Ermeni Sorunu
Ermenistan Terörist
bir ülkedir
Türklere karşı kullanılan
Ermeni Sorunu
Büyük Bir Yalandır
ERMENİ SORUNU
T.C.Kültür Bakanlığı
Sitesi
Lintir
ERMENİ SORUNU
LİNK.TİR
AÇABİLİRSİNİZ
TSK.SİTESİDİR.
DÜŞMAN VE TÜRKİYE ALEHTARI ÜLKE VE ŞAHISLARIN
BİZE YAMAMAK İSTEDİKLERİ ERMENİ SORUNUN GERÇEĞİ AŞAĞIDADIR.KARINCALI KÖYÜ SİTESİ OLARAK
TARİHİ BİLMEDEN İÇDE VE DIŞTA HAKKIMIZDA KÖTÜ PROPOGANDA YAPANLARI KINIYOR VE AYIPLIYORUZ.
BİZLERİ BU GİBİ HADİSELER YILDIRMAZ.TAM AKSİNE GÜÇLENDİRİR.BU ULUSUN 81 İLİNDE YAŞAYAN İNSANLARIN BARIŞ VE BİRLİKTE HAREKET ETMELERİ GEREKMEKTEDİR.DIŞ GÜÇLER HEPİMİZİ HEDEF ALMAKTADIR.ERMENİ HAYALİ VAN,BİTLİS,TRABZON,KARS VE DOĞU ANADOLU İLE GÜNEYDOĞU ANADOLUYU HEDEF ALMAKTADIR.ERMENİSTAN 2 000 000 NUFUSLU BİR ÜLKE;BU COĞRAFYADAKİ TÜRK NUFUSU 250 000 000 NOKTASINDADIR.BİR İLİMİZ KADAR OLAN BİR ÜLKENİN BİZİM ALEHİMİZE YÜRÜTTÜĞÜ PROPOGANDAYA BAKIN.HER TÜRK VATANDAŞI VATANIMIZA KARŞI OYNANAN OYUNLARI DİKKATE ALMAK VE KARŞI DURMAK MECBURİYETİNDEDİR.
Ermeni Sorunu
*********************************************************
1960'lı yılların ikinci yarısından itibaren, çeşitli ülkelerde yerleşik olan Ermeni grupların, Türkiye aleyhine başlattıkları karalama kampanyaları ile varlığını hissettiren sözde Ermeni sorunu, 1973'den sonra "Kanlı Ermeni Terörizmi"ne dönüşmüştür.
Bu tarihten itibaren Türkiye'ye yönelik Ermeni faaliyetleri, "Dört T" planı çerçevesinde uygulamaya konulmuştur. Bu plan, sözde Ermeni sorununun tüm dünyada Tanıtılması, soykırımın Tanınması, Türkiye'den Tazminat alınması ve Toprak elde edilmesi aşamalarını içermektedir.
Bugün, maksatlı olarak gündemde tutulmaya çalışılan sözde Ermeni sorununun ne derece mesnetsiz olduğunu ve ne tür çıkar kaygıları ile ortaya atıldığını daha iyi anlayabilmek için tarihsel gelişiminin incelenmesinde fayda görülmektedir.
1. ERMENİ KİMLİĞİ VE TARİHTE TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ :
Tarihte, "Ermenistan neresidir? Nerede başlar, nerede biter?" sorularına cevap vermek çok güçtür. Ansiklopedik kaynaklarda; Erivan, Gökçegöl, Nahçıvan, Rumiye gölü kuzeyi ve Mako bölgesine, yukarı memleket anlamına gelen ;Armenia;, bu yörelerde yaşayan halka ise ;Ermeni; denildiği yer almaktadır.
Ermeni tarihçilerin bir kısmı, M.Ö. altıncı yüzyılda Kuzey Suriye ve Kilikya Bölgesi'nde yaşayan Hititlerden olduklarını, bir diğer kısmı ise Nuh'un oğullarından Hayk'a dayandıklarını iddia etmektedir. Bunun yanında, Ermenistan denilen coğrafyada yerleşen ve bugün Ermeni diye adlandırılan toplumun, bölgenin kesin olarak neresinde yaşadıkları, sayıları ve aynı yörede ikamet eden diğer unsurlara kıyasla nüfus oranları bilinmemektedir.
Görülüyor ki, Ermeni tarihçileri bile kökenleri konusunda fikir birliği içinde değildir. O halde tarih boyunca bir millet ve bağımsız devlet olma vasfını taşımayan Ermenilerin, herhangi bir bölgeye "vatanımızdır" demeleri mümkün görülmemektedir. "Büyük Ermenistan" hayalinin de, tamamen yayılmacı bir düşüncenin ürünü olduğu değerlendirilmektedir.
Tarihsel olarak bakıldığında, Ermenilerin sırasıyla, Pers, Makedon, Selefkit, Roma, Part, Sasani, Bizans, Arap ve Türkler'in hakimiyeti altında yaşadıkları görülür. Ermeni derebeyliklerinin birçoğu, bölgeye hakim olan ve/veya Ermenileri kendi saflarına çekerek kullanmak isteyen devletler tarafından kurdurulmuştur.
1071'de Türk hakimiyetine giren Ermenileri, Bizans'ın zulmünden kurtaran ve onlara insanca yaşama hakkını bahşeden, Selçuklu Türkleri olmuştur. Fatih döneminde ise, Ermenilere din ve vicdan hürriyeti verilmiş, Ermeni cemaati için dini ve sosyal faaliyetlerini yönetmek üzere Ermeni patrikliği kurulmuştur.
Ermeni patriğine, ruhani reisleri azletme, dini ayinleri yasaklama, cemaatinden haraç toplama, nikah işlerini yürütme ve hapis cezaları verme yetkileri verilmiştir.
Ermeniler, 19 uncu yüzyılın sonlarına kadar Osmanlı idaresinde, Türk insanının hoşgörüsünden de yararlanarak, adeta altın çağlarını yaşamışlardır. Askerlikten muaf tutulan ve kısmen vergi muafiyeti tanınan Ermeniler, ticaret, zanaat ve tarım ile idari mekanizmalarda önemli görevlere yükselme fırsatını elde etmişlerdir. Rum isyanından sonra boşalan Osmanlı hariciyesine yerleştirilen Ermenilere Osmanlı Devleti'ne hizmetlerinden dolayı "milleti sadıka" adı verilmiştir.
Bu nedenle 19 ncu yüzyılın son çeyreğine kadar Osmanlı Devletinin bir Ermeni sorunu olmadığı gibi, Ermeni tebaanın da Türk yöneticileriyle halledemedikleri bir mesele mevcut değildir.
2. ERMENİ SORUNU NEDİR ?
Osmanlı Devleti zayıflamaya başlayıp, hemen her konuda Avrupa'nın müdahalesine maruz kalınca, Türk - Ermeni ilişkileri kötüleşmeye başlamıştır. Batılı ülkeler Osmanlı Devleti'ni bölerek bölgesel çıkarlarına ulaşabilmek için Ermenilerle Türk toplumunun arasını açmayı hedeflemişlerdir.
Özellikle Avrupa'nın bazı büyük devletleri ;ıslahat" adı altında bir yandan Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışırken, bir yandan da Ermenileri, Osmanlı Yönetimi'ne karşı teşkilatlandırmışlardır.
