmiş, nüfusu cins veya yaş ayırt etmeden ya imha etmiş ya da sürmüş, köylerini yerle bir etmiş ve mallarını yağmalamıştır. Bu uygulamalar sistemlidir. Düzensiz ve yağmacı Ermeni çeteleri, müttefik Rus ordularına karşı bile zaman zaman silah kullanmıştır. Rus yetkilileri bu yüzden önlemler almıştır. DEHŞET ÇETELERİ Rus general Leonid Bolhovitinov'un raporuna göre, Birinci Dünya Savaşı'na Rus saflarında katılan gönüllü Ermeni çeteleri, Anadolu topraklarında sivil halk arasında dehşet saçmıştı. Fotoğrafta görülen "Kazar" ve "Sepuh" gibi çeteler, Ruslar tarafından bile kontrol altında tutulamıyordu. 'DÜŞMAN'IN KALEMİNDEN BUGÜNE kadar Rus arşivinin tozlu raflarında kalan ancak tarihi öneme sahip olan raporun, o dönemde Osmanlı ile düşman olan bir ülkenin askeri yetkilisi tarafından hazırlanmış olması önem taşıyor. Raporu yazan Rus Tuğgeneral Bolhovitinov, Osmanlı İmparatorluğu'nun Almanya ve Avusturya-Macaristan ile birlikte, İngiltere, Fransa ve Rusya'ya karşı savaştığı 1914-1918 yılları arasında Kafkas cephesinde bulunuyordu. Dolayısıyla gördüklerini diplomatik bir çarpıtma yapmadan, asker gerçekçiliğiyle aynen üstlerine aktarmış olduğu sanılıyor. Sözde Ermeni soykırımı meselesinde en büyük sorun, tarihi belgelerin nesnelliği. Özellikle Ermeni iddialarını destekleyen belgelerin, o dönemde Osmanlı'nın karşısında yer alan devletlerin diplomatları ve gazetecileri tarafından yazılmış olması dikkat çekiyor. ÇAR'A SADAKAT YEMİNİ Akademisyen Mehmet Perinçek'in ulaştığı tarihi fotoğrafta, Ermeni gönüllü çeteleri, Rus Çarı'na sadakat yemini ederken görülüyor. Çarlık Rusya generali Bolhovitinov, Kafkasya cephesinde Osmanlı ile savaşırken yazdığı raporunda, "Almanya'dan sonra Osmanlı Devleti de Rusya'ya savaş ilan etmeseydi, kontrol altında tutulması çok zor olan Ermeni unsurunu gönüllü birlikler olarak Kafkas cephesinde kullanma düşüncemiz olmazdı. Ermeni çeteleri savaştan sonra süngülerini rahatlıkla bize karşı da çevirebilir" diyor. Dâhildeki hasım unsurları yenmek genç inkılâpçılar için güç olmamıştır. Asıl müşkülat bu karanlık kuvvetleri harekete getiren yabancılardan geliyor. Afrika'da, yakın ve uzak şarkta garpçılığın en korkunç düşmanı bizzat garptır... Garp; hürriyetten, ilimden, fenden, seviye ve şuurdan Korkuyor. Mücedditler (yenilikçiler), silindir şapkanın üzerindeki sarığı çıkarmalıdırlar." Falih Rıfkı Atay Tarihi belgeler göstermektedir ki, Türk-Ermeni olaylarını başlatan, vatanları Osmanlıya ihanet edip işgalci emperyalistlerle işbirliği yaparak, Osmanlıyı arkadan vuran Ermenilerdir. Türk evlatları birbirinden binlerce Km uzakta (Yemende- Galiçya-Kafkasya gibi) uzak cephelerde çarpışırken, Ruslarla el ele vererek, sihasız, yoksul Anadolu halkını-köylüsünü, oluşturdukları silahlı çetelerle saldırmaya, arkadan vurmaya, köyleri işgalle halkı kırmaya başlamışlardı. Bu olaylarda her iki taraftan, ne yazık ki, binlerce, on binlerce insan hayatlarını kaybetmiştir. Türkiye Devleti, tarihin bu acı ve trajik olayları için, tarihçi ve bilim adamlarına bütün arşivlerini açmıştır. Ama katliamları başlatan, arşivlerinde katliamları yazılı olan ve dünyaya kendilerini mazlum, soykırıma uğramış millet olarak gösteren Ermeniler, Ermenistan, bir türlü arşivlerini dünya kamuoyuna açmamaktadır. Çünkü aleyhlerine pek çok delil, kanıt olduğu için, dünya kamuoyunun aleyhlerine dönmesini istememektedirler. Doğu Anadolu Bölgesinde, Ermeni bir halk ozanının yazdığı Müslümanları böyle kırdık, şöyle kestik diyen bir destanı ve başka belgelerle Ermenilerin yaptıklarını okuyucuya ilerde sunacağız. Dünyanın pek çok ülkesine dağılmış ve çok zenginleşmiş durumdaki Ermeni Diasporası da, ellerindeki etkin basın yayın araçları ve sınırsız paraları ile Türkiye aleyhine, kendilerini haklı çıkarmak için, akla hayale gelmeyen yalan ve iftiralarla propaganda yapmaktalar. Ermenilerin ne kadar hilekâr olduklarını gösteren bir kanıtı size tekrar sunuyoruz. Yukarıdaki resme dikkatlice bakınız. Bu resim gazetemizin 20.8.2008 tarihli sayfasında Fransa ve Ermeniler başlığı ile yayınlanan yazımızdan alınmıştır. Resmin sağ tarafındaki orijinal yazılı görüntüde, Atatürk bir sandalyede veya kanepede bahçede oturmakta; önünde de küçük bir köpek yavrusu var bulunmakta. Ermeniler yayınlattıkları bir dergide, bu resimdeki köpek yavrusunu silmişler, onun yerine karnı parçalanmış bir çocuk resmi koymuşlar. Resime de, Atatürk, barbar Türkler parçaladıkları bir çocuğu seyrediyor diye yazmışlar. Düşününüz ne kadar büyük yalancılık, ne kadar büyük hayâsızlık ve utanmazlık. Dünyayı böyle kandırıyorlar. Türk milleti olarak, bıkıp usanmadan, her türlü yayın araçları ile, bu yalanlarını, onların aleyhindeki gerçekleri, niçin arşivlerini dünyaya açmadıklarını Dünya kamuoyuna anlatmalıyız. Ermenilerin katlettiği on binlerce vatandaşlarımzın, Talat Paşaların, Sait Halim Paşaların, Enver Paşaların, Cemal Paşaların ruhlarını şad etmek için gerçeği dünyaya haykırmalıyız. Ne yazık ki, dışarıda yeteri kadar, etkili olamıyoruz. Bunun için para yanında, çokça yabancı dil bilen, tarihin bu olaylarını çok iyi bilen, tanıtıcı personele gereksinim vardır. Yoksa böyle sessiz, ilgisiz kalmaya devam edersek, Ermenilerin etkin propagandası ile, dünyanın bütün meclislerinde soy kırım yok diyene ceza kararları çıkmaya devam edecektir. kaynak: emceto <emceto@gmail.com> Cevat Kulaksız ckulaksizster@gmail.com
|
|