Þu Mübarek Günde Küsmek Olur Mu?*Uzat Ellerini Bayramlaþalým.*Tanrý Selamýný Kesmek Olur Mu?*Uzat Ellerini Bayramlaþalým.

MERHABA
YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ
KIRŞEHİR
KARINCALI KÖYÜNE HOŞ GELDİNİZ
1-Karıncalı'nın Tarihi
2-Köy Anıları-Yağmur Duası
3-Köyden bakýþ
4-Karıncalı Sülaleler
5-Kurtuluşta Karıncalı
6-Kırşehir ve Köyümüz
7-Karıncalı Meslek Mensupları
8-TEVFİK YILMAZ
"Sazımız-Sözümüz"

9-Köy Yemekleri
10-Kırşehir Tarihi
11-Kırşehir Ozanları
12-Kırşehir Halk Kültürü
13-Kýrþehir ve Dünya
14-Kýrþehir Ünlüleri
15-İstiklalden İstikbale Kırşehir
16-Kırşehir Turizmİ
17-Neþet ERTAÞ
18-Kırşehir Kültürü
19-Kırşehir Haritası
20-Bektaþilik
21-Ahilik
22-Aşık Paşa
23-Atatürk Köþesi
24-Atatürk ve Dünya
25-Atatürk Kýrþehir'de
26-Türk Gençliği 10.Yıl Nutku
27-Bilgi Dağarcığı
28-Topraksız Alkan ın Şiirleri
29-Türkü Şiir ezgi Ağıt Harmanı
30-Serbest Kürsü-Aşık İsmail -Karıncalı Manileri-Misafir Eserleri
31-Deyimler ve Maniler
32-Tarım ve Hayvancılık
33-Yurt Dışındaki Karıncalılar ve Konsolosluk Adresleri
34-VATANA CAN VERENLER
35-Ay Yıldızlı Al Bayrak
36-İstiklal Marşı
37-KIRŞEHİR SEMAHI ve SAKLAMA ODASI
38-Ermenistan/Türkiye ilişkileri
39-Kıbrıs KKTC.
40-Ana Vatan Türkiye
41-TÜRK DÜNYASI
42-Linkler
43-DUYURU-ÖLÜM İLANLARI-ETKİNLİK HABERLERİ GÜNLÜK AYLIK DÜNYADA ZİYARETCİ SAYISI
44-Hayatın İçinden*ANILAR
45-AB-TÜRKİYE İLİŞKİLERİ
46-KONUK ESERLERİ
MİSAFİR ARAŞTIRMACILARIN KÜLTÜR VE
ARAŞTIRMA MAKALELERİ
48*İNTERNET HABER*GAZETE OKU*RADYO DİNLE*TELEVİZYON SEYRET*
49-KONUK DEFTERİ

22-Aşık Paşa


AŞIK PAŞA

**************************************************************************************
Aşık Paşa.nın Orhan Gazi devrinin büyüklerinden olduğu, Ahmet Aşık.ın şu mısralarından anlaşılmaktadır.

Ne geyse yakışır Orhan Gazi,
Aşıkpaşa zamanında idi gazi.

Aşık Paşa, Süleyman Türkmani gibi devrin zahiri ve batınî ilminde olgunluğa ermiş bir kişiden feyz ve ışık alarak yetişti. Latifi.nin dediği gibi; O kibar meşayihin zenginlerindendi. Şahane itibar ve değeri, padişahane kudret ve gücü vardı.

Aşık Paşa.nın yaşadığı devirde Fars dili, ilim ve şairler arasında çok yaygın olarak kullanılmakta iken, Garipname isimli eserini Türkçe olarak yazmış, Türk ve Tacik dillerini gaflet uykusundan uyandırmak için şu siiri yazmıştır:

Türk diline kimse bakmaz idi,
Türklere her giz gönül akmaz idi.
Türk dahi bilmez idi el dilleri,
İnce yolu ol ulu menzilleri.

Türk dilinde yeni manalar bulalar,
Türk, Tacik cümle yoldaş olalar,
Yol içinde birbirini yermiye
Dile bakıp manayi her görmiye.

Aşık Paşa XIV. Asrın, Türk dili için çalışan ve Türk dili edebiyatının gelişmesine değerli hizmette bulunan en mühim şahsiyetlerden biridir.