Böylece ülke içinde ve dışında teşkilatlanan ve silahlanan Ermeni komiteleri ile Ermeni kiliselerinin kışkırtıcı faaliyetleri sonucunda, Ermeni toplumu yavaş yavaş Türklerden uzaklaşmaya başlamıştır.
Türklerin hoşgörüsüne rağmen, yabancı devletlerle ittifak etmek suretiyle Türklerle mücadeleye başlayan Ermeniler, Batının desteğini alabilmek için kendilerini "ezilen bir toplum" olarak göstermeye ve "Anadolu üzerindeki egemenlik haklarını Türklerin gasp ettiği"ni dile getirmeye başlamışlardır. Bu faaliyetlerini basın aracılığıyla duyurarak kamuoyu yaratmaya çalışmışlardır. Bu asılsız propagandalarını iddialarının kanıtları olarak bugün de kullanmaktadırlar.
1839 Tanzimat ve 1856 Islahat Fermanları Ermenilerin daha fazla Batı;ya yönelmesine sebep olmuş, karşılıklı beklentiler artmıştır. Ermeniler, Misyonerler vasıtasıyla yönlendirilmeye ve yabancı devletlerin nüfuzu için kullanılmaya başlanmışlardır. Buna karşılık Ermeniler de Batı;yı amaçlarını gerçekleştirmek için bir araç olarak görmüşlerdir [1] .
Islahat Fermanı ile Müslümanlar ve gayrimüslimler eşit statüye getirilince ayrıcalıklarını kaybeden Ermeniler,1877 - 1878 Osmanlı - Rus Savaşı sonunda, Rusya'dan "işgal ettiği doğu Anadolu topraklarından çekilmemesini, bölgeye özerklik verilmesini veya Ermeniler lehine ıslahat yapılmasını" talep etmişlerdir. Bu isteklerle birlikte Ermeni sorunu ortaya çıkmaya ve uluslar arası bir şekil almaya başlamıştır.
İngiltere ve Rusya tarafından tarih sahnesine sunulan Ermeni sorunu, aslında emperyalizmin Osmanlı İmparatorluğu'nu yıkma ve paylaşma politikasının bir uzantısıdır.
3. ERMENİ İSYAN VE KATLİAMLARI :
Ermenilerce sırasıyla, Anadolu'da: Armenakan ve Vatan Koruyucuları, Cenevre'de: Hınçak, Tiflis'te: Taşnak komiteleri kurdurulmuştur. Bu komitelere hedef olarak Doğu Anadolu toprakları, amaç olarak ise Osmanlı Ermenileri'nin bağımsızlık kazanması gösterilmiştir.
Bu amaçla kışkırtılan Ermeni komiteleri, 1890 yılındaki Erzurum isyanı ilk olmak üzere, Kumkapı gösterisi, Kayseri, Yozgat, Çorum ve Merzifon olayları, Sason isyanı, Babıali gösterisi, Zeytun ve Van isyanı, Osmanlı Bankası'nın işgali, II. Abdülhamit’e suikast teşebbüsü ve 1909 Adana isyanlarını çıkartmışlardır.
Ermeniler, Türk halkına en büyük zararı, Birinci Dünya Savaşı sırasında giriştikleri katliamlarla vermişlerdir. Bu dönemde Ermeniler; Türk köylerine baskınlar düzenlemek suretiyle halka büyük zarar vermişlerdir. Örneğin Van;ın Zeve Köyü;nün bütün halkı, kadın, çocuk ve yaşlı demeden, Ermeniler tarafından öldürülmüştür. [2]
Bir İngiliz belgesine göre; Ermenilerin, asılsız iddialarının aksine Van ve Bitlis yörelerinde öldürdükleri Türklerin sayısı 300.000 ile 400.000 arasındadır [3] .
4. TEHCİR KANUNU, UYGULAMASI VE SÖZDE ERMENİ SOYKIRIMI İDDİASI:
Osmanlı Hükümeti;nin bütün iyi niyetine rağmen, ülkede Ermeni olaylarının giderek yoğunlaşması, erkek nüfusun askere alınmasından dolayı savunmasız kalan Türk kadın ve çocuklarına Ermeni saldırılarının artması ve ordunun birçok cephede savaş halinde bulunması nedeniyle mahalli isyanların topyekün bir ihanete dönüşmemesi için, cephe gerisinin emniyete alınması ihtiyacını doğurmuştur.
26 Şubat 1921 tarihinde Türk Milli Mücadelesinin Önderi Mustafa Kemal Paşa, ‘Public Ledger; (Philadelphia) muhabirine şunları söylemiştir:
;Rus Ordusu, 1915;te bize karşı büyük taarruzunu başlattığı bir sırada o zaman Çarlığın hizmetinde bulunan Taşnak Komitesi, askeri birliklerimizin gerisinde bulunan Ermeni ahalisini isyan ettirmişti. Düşmanın sayı ve malzeme üstünlüğü karşısında çekilmeye mecbur kaldığımız için kendimizi daima iki ateş arasında kalmış gibi görüyorduk. İkmal ve yaralı konvoylarımız acımasız şekilde katlediliyor, gerimizdeki köprüler ve yollar tahrip ediliyor ve Türk köylerinde terör hüküm sürdürülüyordu. Cinayetleri işleten ve saflarına eli silah tutabilen bütün Ermenileri katan çeteler, silah, cephane ve iaşe ikmallerini, bazı küçük devletlerin daha sulh zamanından beri kendilerine kapitülasyonların bahşettiği dokunulmazlıklardan bilistifade ve bu maksada matuf olarak büyük stoklar husule getirmeye muvaffak oldukları Ermeni köylerinden yapıyorlardı.
24 Nisan 1915'de Ermeni Komiteleri kapatılmış ve yöneticilerinden 235 kişi, "devlet aleyhine faaliyette bulunmak" suçundan tutuklanmıştır. Ermenilerin her yıl "sözde soykırım anma günü" olarak andıkları 24 Nisan, bu tarih olup tehcirle alakalı değildir.
Komitelerin kapatılması, elebaşlarının ve bazı teröristlerin tutuklanması, olayları yatıştıracağına daha da şiddetlendirmiştir. Osmanlı Hükümeti son insani çare olarak; savaş bölgelerindeki halk ile Osmanlı Devleti'ne karşı casusluk ve hıyanetleri görülenlerin, savaş alanlarından uzak yerlere "sevk ve iskanı" için 27 Mayıs 1915'de "Tehcir Kanunu"nu çıkarmıştır.
1914 yılı resmi verilerine göre Osmanlı Devleti'nde 1.234.671 Ermeni nüfusu bulunmaktadır. Bu sayı Ermeni Patrikhanesi'ne göre 2.5 milyon, Lozan Konferansı Ermeni Heyeti'ne göre 2.2 milyon, Fransız Sarı Kitabı'na göre 1.5 milyon, Britannica'ya göre 1.5 milyon ve İngiliz yıllığına göre 1 milyon olarak belirtilmektedir.
Arşiv belgelerine göre; Sevk ve Uzaklaştırılmaları Kararlaştırılan Ermenilerin İllere göre dağılımı şöyledir [4] .
Kütüğe Kayıtlı Nüfus
Sevk Olunan Nüfus
Sevk Olunacakları Yol Güzergahı ve Yer
Açıklamalar
İllerin İsimleri
Sayı
Sayı
Ankara
47.224
Erzurum
128.657
120.000
Elazığ Yoluyla Musul ve Zor;a
Geri Kalan Nüfus kısmen çarpışmalarda ölmüş veya kısmen kaçmıştır.*
Adana
46.031
İzmit
54.370
50.000
Konya, Halep yoluyla Zor;a
Geri kalan nüfus kaçmış, saklanmış veya ölmüştür.*
Eskişehir
Bitlis
109.521
20.000
Bir kısmı Siirt yoluyla Diyarbakır&;a, bir kısmı da Elazığ yoluyla Musul ve Zor;a
Geri kalan nüfus çarpışmalarda ölmüş ve bir kısmı da kaçmıştır.* [5]
Samsun(Canik)
26.374
26.374
Amasya, Karahisar, Sivas yoluyla Zor ve Musul;a.
Halep
34.451
Bursa(Hüdavendigar)
66.413
Diyarbakır
61.002
Sivas
141.592
141.592
Malatya yoluyla Zor ve Musul.a.
Trabzon
34.500
28.000
Gümüşhane yoluyla Zor ve Musul;a.
Geri kalan nüfus çarpışmalarda ölmüştür.
Balıkesir(Karesi)
8.290
Afyon
7.327
Kayseri
47.617
Elazığ(Mamuretülaziz)
74.206
Kahraman Maraş
27.101
27.101
Halep yoluyla Zor ve Suriye
Niğde
5.101
Van
67.792
Toplam
987.569
(413.067)
Katolik ve Protestan Ermeniler tehcir edilmemişlerdir [6] .
Sözde Ermeni soykırımı iddiası tamamen uydurma olup, geçerli hiçbir belge ve kanıta dayanmayan, hukuki zeminden yoksun olan ve Türk düşmanlığı üzerine bina edilen, gerçek dışı bir hayal ürünüdür.
Nitekim ABD'li Ermeni profesör Hovannisian, 1982 yılında Münih'te yapılmış olan "Dünya Ermenilerinin Problemleri Kongresi'nde bu gerçeği, "Ermeni soykırımı ispatlanamamıştır. Soykırım hukuken geçersizdir ve zaten zaman aşımına da uğramıştır." şeklinde dile getirmiştir.
ABD'li Prof. Bernard Lewis ve Prof. Stanford Shaw da, sözde Ermeni soykırımının gerçek olmadığı konusundaki tezleri nedeniyle, Ermenilerin yoğun tepkisine maruz kalmıştır. Soykırım iddiası ile ilgili olarak Bernard Lewis, 1993 yılında "Le Monde" gazetesinde yayımlanan makalesinde şöyle yazmıştır: "Osmanlı Hükümeti'nin Ermeni ulusuna karşı kitlesel imhayı öngören bir planı olduğunu gösteren geçerli kanıt yoktur. Türklerin "tehcire" (Ermeni halkın savaş alanından alınarak başka yerlere gönderilmesi) başvurmalarının meşru nedenleri vardır. Çünkü Ermeniler, Osmanlı topraklarını işgal eden Rusya ile ittifak halinde Türklere karşı çarpışıyorlardı". Yine Dr. Karekin Pastırmacıyan'ın "Anadolu-yı Şarki Şimendifer Meselesi" adlı kitabında, Erzurum çevresinde yaşayan 15.000 civarındaki Ermeni'nin kendi isteğiyle Türkiye'yi terk ettiği, Ermenilere Türkler tarafından baskı yapılmadığı ve soykırım gibi bir muamelenin olmadığı yer almaktadır.
5. SOYKIRIM NEDİR?
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu dünyada soykırım suçunu önlemek ve cezalandırmak için 1948'de kabul ettiği Soykırım Sözleşmesinde, Soykırım; ;bir milli, etnik, ırki veya dini grubu, grup niteliğiyle, kısmen veya tümüyle, yok etmek kastıyla;
a. Grubun mensuplarını katletmek,
b. Grubun mensuplarına ciddi bedensel ve psikolojik zarar vermek,
c. Grubun maddi varlığının kısmen veya tamamen yok olmasına yol açacak hayat şartlarına kasten tabi tutmak,
d. Grup içinde doğumları önlemek amacıyla önlemler dayatmak,
e. Grubun çocuklarını bir başka gruba zorla nakletmek; olarak tanımlanmıştır.
Türkiye bu sözleşmeye 1950 yılında taraf olmuştur.
Bugün resmi/hukuki olarak; II nci Dünya Savaşı boyunca Nazilerin Yahudilere ve diğer etnik gruplara karşı giriştikleri kitlesel kıyım ve Srebrenitsa (Bosna) da Sırp milliyetçileri tarafından Boşnaklara yapılan katliam, soykırım kapsamında kabul edilmektedir [7] .
Soykırım suçu, gerçek anlamda yukarıda örneklenmiş olan olaylarda işlenmiştir. Ermenilerin iddia ettiğinin aksine, 1915 yılında Doğu Anadolu bölgesindeki Ermenilere yönelik uygulama, sadece güvenliğin sağlanması amacıyla imparatorluk içinde başka bir bölgeye göç ettirme olup soykırım değildir.
Ermenilerin Doğu Anadolu'da savaş ve tehcir sırasında kayıplar verdikleri doğrudur. Ancak bu kayıplar, Doğu Anadolu'da yaşanan savaş ve isyanlar nedeniyle asayişin sağlıklı olarak sağlanamaması, araç, yakıt, gıda, ilaç yetersizliği, ağır iklim şartları ile tifüs gibi salgın hastalıkların yol açtığı tahribat sonucu meydana gelmiştir [8] .
6. SONUÇ:
Ermenilerin Türklere karşı silahlı terör metodolojisini kullanmaya başlamaları, Türkiye açısından Ermeni sorununa önemli bir boyut kazandırmıştır. Özellikle Türk devlet adamlarına yöneltilen bu terörist strateji ilk defa 1905'te II. Abdülhamit'e yapılan bombalı saldırı ile başlamıştır. 1965 yılına kadar devam eden sakin bir dönemden sonra, Ermeni lobisinin desteğiyle terör hareketleri birdenbire tekrar ortaya çıkarılmıştır. Basın ve yayın faaliyetleri programlı olarak uygulamaya konulmuştur. Ermeni terörü, yurt dışındaki Türk görevlilerine, temsilciliklerine ve kuruluşlarına yönelik silahlı saldırılar şeklinde kısa zamanda hızlı bir tırmanış göstererek yoğunluk kazanmıştır. 1973 yılından 1994 yılına kadar 36 devlet görevlisi şehit edilmiştir [9] .
Ermeni terör örgütlerinin müşterek amacı; her fırsattan yararlanarak Türkiye'yi istikrarsızlığa sürüklemek ve sözde işgal altındaki Ermeni topraklarını kurtararak, "bağımsız bir Ermenistan" kurmaktı. Bugün Ermenistan politikasında, söz konusu isteklerin değişik başlıklar altında devam ettiği görülmektedir.
Ermenistan, bağımsızlığını elde etmesini müteakip, bağımsızlığını kazanmadan önceki yayılmacı politikasını uygulamaya koyarak Dağlık Karabağ üzerinde iddia ettiği haklarını gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Türkiye, Ermenistan;ın bağımsızlığını ilk tanıyan devletlerdendir. Buna rağmen Ermenistan, Türkiye ile ilişkilerini ;Büyük Ermenistan;ı Kurma Hayali; çerçevesinde yürütmüş ve bugün dahi aynı politikasını ısrarla devam ettirmektedir.