Aşık Paşa, XIII. Asır Anadolu.sunun eski nüfuzlu bir ailesine mensuptur. Bu aile Anadolu.ya Horasan.dan gelmiştir. Böylelikle Azeri Türkçesi.nin Hasan Oğlu.su, Anadolu edebiyatının Hoca Dehhani.si, Yunus Emre.si gibi, Anadolu.da Türk dili edebiyatının kurucularından biri olan Aşık paşa.nın da Horasanlı bir Türk ailesine mensup oluşu dikkate değer bir husustur.



Aşık Paşa.nın bugün bilinen en eski atası Baba İlyas İbni Aliyyül Horasani.dir. Baba İlyas, Amasya.da yerleşmiş büyük bir şeyh.dir. ki müridlerine Babai denir. (Bir rivayete göre Anadolu.da meşhur Babai isyanını çıkararak Selçuk Devleti.ni çok güç durumlara düşüren Baba İshak da, Baba İlyas.ın bir mürididir.)



Yine rivayete göre Baba İlyas,ın dört oğlu vardır. Bunlardan biri Baba Muhlis.dir. Baba Muhlis.in Konya.da altı ay kadar padişahlık yaptıktan sonra bu sultanlığı Karaman Oğulları.na bıraktığı, yine bu asra ait söylentiler arasındadır. Şekaayık Tercümesi.ne göre (S.22) Baba Muhlis bu sultanlığı babasının müridleri arasında bulunan Nûre Sûfi.ye bırakmıştır ki bu zat, Karaman Oğulları ailesinin kurucusudur.



Eski kaynaklar, Baba Muhlis.i Muhlis Paşa üvanıyla da anmaktadırlar. İşte Aşık Paşa, Konya saltanatından feragat ettiği söylenen bu Muhlis Paşa.nın oğludur.



Her halde Aşık Paşa.nın Orta Anadolu.da zengin ve nüfuzlu bir aileye (bir şeyh ailesine) mensup olduğu, onun seceresi için söylenen en doğru bilgidir.



Aşık Paşa.nın asıl ismi Ali.dir. Şiirlerinde ve eserlerinde Aşık adını mahlas olarak kullanmıştır. 1272 de rivayete göre Kırşehir.de doğmuştur. Fakat doğduğu yer hakkında verilen bilgiler kat.i ve inandırıcı değildir.



Paşa; kuvvetli bir ihtimale göre yine Kırşehir.de iyi bir tahsil görerek yetişmiştir. (61) Aşık Paşa.nın yaşadığı tarihlerde Kırşehir, Anadolu.nun kültür iktisat ve medeniyet merkezlerinden biriydi. Devrin en güzel mimarı eserleriyle süslenmiştir. Büyük binalar, çeşitli medeni imkanları olan bu şehrin aynı tarihlerde fikir ve edebiyat sahasında da ileri durumda olduğu aşikardır.



Şeyh Ahmed Gülşehirin bu şehirde yetişmesi yine bu şehirde daha birçok zaviyeler bulunması, Aşık Paşa.nın fikir ve edebi terbiyesini nasıl bir muhitten aldığı veya nasıl bir çevrede geliştirdiği hakkında kafi bilgi vermektedir.



Ayrıca bu tekkeler çevresinde toplanan ve bu şöhretli şeyhlere mürid olan Türk halkının da milli benliklerine bilhassa milli dilleri Türkçeye bağlılıkları, Kırşehir şeyhlerini hatta idealist birer Türkçeci yapacak kadar tesirli olmuştur.

Aşık Paşa.nın babası Muhlis Paşa hakkında geniş bilgi yoktur. Selçuklu isyanı sırasında 6 ay kadar Konya tahtında oturduğu yazılmaktadır. Muhlis Paşa.nın Eskişehir.e giderek Ertuğrul Gazi ile görüştüğü, büyük iltifat gördüğü, bu görüşmede Osman Beyin.de bulunduğu, torunu Ahmet Aşık.ı Aşık Paşazade Tarihi adlı kitabında yazılıdır. Osman Bey.in kaynatası Şeyh Edebali, Kırşehir ahilerinin büyüklerindendir. .




Aynı tarihlerde Kırşehir.in en mühim müesseselerinden biri, bizzat Aşık Paşa Zaviyesi.dir. Halka halk diliyle ve Yunus tarzı bir söyleyişle hitap eden Aşık Paşa.nın tekkesi çevresinde büyük kalabalık toplanmıştır.