Ermenistan, soykırım iddialarının kabulü ve tesciline bağlı olarak, Türkiye'den yüklü bir tazminat almak ve son aşamada Türkiye sınırları içerisinde bulunduğunu iddia ettikleri sözde Ermeni topraklarının iadesini sağlayarak büyük Ermenistan'ı kurmak yönünde bir siyaset izlemektedirler. Nitekim Ermenistan parlamentosu 23 Ağustos 1990'da kabul ettiği bildiride; "Ermenistan Cumhuriyeti, Osmanlı Türkiyesi ve Batı Ermenistan'da gerçekleştirilen 1915 soykırımının uluslararası kabul görmesi çabasını destekler." maddesine yer vermiştir.
Ermenistan Parlamentosu, 1992 yılında Sovyetler Birliği ve Türkiye arasında imzalanan Kars Anlaşmasıyla belirlenen Türkiye - Ermenistan sınırını tanımadığını açıklamış, bunun üzerine Türkiye, Ermenistan;ın Türkiye;nin mevcut sınırlarını tanıdığını resmen ve yazılı olarak açıklamaması halinde Ermenistan;la ilişkilerini resmileştirmeyeceğini duyurmuştur. Sonraki yıllarda iyileşmeye başlayan Türk-Ermeni ilişkileri, Dağlık Karabağ;da savaş durumunun devamı, Azeri topraklarının 1/5;inin hala Ermeni işgali altında olması ve binlerce Azeri;nin topraklarından göç etmek zorunda kalması nedeniyle Türkiye;yi Ermenistan ile ilişkilerinde temkinli davranmaya itmiştir.
Sözde soykırımın tanınmasını hedefleyen girişimler, özellikle Belçika, Fransa, Avustralya, Yunanistan, Lübnan, Kanada, Rusya, ABD ve Arjantin'de yoğunlaşmış ve bu ülkelerde ardı ardına soykırım anıtları dikilmeye, söz konusu devletlerin bazılarının okullarında sözde soykırım ders olarak okutulmaya başlanmıştır.
Ermenistan;da Ter-Petrosyan yönetiminin nispeten ılımlı tutumundan sonra, Nisan 1998'de Koçaryan'ın cumhurbaşkanı olmasıyla birlikte, aşırı milliyetçi hareketler serbest bırakılmış ve Ermenistan Türkiye ile ilişkilerinde sertlik yanlısı bir politika izlemeye başlamıştır.
Bunun yanı sıra Koçaryan, yapmış olduğu resmi bir açıklamada; "soykırımı hiçbir zaman unutmayacaklarını, dünyaya bu trajediyi hatırlatmak durumunda olduklarını, soykırımın cezasız kaldığını ve uluslar arası tanıma ile kınamanın layık olduğu şekilde gerçekleşmediğini" ifade etmiş, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 53. oturumunda da bilinen iddialarını tekrarlayarak, Ermenistan'ın Türkiye ve Azerbaycan tarafından abluka altına alındığını dile getirmiştir.
Sonuç olarak; Ermenistan ve Ermenistan dışında yaşayan Ermeniler; sözde soykırım iddiaları vasıtasıyla sorunun tüm dünyada tanınmasını, soykırım olarak kabul edilmesini, bu yolla Türkiye'den tazminat ve toprak talebinde bulunulmasını amaçlamaktadırlar.
---------------------------------------
[1] Erdal Açıkses, ;Göçün Ermeni Meselesindeki Rolü Üzerine; Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri. Cilt II Yay. Haz. Şenol Kantarcı vd., Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yay., Ankara, 2003, s. 3-13.
[2] Tarih Boyunca Türk-Ermeni İlişkileri Sempozyumu Bildirileri, 13-14 Nisan 2001, http://www.belgenet.com.
[3] Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün, İnkılap Kitapevi, 3. Baskı, 1998, İstanbul, s. 221.
[4] ATASE Arşivi, BDH, Klasör No:361, E.Dosya:1030/Y.Dosya:1445, Fihrist No: 1-6 (7,8); Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri 1914-1918 Cilt 1, Genelkurmay ATASE ve Denetleme Başkanlığı Yay. Ankara, 2005, s. 147-170.
* Kaçanlara ilişkin olarak ayrıntılı belge bilgileri için bk. Başbakanlık Osmanlı Arşivleri Dahiliye Fonu; (Yabancı arşiv belge bilgileri için) Ermeniler: Sürgün ve Göç, TTK Yay. Ankara,2004, s. 89-108.
[6] Davut Kılıç, ;1915;te Tehcir Edilmeyen Ermeniler;, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri- Cilt II, Yay. Haz. Şenol Kantarcı vd., Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yay., Ankara, 2003, s. 113-120.
[7] Hollanda;nın Lahey kentindeki BM Savaş Suçları Temyiz Mahkemesi 1995 yılında Bosna-Hersek;in Srebrenitsa kentinde en az 7.000 Boşnak erkeğin öldürüldüğü katliamı 2004 yılında Soykırım olarak nitelendirmiştir.
[8] Ayrıntılı bilgi için bk. Hikmet Özdemir, Salgın Hastalıklardan Ölümler: 1914 ; 1918, TTK Yay. Ankara, 2005.
[9] Bilal Şimşir, Ermeni Meselesi:1774-2005, Bilgi Yay. 2. Baskı, 2005, Ankara, s. 200-204.
NUTUK DA ERMENİ MESELESİ
NUTUK,TA ERMENİ KONUSU .:.
Genel Durum ve Görünüş
...
Ermeni Patriği Zaven Efendi de, Mavri Mira Heyeti ile birlikte çalışıyor. Ermeni hazırlığı da tıpkı Rum hazırlığı gibi ilerliyor. (s. 2)
...
Milli kuruluşlar siyasi amaç ve hedefleri
...
Vilayet-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyetinin kuruluş amacı da (tüzüklerinin 2. maddesi), Doğu illerinde oturan bütün halkın dini ve siyasi haklarının serbestçe kullanılmasını sağlayacak meşru yollara başvurmak, bu illerdeki müslüman halkın tarihi ve milli haklarını gerektiğinde medeniyet dünyası karşısında savunmak, Doğu illerinde yapılan zulüm ve cinayetlerin sebepleri ile bunları işleyenler ve sebep olanlar hakkında tarafsız soruşturma yapılarak suçluların süratle cezalandırılmalarını istemek. Yerli halk ile azınlıklar arasındaki anlaşmazlığın giderilmesine ve eskiden olduğu gibi iyi ilişkilerin sağlamlaştırılmasına gayret etmek, savaş durumunun Doğu illerinde yarattığı yıkım ve yoksulluğa, hükümet nezdinde teşebbüslerde bulunarak elden geldiğince çare aramaktan ibaretti. (s. 3)
İstanbul.daki yönetim merkezinden verilmiş olan bu direktife uygun olarak Erzurum şubesi, Doğu illerinde Türk.ün haklarını korumakla birlikte, Ermeni göçü sırasında görülen kötü davranışlarla halkın hiçbir ilgisi bulunmadığını, Ermeni mallarının Rus istilasına kadar korunduğunu, buna karşılık müslümanlara pek gaddarca davranıldığını; hatta verilen emre aykırı olarak, göçten alıkonan bazı Ermenilerin koruyucularına karşı yaptıkları kötülükleri, güvenilir belgelerle medeniyet dünyasına duyurmaya ve Doğu illerine dikilmiş olan hırs yüklü bakışları hükümsüz bırakacak çalışmalar yapmaya karar veriyor (s. 3)
...
... Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyetinin kuruluşuna yol açan asıl sebep ve düşünce, Doğu illerinin Ermenistan.a verilmesi ihtimali oluyor. Bu ihtimalin gerçekleşmesinin de Doğu illeri nüfusunda Ermenilerin çoğunlukta gösterilmesine ve tarihi haklar bakımından onlara öncelik tanınmasına çalışanların, ilmi ve tarihi belgelerle dünya kamuoyunu aldatmayı başarmalarına ve bir de müslüman halkın Ermenileri topluca öldüren barbarlar olduğu iftirasının bir gerçekmiş gibi kabulüne bağlı olduğu düşüncesi ağır basıyor. İşte bundan dolayıdır ki, dernek, aynı gerekçeye dayanarak ve aynı yollardan yürüyerek tarihi ve milli hakları savunmaya çalışıyor. (s. 4)
...
Kışkırtmalar
Efendiler, Amasya.da görüşmelere başladığımız 20 Ekim günü, alınan bilgilerin özeti şuydu: İstanbul.da, Hürriyet ve İtilaf Partisi, Askeri Nigahban Cemiyeti ve Muhipler Cemiyeti bir blok kurdular. Bu blokla, Ali Kemal ve Sait Molla gibi kimseler, azınlıkları sürekli olarak Kuva-yı Milliye aleyhine kışkırtmaya başladılar. Rum ve Ermeni patrikleri, Kuva-yı Milliye aleyhine İtilaf Devletleri temsilcilerine başvurdular. Ermeni Patriği Zaven Efendi, Neologos gazetesinde yayınladığı bir mektupla, son Milli Mücadele hareketinden dolayı Ermenilerin göç etmekte olduklarını ilan etti. (s. 178)
...
Çürüksulu Mahmut Paşa.nın Demeci
...
Ayan üyelerinden Çürüksulu Mahmut Paşa, Bosphore gazetesi yazarlarından birine, siyasi durumumuzla ilgili bir demeç vermişti. Mahmut Paşanın o tarihlerde, Barış Hazırlıkları Komisyonu üyesi olduğunu da hatırlarsınız. Paşanın 31 Ekim 1919 tarihli Tasvir-i Efkar gazetesinde yayınlanan demecini, 17 gün sonra Sivas.ta okudum. Ermenilerin aşırı isteklerine hak vermemekle birlikte, sınırlarda bazı düzeltmelerin yapılmasına razı oluruz ifadesi dikkatimi çekti. Doğu Anadolu.da Ermenistan lehine toprak tavizlerinde bulunulacağına söz verme anlamı taşıyan bu cümlenin, Barış Komisyonu üyesi olan bir devlet adamı tarafından söylenmiş olması, gerçekten üzerinde düşünülmeye ve hayretle karşılanmaya değerdi. Bu sebeple 17 Kasım 1919 tarihinde, Çürüksulu Mahmut Paşa Hazretleri.ne yazmayı yararlı saydığım bir telgrafta, demecindeki işaret ettiğim cümleden dolayı, Doğu Anadolu halkının pek haklı olarak, son derece üzgün ve kırgın olduğunu belirttikten sonra, Erzurum ve Sivas Kongreleri.nin kararları gereğince, milletin Ermenistan.a bir karış toprak terketmeyeceğini ve hatta, eğer hükümet, böyle acı bir mecburiyete boyun eğerse, milletin kendi haklarını bizzat savunmaya kararlı olduğunu ve bunun bütün dünyaya ilan edilmiş bulunduğunu yazdım ve bu milli azim ve kararın herkesten önce, Barış Hazırlıkları Komisyonu.nun sayın üyelerince bilinmesi ve ona göre hareket edilmesi gereğini arz ettim. (s. 211)
...
Aldatıcı Söz Vermeler, Ağır İftiralar
Efendiler, İstanbul.dan gönderilen 19 Şubat 1920 tarihli yazıda, İngiliz Dışişleri Bakanlığı.ndan İstanbul.daki siyasi temsilciliğine gelen ve siyasi temsilcilik tarafından da resmen hükümete yapılan sözlü tebligatta, padişahlık başkentinin Osmanlı Devleti.nde bırakıldığı bildirilmiş; fakat bununla birlikte, Ermeni katliamının durdurulması ve Yunanlılarla bütün İtilaf Devletleri.nin kuvvetlerine karşı olan tutumumuzun değiştirilmesi istenmiş; aksi takdirde, barış şartlarının değiştirilmesinin muhtemel bulunduğu da ayrıca ifade edilmiştir denilmekte ve bazı hususlar, özellikle şikayete yol açacak en küçük olaylara bile meydan bırakılmaması tavsiye edilmekteydi.
Efendiler, bu sözlü vaadin arkasındaki anlam ve maksat ne olabilirdi? Yunanlıların, Fransızların ve daha başkalarının işgali altında bulunan vatan topraklarından başka, İstanbul.un da alınması kararlaştırılmıştı. Ancak, ileri sürülen şarta uyulursa, İstanbul.u almaktan vazgeçeriz mi, denilmek isteniyordu? Yoksa, Yunanlıların, Fransızların, İtalyanların işgalleri zaten geçicidir, İtilaf Devletleri, yalnız İstanbul.u alacaktı, fakat teklif ettikleri şarta uyarsak, onu da bırakacaklardır; anlamı mı çıkarılıyordu?
Veyahut da Efendiler, İtilaf Devletleri Kuva-yı Milliye.nin işgal bölgelerinde, işgal kuvvetlerine karşı kurduğu cepheleri bozdurmaya ve açtığı savaşları, giriştiği hareketleri durdurmaya, İstanbul Hükümetinin gücünün yetmeyeceğini çok iyi anladıklarından, Yunanlılar da dahil olmak üzere, İtilaf Devletlerine karşı yapılan saldırının önlenememiş ve aslı olmayan Ermeni katliamına son verilmemiş olduğu bahanesiyle İstanbul.u da mı işgal etmek niyetindeydiler?
Daha sonraki olaylar, bu son tahminin doğru olduğunu göstermiştir, sanırım. Ne var ki, İstanbul Hükümetinin İngiliz temsilciliğinin teklifinden böyle bir anlam çıkarmaya yanaşmamış, aksine ümide kapılmış olduğu görülüyordu.
Efendiler, yapılmış olan teklifin ne derece yersiz olduğu hususunda bir fikir verebilmek için, biz de o günlerle ilgili bazı durumları hatırlayalım. Şüphe edilmemek gerekirdi ki, Ermeni katliamı konusundaki sözler, gerçeğe uygun değildi. Aksine, güney bölgelerinde, yabancı kuvvetler tarafından silahlandırılan Ermeniler, gördükleri koruyuculuktan cüret alarak bulundukları yerlerdeki Müslümanlara saldırmakta idiler. İntikam düşüncesiyle her tarafta insafsız bir şekilde öldürme ve yok etme siyaseti gütmekte idiler. Maraş.taki feci olay bu yüzden çıkmıştı. Yabancı kuvvetleri ile birleşen Ermeniler, top ve makineli tüfeklerle Maraş gibi eski bir Müslüman şehrini yerle bir etmişlerdi. Binlerce çaresiz ve suçsuz ana ve çocukları işkenceyle öldürmüşlerdi. Tarihte bir benzeri görülmemiş olan bu vahşeti yapan Ermenilerdi. Müslümanlar yalnız namuslarını ve canlarını korumak için karşı koymuş ve kendilerini savunmuşlardı. Yirmi gün süren Maraş katliamında, Müslümanlarla birlikte şehirde kalan Amerikalıların, bu olay hakkında İstanbul.daki temsilcilerine çektikleri telgraf, bu faciayı yaratanları, yalanlanamayacak bir şekilde ortaya koymakta idi.
Adana ili içindeki Müslümanlar, tepeden tırnağa kadar silahlandırılmış olan Ermenilerin süngülerinin baskısı altında her dakika öldürülmek tehlikesi ile karşı karşıya bulunuyorlardı. Canlarının ve bağımsızlarının korunmasından başka bir şey istemeyen Müslümanlara karşı uygulanan bu zulüm ve yok etmek politikası, medeni insanlığın dikkatini çekecek ve onları insafa getirecek nitelikte iken, aksinin yapıldığını iddia ederek ondan vazgeçilmesini isteme gibi bir teklif nasıl ciddi olarak kabul edilebilirdi? (s. 260,261)
...
Doğu Cephemizde Ermenilerle Savaş Başlıyor
...
Arzu buyurursanız o günlerin doğu sınırlarımızdaki ciddi işlerine geçelim:
Yüksek heyetinizce de bilinmektedir ki, Mondros Ateşkes Anlaşması.ndan beri Ermeniler, gerek Ermenistan içinde, gerek sınıra yakın yerlerde, Türkleri toplu olarak öldürmekten bir an geri durmuyorlardı. 1920 yılının Sonbaharında Ermenilerce yapılan zulümler dayanılmaz bir kerteye geldi ve Ermenistan seferine karar verildik. 9 Haziran 1920 tarihinde, Doğu bölgesinde geçici seferberlik ilan ettik. 15nci Kolordu Komutanın Kazım Karabekir Paşa.yı Doğu Cephesi Komutanı yaptık. 1920 Haziranında, Ermeniler, Oltu.da kurulan, mahalli Türk yönetimine karşı hareketle, o bölgeyi ele geçirdiler. Dışişleri Bakanılığı.mız tarafından Ermenilere 7 Temmuz 1920.de bir ültimatom verildi. Ermeniler aynı şekilde hareketlerine devam ettiler. Sonunda, seferberlikten üç buçuk dört ay kadar sonra, Ermenilerin Kötek, Bardiz bölgelerinde toplanan kuvvetlerimize taarruzu ile savaşa başlandı.
Ermeniler, 24 Eylül 1920 sabahı Bardiz cephesinden baskın şeklinde yaptıkları genel bir taarruz ile başarıya ulaştılar. ... Ermeniler geri püskürtülüp girdikleri bölgelerden atıldılar. Ordumuz 28 Eylül sabahı ileri harekete geçti. ...
Ordu, 29 Eylülde Sarıkamış.a girdi, 30 Eylülde Göle işgal edildi. Fakat bazı sebepler ve düşüncelerle 28 Ekim 1920 tarihine kadar, bir ay, Sarıkamış-Laloğlu hattında kaldı.
...
Efendiler, savaş alanında verilecek emri bekleyen Doğu Ordumuz, 2 Ekim 1920 günü Kars üzerine harekete başladı. Düşman, direnmeksizin Kars.ı terketti. Kars 30 Ekimde tarafımızdan işgal edildi. 7 Kasım tarihinde birliklerimiz, Arpaçay.ına kadar olan bölgeyi ve Gümrü.yü ele geçirdi.
Ermeniler, 6 Kasımda ateşkes ve barış için müracaat etmişlerdir. Biz de ateşkes anlaşmasının maddelerini, Dışişleri Bakanlığı vasıtasıyla, 8 Kasımda Ermeni ordusuna bildirdik. 26 Kasımda başlayan barış görüşmeleri 2 Ocak.ta son buldu ve 2/3 Ocak gecesi Gümrü Antlaşması imzalandı. (s. 331-333)
Milli Hükümet.in Yaptığı İlk Antlaşma: Gümrü Antlaşması
Efendiler, Gümrü Antlaşması, Milli Hükümet.in yaptığı ilk antlaşmadır. Bu antlaşma ile, düşmanlarımızın hayallerinde ta Harşit vadisine kadar uzanan Türk ülkelerini kendisine bağışlamış oldukları Ermenistan, Osmanlı Devleti.nin 1877 seferiyle kaybetmiş olduğu yerleri, bize, Milli Hükümet.e terkederek aradan çıkarılmıştır. Doğudaki durumlarda önemli değişikler olması yüzünden, bu antlaşma yerine, daha sonra yapılan 16 Mart 1921 tarihli Moskova ve 13 Ekim 1921 tarihli Kars Antlaşmaları geçerli olmuştur (s. 333).
...
Türkiye.ye Yapılan Barış Teklifleri Arasında Karşılaştırma
...
Kafkas sınırı:
Sevres.de: Türk - Ermeni sınırının tayini Amerika Cumhurbaşkanı Wilson.a bırakılmıştır. Wilson, sınır olarak Karadeniz kıyısında Giresunun doğusundan başlayan, Erzincanın batı ve güneyinden, Elmalı, Bitlis ve Van Gölü.nün güneyinden geçen ve birçok noktada Birinci Dünya Savaşındaki Türk - Rus Cephesini izleyen bir hattı göstermiştir.
Mart 1921 teklifinde: Milletler Cemiyeti bir Ermeni yurdu kurulması için doğu illerinden Ermenistan.a bırakılacak toprakların tespiti için bir komisyon kuracak, Türkiye bu komisyonun kararını kabul edecek.
Lozan.da: Bu konu ortadan kaldırılmıştır. (s. 508, 509)
--------------------------------------------------------------------------------
Atatürk, Kemal; Nutuk, Yay. Haz. Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Ata. Arş. Mrk., 2000
ADB'li tarihçinin ermeni sorunu ile ilgili sözleri
Tarih: 26.03.2005 Saat: 18:47
Konu: Haber
McCarthy, Türkiye'nin özür dilememesi gerektiğini belirtti
CHP'nin davetlisi olarak Türkiye'ye gelen ABD'li tarihçi Justin McCarthy, Türklerin Ermeni soykırımı yapmadığını yineleyerek, ''Türkler soykırım yapmadığı halde yaptığını kabul edip özür dilerse, bunun arkasından tazminat ve Ermenilerin devlet kurma talebi gelecek'' dedi.
"DEVAMI VAR..."
TBMM eski senato salonunda konferans veren McCarty, Ermenilerle Türklerin 800 yıl barış içinde yaşadıklarını vurguladı. Ermenilerin Rusların kışkırtması ile ayaklandığını belirten McCarty, çok sayıda Türk'ün öldürüldüğünü söyledi.
Rusların kışkırtmaları sonucu Ermeni çeteleri kurulmasıyla iki halk arasındaki barışçı yaşamın sona ermeye başladığını bildiren Mccarthy, ''Ermeniler, Ruslar için casusluk, rehberlik yaptı. Türk halkına eziyet ettiler'' dedi.
McCarthy, Avrupa'nın, Türkiye'nin AB'ye girebilmesi için önce 'Ermeni soykırımı'nı itiraf etmesini beklediğini de belirterek, ''giriş ücreti olarak yalanı talep eden bir kuruluşa girmeniz uygun olur mu? (Babanızı katil olduğunu itiraf edersiniz girebilirsiniz) diyen bir birliğe üye olunabilir mi?'' dedi.