Çeşitli tarikatların birbirleriyle az çok rekabet halinde bulundukları bu çevrede Aşık paşa büyük tesir uyandırmıştır. Aşık Paşa ailesi, oğlu Elvan Çelebi ve Şeyh Süleyman isimli diğer bir oğlunun torunu tanınmış tarihçi aşık paşa-zade (Derviş Ahmed Aşık) gibi mühim edebi simalar yetiştirmeğe devam etmiştir. (62) aynı aile Aşık Paşa vakıflarının kurucusu olarak Kırşehir de ve Kırşehir tarihinde uzun zaman yaşamış ve bu ailenin Amasya ve Çorum çevrelerinde yaşayan kolları olmuştur.



Aşık Paşa.nın Kırşehir dışında; tepeler üstündeki eski bir mezarlıkta mimari değeri büyük bir türbesi vardır. Anadolu.da Türk türbe mimarisinin ilk ve en milli çizgileriyle işlenmiş yani böyle bir mimarinin XIV. Asırdaki devamı suretiyle meydana getirilmiş bu türbe yakın zamanlara kadar halkın mukaddes tanıdığı bir ziyaret makamı olmuştur.



Aşık Paşa.nın Anadolu.daki geniş ve devamlı şöhreti şairliğinin kudretinden ziyade şeyhliği sofiliği dolayısıyledir. Tasavvuf inanışının türlü sosyal ve tarihi buhranlar arasında gelişerek çok sayıda ve çeşitli teşekküller kurduğu XIII. Asır gibi bir buhran asrında yetişen Aşık Paşanın kuvvetli bir tasavvuf terbiyesine sahip bulunması tabii bir hadisedir. Mevlana gibi Sultan Veled gibi Hacı Bektaş , Veli, Yunus Emre, Ahi Evren, Şeyh Süleyman gibi büyük ve tanınmış Anadolu sofileriyle çağdaş bir sima olan ve bilhassa şöhretli ve hareketli bir sofi ailesine mensup bulunan Aşık Paşanın fikri ve derûni terbiyesi üzerinde çağının ve ailesinin derin tesiri vardır.



Ayrıca iyi tahsil gören; Arabi, Farisi gibi, devrinin en üstün ilim ve sanat lisanlarından başka İbranice ve Ermenice de bildiği anlaşılan Aşık Paşa, Şarkın inanış hayatını iyi biliyor; Türk sofileri kadar, büyük İran mutasavvıflarını da yakından tanıyordu. O kadar ki Garibname isimli eserinin adını bile İran mutasavvıfı Sena.i.nin aynı isimdeki eserinden almıştı.



Tasavvuf inanışlarını sünni inanışlarla birleştirmeğe çalışan ve çevresindekilere bu yolda telkinler yaptığı anlaşılan bu şairin, Farisi gibi, tasavvuf düşünüşlerini söylemek için son derece işlenmiş bir sanat dilini bir tarafa koyarak, eserlerini Türk dili ile yazması bir tesadüf değildir.



Bunun ilk mühim sebebi Gülşehri ve Aşık Paşa.dan önce Mevlana Celaleddin Rumi.ye Sultan Veled.e nihayet Yunus Emre.ye Türkçe şiirler söylemek lüzumunu hissettiren tarihi ve sosyal zaruretlerdir. Aynı Türkçenin bu çağlardaki Orta Anadolu halkının ana lisanı oluşu ve kalabalık Türkmen boylarının kendi dillerine ehemmiyet verdirecek ölçüdeki milli ve kudretli varlıklarıdır.



Türkçeliği Aşık Paşa her şeyden önce XIII. Asır sonu ve XIV. Asır başı Anadolu’sunda halk yığınlarına sûfiliği tanıtan ve onlara, Allaha varma heyecanları veren bir Türk panteistidir. Fakat bu şair eserlerini meydana koyarken Türkçeyi halka hitap için kullanmakla beraber bu dile layık olduğu kıymeti vermiş milli dile bilerek hizmet yoluyla milli vazife görmüştür. Aşık Paşa’nın Türkçeciliği yalnız asrının sade Türkçesiyle eserler yazmaktan ibaret kalmamıştır. Bu şair tıpkı Gülşehri gibi Türkçe yazmanın şuuruna ermiş, Türkçeye değer vermekteki isabet ve ehemmiyeti bilhassa belirtmiştir. Paşa Garibname adlı eserinde bu eseri bilhassa Türk dili ile yazdığını söylerken:



Kamu dilde var idi zabt ü usül

Bunlara düşmüş idi cümle akül

Türk diline kimsene bakmaz idi

Türklere hergiz gönül akmaz idi

Türk dahi bilmez idi bu dilleri

İnce yolu ol ulu menzilleri



Gibi mısralar sıralamak lüzumunu duymuştur. Arabi ve Farisi gibi o asırlardaki en büyük dünya dillerinin tedvin edilmiş olmaları dolayısıyla eser yazanların hep bu dilleri seçtiklerini söyleyen Paşa bunun yanında Türkçeye hiç kıymet verilmemiş olmasından şikayetçidir. Bir milletin dilini öğrenmenin o millete karşı gönül yakınlığı uyandırdığına da dikkat ve nüfuz eden paşa edebiyatta Türkçe kullanmayışın, Türklerin de sevilmesine mani olduğunu belirtir. Paşa.ya göre bunda o kadar ileri gidilmiştir ki Türkler dahi kendi dillerini bilmemek; Türkçe ile ne ince ve ne yüce eserler verilebileceğini akıl edememek durumuna düşmüşlerdir.



Böylelikle Aşık Paşa sebebi ne olursa olsun, eserlerini Türk dili ile vermek ve bunu bilerek ve severek yapmak suretiyle asrının Türkçecileri arasında şerefli bir yer almıştır.



Bununla beraber Aşık Paşa Türk dilini kullanırken büyük sanat gösterememiş mısralarına gereken ahengi verememiştir. Esasen Aşık Paşa şair ve sanatkar olmak bakımından kuvvetli bir şahsiyet değildir. Hayalleri dar söyleyişi lirik vasıflardan mahrumdur. Tamamiyle didatik mahiyeyetteki eserlerinin çekici tarafı inanmış ve samimi bir insanın oldukça geniş bir kültürle birleştirerek ifade ettiği mevzuların ehemmiyetindedir.



Manzumelerinde aruz.un yer yer tatlı bir çetrefillikle kullanılışı onun eserlerine başlangıç devri yazıları olmak bakımından hususi bir sevimlilik vermiştir.



Eserleri

1. 1. Garibname Aşık paşa.nın öteden beri en tanınmış eseri Garibname.dir. Garibname 12.000 beyit tutarında, ahlaki, tasavvufi, büyük ve didaktik bir mesnevi.dir.



Eserin başında Farsça mensur bir mukaddime vardır. Bundan sonra kainatın yaratılışından bahseden bir bölüm; Hz Muhammed için na.at ve diğer islam büyükleri için kasideler ihtiva eden bir ön kısım kitapta uzunca bir yer tutar.



Asıl eser 10 bab,a ayrılmıştır. Her bab da ayrıca 10 destan halinde yazılmıştır:



Birinci bab,da Allah gibi bir olan mevzular; ikinci bab,da dünya ve ahiret yer ve gökten ve can gibi iki olan şeyler anlatılmıştır. Üçüncü bab,da mazihal ve istikbal gibi üç olanlar; dördüncü bab.da ateş hava, su ve toprak gibi dört olan varlıklar sıralanır. Beşinci bab.da beş his, beş ibadet gibi, sayısı beş olanlar söylenir. Dünyanın 6 günde yaradılışından; yedi kat göklerden sekiz cennet.den dokuz nefis den 10 sayısının kamil aded oluşundan bahseden diğer bölümler de böylece sayıları altı, yedi, sekiz, dokuz ve on olan şeylerden bahseder. Prof. Fuad Köprülü Garibname.nin adeta hendesi bir intizama malik olduğundan söyleyerek bu eserin güzel bir tarifini yapmıştır.



Garibname.de tasavvuf edebiyatı eserlerinden en çok Mesnevi.nin tesiri vardır. Ancak Garibname.de hikayeler yine hendesi bir intizamla tertip edilmiş ve Mesnevi.deki birbiri içine girmiş tahkiye tarzından uzak kalınmıştır. Garibname.nin başta Türkiye kütüphaneleri olmak üzere, birçok Doğu ve batı kütüphanelerinde çok sayıda yazma nüshaları vardır.