"Belgeler sahte ya da taraflı"
Ermeni kaynakları tarafından ortaya konulan sözde soykırım belgelerinin 'Sahte ya da taraflı' olduğunu ifade Mccarthy, ''Sadece Avrupalılar ya da Amerikalılar kandırılmış değil. Türk bilim adamları arasında da saçma kitaplar yazanlar var. Propagandayı kendine kaynak olarak seçenler propaganda üretir, tarih yazmaz'' dedi.
Mccarthy, bu konudaki Osmanlı belgelerinin ise sağlıklı olduğunu kaydederek, ''yazılanlar siyasi bilgiler değil, gizli tutulmuş iç raporlardır. Bunları yazarken yanıldıkları oldu ama yalan söylemediler, bilerek sahtekarlık yapmadılar'' diye konuştu.
Türkiye'ye öneri
Türkiye'nin bu yanlış tarihi düzeltmek için yapabileceklerine de değinen Mccarthy, ''Türkler, ataları hakkında söylenenlere karşı çıkmalılar. Bu zor bir mücadele, çünkü ön yargılar var, ancak gerçek sizin tarafınızda. Ama çok da iyimser değilim'' dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın bu konuda anlaşarak harekete geçmelerinin, gerçeklerin dünyaya anlatılması açısından büyük önem taşıdığını belirten Mccarthy, ''ben ve benim gibi düşünenler artık kendilerini yalnız hissetmiyorlar'' dedi.
Türklerin bu konudaki gerçeklerden korkmadığınıbildiğini ifade eden Mccarthy, öncelikle bu konuda yazılan bilimsel eserlerin İngilizce'ye çevrilmesi önerisinde bulundu.
McCarthy Ermeni iddialarını içeren Mavi Kitap'a ilişkin bir soruyu yanıtlarken de ''kitap bir dizi yalan'' dedi. Kitapta kişilerin rumuzlarla verildiğini, aynı kişilerin üç ayrı kişi gibi sunulduğunu bildirerek, ''gerçekliğini kanıtlamak isteyenler 'Yazanlar misyoner, yalan söylediklerini gördünüz mü?' diyorlar. Evet, sık sık yalan söylerler'' dedi.
KAYNAK : cnnturk
ERMENLERİN TÜRK KATLİAMI
Ermeni Çeteler 523 bin Türkü Katletti
Ermeniler, yıllardır sözde soykırımı iddialarıyla dünya kamuoyunu yanlarına çekmeye çalışırken, resmi belgeler, Ermeni çeteler tarafından 1910-1922 yılları arasında Anadolu'da 523 bin Türk'ün katledildiğini gösteriyor.
Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürü Doç. Dr. Yusuf Sarınay, uzun bir süredir Türkiye'ye, "tarihinizle yüzleşin" telkinleri yapıldığını belirterek, "Tarihimizle yüzleşince, kendi kayıp ve acılarımızla karşılaşıyoruz" dedi.
Ermeni soykırımı iddialarıyla ilgili olarak tarihin bir noktaya hapsedildiğini ve herkesin 1915 yılına kilitlendiğini kaydeden Sarınay, "Sorun bu tarihte başlamıyor. 1915 bir sonuçtur" dedi.
Ermeni çetelerin Anadolu'da yüz binlerce Türk'ü katlettiğini bildiren Sarınay, şunları kaydetti:
"Ermeniler bir devlet kurmak için Fransız, İngiliz ve Rusların vaat ettiği topraklarda bir çoğunluk oluşturamamış. Bu, büyük devletler tarafından da dile getirilmiş. İşte bu nedenle, çoğunluk oluşturabilmek için, belirli bölgelerde sistematik katliam yapmışlar. Katliamların özelikle Doğu Anadolu ve Çukurova'da yoğunlaşmasının nedeni, etnik temizliğe girişmiş olmalarıdır. Katliamlardan canlarını kurtaranlar da bu bölgelerden göç etmişler. Katliamların amacı, büyük Ermenistan hayalini gerçekleştirmektir."
1910-1922 yılları arasında Ermeni çetelerin yaptığı katliamların tarih ve yerleri ile katledilen Türk sayısı şöyle:
1910 Muş (10 ölü), 21 Şubat 1914 Kars-Ardahan (30 bin ölü), 1915 Van (44 ölü), 1915 Van (150 ölü), 1915 Bitlis (16 bin ölü), 1915 Muş (80 ölü), 1915 Bitlis-Hizan (113 ölü), 1915 Van (5 bin 200 ölü), Şubat 1915 Haskay (200 ölü), Şubat 1915 Dutak (3 ölü), Nisan 1915 Bitlis (29 ölü), Nisan 1915 Muradiye (10 bin ölü), Nisan 1915 Van (120 ölü), Mayıs 1915 Van (20 bin ölü), Temmuz 1915 Muş-Akçan (19 ölü), Ağustos 1915 Müküs (126 ölü), 9 Mayıs 1915 Bitlis (40 bin ölü), 9 Mayıs 1915 Bitlis (123 ölü), 15 Ocak 1916 Terme (9 ölü), 1 Nisan 1916 Van-Reşadiye (15 ölü), Mayıs 1916 Muş (500 ölü), 8 Mayıs 1916 Van-Tatvan (bin 600 ölü), 8 Mayıs 1916 Bitlis (10 bin ölü), 8 Mayıs 1916 Pasinler (2 bin ölü), 8 Mayıs 1916 Tercan (563 ölü), 11 Mayıs 1916 Van (44 bin 233 ölü), 11 Mayıs 1916 Malazgirt (20 bin ölü), 11 Mayıs 1916 Bitlis (12 ölü), 22 Mayıs 1916 Van (bin ölü), 22 Mayıs 1916 Köprüköy-Van (200 ölü), 22 Mayıs 1916 Van (15 bin ölü), 22 Mayıs 1916 Van (8 ölü), 22 Mayıs 1916 Van (8 bin ölü), 22 Mayıs 1916 Van (80 bin ölü), 22 Mayıs 1916 Van (15 bin ölü), 23 Mayıs 1916 Of (5 ölü), 23 Mayıs 1916 Trabzon (2 bin 86 ölü), 23 Mayıs 1916 Van (3 yüz ölü), 25 Mayıs 1916 Bayezid (14 bin ölü), Haziran 1916 Van-Abbasağa (14 ölü), Haziran 1916 Edremid-Vastan (15 bin ölü), 6 Haziran 1916 Şatak-Serir (45 ölü), 6 Haziran 1916 Şatak (bin 150 ölü), 7 Haziran 1916 Müküs-Serhan (121 ölü), 14 Ağustos 1916 Bitlis (311 ölü), 1919 Sarıkamış (9 ölü), 1919 Tiksin-Ağadeve (5 ölü), 1919 Nahçivan (4 bin ölü), 6 Ocak 1919 Zaruşat (86 ölü), 21 Ocak 1919 Kilis (2 ölü), 22 Ocak 1919 Antep (1 ölü), 25 Ocak 1919 Kars (9 ölü), 26 Şubat 1919 Adana-Pozantı (4 ölü), 18 Mayıs 1919 Osmaniye (1 ölü), 13 Haziran 1919 Pasinler (3 ölü), 3 Haziran 1919 