Şiirleri

Aşık Paşa.nın Yunus emre tarzında söylenmiş şiirleri (ilahileri, gazelleri) vardır. Bunlar, aruz.un heceye yakın vezinleriyle ve bazan da hece ile tertiplenmiştir. Bir çokları musammat tarzında (ortalarından kaafiyeli) mısralarla söylenen bu gazellerin, bestelenerek terennüm edilebilmek için klasik halk ilahilerini andırdığı görülür. Bu gazellerin bir kısmı mısra başları aynı harflerle başlayan en eski Türk şiirinin alliterasyonlarını andırır tertipte söylenmiştir. Aşağıya mısralarını ortadan bölerek, dörtlükler halinde yazdığımız ilahi bunun bir örneğidir:



Devlet daki sensün bana

Devran daki sensün bana

Değdi bana senden bu aşk

Döndü yüzüm senden yana



Devletlü başun tacısın

Dervişlerün mi racısın

Dün gün canum muhtacısın

Dindür seni sevmek bana



Doldum senün fikrün ile

Dirliklerüm şükrün ile

Dilüm senün zikrün ile

Dek durmasun önden sona



Dermanda bu Aşık canı

Diler göre her dem seni

Dolınma iy devlet güni

Didaruni göster bana



Aşık Paşa.nın Garibname.sine nisbetle daha canlı mısralar taşıyan bu tarz şiirleri de, ve sanat bakımından yeter derecede kuvvetli sayılamıyacak manzumelerdir. Herhalde hece.de Yunus Emre.nin aruz.da Hoca Dehhani.nin ve Gülşehri.nin yetiştiği bu devirde Aşık Paşa.nın şiirlerindeki bu yetersizliği, şairin sanatkarlık derecesinde aramak doğrudur. Bununla beraber yazmalarda Aşık Paşa adına kayıtlı bu şiirlerin hangilerinin ne dereceye kadar bu şaire ait olduğu tamamiyle belli değildir. Meşhur bir sofi olması dolayısıyle o çağlara ait bazı şiirlerin Aşık Paşa.nın sanılması ve bunun aksine olarak Aşık Paşa.ya ait bazı şiirlerin de eski kaynaklarda başkaları adına kayıtlı bulunması mümkün ve muhtemeldir.



Başka Eserleri

Aşık Paşa.nın şiirlerinden ve Garibname.den başka manzum ve mensur, bazı küçük eserleri daha vardır. Edebi kıymet bakımından fazla değer taşımayan bu eserlerden Fakrname, Vasf-i Hal, Hikaye ve Kimya Risalesi ile yine Aşık Paşa.ya atfedilen iki risale daha Agah Sırrı Levend tarafından tedkik ve neşrolunmuştur. (64) Bunlardan Vasf-ı Hal Manzumesi, Garibname.nin üçüncü bab.ın da mazi, hal ve istikbal.den bahseden bölümün bir tekrarı çehresindedir. Bütün bu Mesnevi ve risalelerin de Paşa tarafından yazılmış olmaları kadar, Paşa.ya atfedilmiş olmaları ihtimali de vardır.



Haz. Ömer YILMAZ


asik_pasa_turbesi.jpg

KIRŞEHİR AŞIK PAŞA TÜRBESİ

Kırşehir'in Kuzeyinde Ankara - Kayseri yolu üzerinde, eski mezarlığın ortasında bulunmaktadır. 14 yy. İlk yarısında Eradna (Ertena) döneminde Aşık Paşanın yeğeni Alaaddin Ali Şahin vezir olduğu dönemde, amcası adına bu türbeyi, yaptırdığı nakledilmektedir.
Türbenin kare planlı, kubbe ile örtülü olan ve Aşık Paşanın sandukasının bulunduğu kısmın önünde birde sivri tonozlu dikdörtgen planlı bir giriş kısmı bulunmaktadır. Türbenin portali mermerden olup, ince bir işçilik göstermektedir.
Portal ve duvarlarda ayrılmalar mevcud olup, üst örtüden ve duvarlardan aldığı nem nedeniyle onarıma ihtiyacı vardır.

KIRŞEHİR AŞIK PAŞA TÜRBESİ

Kırşehir'in Kuzeyinde Ankara - Kayseri yolu üzerinde, eski mezarlığın ortasında bulunmaktadır. 14 yy. İlk yarısında Eradna (Ertena) döneminde Aşık Paşanın yeğeni Alaaddin Ali Şahin vezir olduğu dönemde, amcası adına bu türbeyi, yaptırdığı nakledilmektedir.
Türbenin kare planlı, kubbe ile örtülü olan ve Aşık Paşanın sandukasının bulunduğu kısmın önünde birde sivri tonozlu dikdörtgen planlı bir giriş kısmı bulunmaktadır. Türbenin portali mermerden olup, ince bir işçilik göstermektedir.
Portal ve duvarlarda ayrılmalar mevcud olup, üst örtüden ve duvarlardan aldığı nem nedeniyle onarıma ihtiyacı vardır.



asik_pasa_anit.jpg

Hayatı

1272-1333 yılları arasında yaşamış, Kırşehir'de doğmuş ve Kırşehir'de ölmüştür. Cengiz'in ordularından kaçarak Horasan'dan Anadolu'ya gelerek, Kırşehir'e yerleşen ünlü mutasavvıf Baba İlyas' in torunudur.