Iğdır (8 ölü), Temmuz 1919 Sarıkamış (803 ölü), Temmuz 1919 Kurudere (8 ölü), Temmuz 1919 Sarıkamış (695 ölü), 4 Temmuz 1919 Akçakale (180 ölü), 5 Temmuz 1919 Kağızman (4 ölü), 7 temmuz 1919 Kars-Göle (9 ölü), 8 Temmuz 1919 Mescitli (4 ölü), 8 Temmuz 1919 Gülyantepe (10 ölü), 9 Temmuz 1919 Kağızman (6 ölü), 9 Temmuz 1919 Kurudere (8 ölü), 11 Temmuz 1919 Mescitli (20 ölü), 19 Temmuz 1919 Bulaklı (2 ölü), 19 Temmuz 1919 Pasinler (2 ölü), 24 Temmuz 1919 Kars-Kağızman (9 ölü), Ağustos 1919 Muhtelif köyler (2 bin 502 ölü), 15 Ağustos 1919 Erzurum (153 ölü), 15 Ağustos 1919 Erzurum (426 ölü), Eylül 1919 Allahüekber (3 ölü), 9 Eylül 1919 Ünye (12 ölü), 14 Eylül 1919 Sarıkamış (2 ölü), Kasım 1919 Adana (4 ölü), 11 Kasım 1919 Maraş (2 ölü), 6 Kasım 1919 Ulukışla (7 ölü), 7 Aralık 1919 Adana (4 ölü), 1920 Göle (600 ölü), 1920 Kars (3 bin 945 ölü), 1920 Haramivartan (138 ölü), 1920 Nahçivan (64 bin 408 ölü), 1920 Nahçivan (5 bin 307 ölü), Şubat 1920 Kars civarı (561 ölü), 1 Şubat 1920 Zaruşat (2 bin 150 ölü), 2 Şubat 1920 Şuregel (bin 150 ölü), 10 Şubat 1920 Çıldır (100 ölü), 28 Şubat 1920 Pozantı (40 ölü), 9 Mart 1920 Zaruşat (400 ölü), 9 Mart 1920 Zaruşat (120 ölü), 16 Mart 1920 Kağızman (720 ölü), 22 Mart 1920 Şuregel-Zaruşat (2 bin ölü), 6 Nisan 1920 Gümrü (500 ölü), 28 Nisan 1920 Kars (2 ölü), 5 Mayıs 1920 Kars (bin 774 ölü), 22 Mayıs 1920 Kars (10 ölü), 2 Temmuz 1920 Kars-Erzurum (408 ölü), 2 Temmuz 1920 Zengebasar (bin 500 ölü), 27 Temmuz 1920 Erzurum (69 ölü), Mayıs 1920 Kars-Erzurum (27 ölü), Ağustos 1920 Oltu (650 ölü), Ağustos 1920 Kars-Erzurum (18 ölü), 15 Ekim 1920 Bayburt (bin 387 ölü), 20 Ekim 1920 Göle (100 ölü), 17 Ekim 1920 Pasinler (9 bin 287 ölü), 18 Ekim 1920 Tortum (3 bin 700 ölü), 19 Ekim 1920 Erzurum (8 bin 439 ölü), 26 Ekim 1920 Kars civarı (10 bin 693), Ekim 1920 Aşkale (889 ölü), 1 Aralık 1920 Kosor (69 ölü), 3 Aralık 1920 Göle (508 ölü), 4 Aralık 1920 Kosor (122 ölü), 4 Aralık 1920 Kars-Zeytun (28 ölü), 4 Aralık 1920 Sarıkamış (bin 975 ölü), 6 Aralık 1920 Göle (194 ölü), 7 Aralık 1920 Kars-Digor (14 bin 620 ölü), 14 Aralık 1920 Sarıkamış (5 bin 337 ölü), 29 Kasım 1920 Zaruşat (bin 26 ölü), Aralık 1920 Erivan (192 ölü), 1921 Nahçivan (12 ölü), 1921 Bayburt (580 ölü), 1921 Arpaçay (148 ölü), 1921 Karakilise (6 bin ölü), 1921 Karakilise ( 6 bin ölü), Şubat 1921 Zenibasar (18 ölü), 21 Kasım 1921 Pasinler (53 ölü), 21 Kasım 1921 Erzurum (bin 215 ölü), 1918 Hınıs (870 ölü), 1918 Tercan (580 ölü), Mart 1922 Maraş (4 ölü).
AYIN AĞIDI:HAÇİN AĞIDI
AYIN YORUMU:ANADOLUDA ERMENİ MEZALİMİ
Bir Avşar Ağıdı
Bugün adı Saimbeyli olan
Adanın ilçesini Kurtuluşta Ermeni ve Fransızlar İşgal eder.Orada yapılan zulmü
Bir Avşar kadını ağıda döker.Bu ağıdın bir bölümünü sizlere sunuyoruz.Sonra Hain işbirlikçiler bu ağıtçı anayıda şehit eder.
Boğçasında çıkan bu ağıdı 1922 yılında Mustafa Kemal paşaya okurlar ve Paşa göz yaşını tutamaz.İşte her olay Mustafa Kemal paşa ve Kurtuluşu sağlayan dedelerimizin Bu vatanı kolay kazanmadıklarını anlatır.Bazen ağıt olur Avşar anada,Bazen Marş olur Mehmetcik te.
Baş ucumda geziyorlar
İfademi yazıyorlar
Ayan olsun Tufan Beyim
Sağ adamı yüzüyorlar
Haçına da geldi paşa
Sarığın doladı daşa
Bir saatçık mühlet verin
Yaşa Tufan Beyim yaşa
Yağ kazanını kurdular
Çocukları kaynattılar
Gün görmeyen hanımları
Süngü ile oynattılar
Genco Çavuşu yüzdüler
Özne gibi öğe öğe
Başkatibi öldürdüler
Değnek ile döğe döğe
ULU ÖNDER KEMAL PAŞA
VATAN SİZE MİNNETTARDIR.
VİDEO
ERMENİLERİN HAÇİN CİVARINDA BAZI MÜSLÜMANLARI YOLLARDA KATLEDEREK KADINLARA SALDIRMIŞLARDIR.
Ermenilerin Haçin civarındaki köylerde Müslüman ahâliden bazılarını yollarda katledilip, kadınları kocalarının yanlarından zorla dağa kaldırdıkları; Fransız askeri elbisesi giymiş Ermenilerin Anteb'e giden üç köylüyü feci bir şekilde katledip, Mağara nahiyesinde de yanlarında bulundurdukları Müslüman kadınların hemen hepsinin namuslarına saldırıda bulundukları ve İslamların elindeki silahlar daha önce Ermeniler tarafından toplanmış olduğundan her zaman Ermenilerin taarruzlarına maruz kaldıkları ancak bu saldırılara karşı Maraş ve Elbistan Müslümanlarının kendini korumaya kararlı olarak her fedakarlığa hazır bulundukları.
Armenians killed some Muslim wayfarers in the
vicinity of Haçin and attacked women.
Armenians killed on the roads some muslim wayfarers from villages in the vicinity of Haçin and kidnapped accompanying wives; Armenians dressed in french uniforms killed savagely three villagers while on their way going to Aintab; in the township of Magara they assaulted and raped almost all of the muslim abducted women; previously disarmed by Armenians, muslims have been always exposed to their attacks, but muslims living in Maraş and Elbistan had decided with determation to make all sacrifices in order to get ready and be prepared for self-defense.
9 R. 1338 (1. I. 1920)
|