Âşık Paşa'nın babası da din ulularından sayılan Muhlis Paşa'dır. Âşık Paşa'nın asıl adı Ali'dir. Âşık Paşa Türk ulusçuluğunun bilincinde, Türkçenin önemli, zengin bir dil olduğuna inanmış ve bu uğurda çalışmıştır.

Âşık Paşa, din uluları yetiştiren bir aileden gelmiş olduğu için, aldığı ailesel eğitimin, görgünün, geleneğin doğal sonucu olarak mutasavvıf bir ozan olmuştur. Tasavvufun Anadolu'da yayılması için çalışmıştır.

Âşık Paşa hece ölçüsünün yanı sıra aruz ölçüsünü de kullanmıştır. Ama tasavvufu savunan şiirlerinin büyük çoğunluğunu hece ölçüsüyle, Türkçeye özen göstererek yazmış.

Âşık Paşa'nın en ünlü yapıtı "Garip-nâme"dir. 1329 yılında yazılmıştır. Âşık Paşa bu yapıtında, Anadolu Türklerine tasavvufu öğretmek amacını gütmüştür. Aruz ölçüsüyle yazılmıştır. On iki bin beyitlik bir eserdir. Yapıtın öğreticilik yanı ağır bastığı için, bir sanat yapıtı olmaktan çok bir öğretici 'yapıt olarak değerlendirilmelidir. Ayrıca Garip-nâme'nin, Süleyman Çelebi'nin Mevlid'ini etkilediğini de belirtmek gerekir.

Aşık Paşa'nın şiirlerinde Yunus Emre'nin etkileri açık olarak görülür.

Âşık Paşa'nın, Fakr-nâme, Vasf-ı Hal, Hikâye ve Kimya Risalesi adlı eserleri de bulunmaktadır

Aşık Paşa

2/2

Her kim bana ağyar ise
Hak Tanrı yar olsun ona
Her kancaru varır ise
Bağ u bahar olsun ona

Bana ağu sunan kişi
Şehd ü şeker olsun işi
Kolay gele müşkül işi
Eli erer olsun ona

Acı dirliğim isteyen
Tatlı dirilsin dünyada
Kim ölümüm ister ise
Bin yıl ömür olsun ona

Her kim diler ben har olam
Düşman elinde zar olam
Dostlar şad u düşmanı
Dost maşuk yar olsun ona

Ardımca taşlar atanı
Hak tahta ağdırsın onu
Önüme kuyu kazanı
Güller nisan olsun ona

Her kim diler ise benim
Gözlerinden hicap gitsin
Ol dıstumdan ayrıldığım
Dizar ıyan olsun ona

Bu Muhlis oğlu Paşa'nın
Güldüğün istemeyenin
Ağladığım isteyenin
Gözüm pınar olsun ona


Aşık Paşa ( 06.09.1271)- (30.09.1372)

Türbesindeki kitabeye göre, 1271 yılında doğmuş, 1373te ölmüştür. Asıl adı Ali.dir. Eşinin adı Hacı Hatun olduğu, Elvan, Selman (Süleyman), Hasan Can, Kızılca adlarında oğulları, Melek adında kızı olduğu belgelerden anlaşılmaktadır.

Aşık Paşa.nın babası Muhlis Paşa hakkında geniş bilgi yoktur. Selçuklu isyanı sırasında 6 ay kadar Konya tahtında oturduğu yazılmaktadır. Muhlis Paşa.nın Eskişehir.e giderek Ertuğrul Gazi ile görüştüğü, büyük iltifat gördüğü, bu görüşmede Osman Beyin.de bulunduğu, torunu Ahmet Aşık.ı Aşık Paşazade Tarihi adlı kitabında yazılıdır. Osman Bey.in kaynatası Şeyh Edebali, Kırşehir ahilerinin büyüklerindendir. .

Aşık Paşa.nın Orhan Gazi devrinin büyüklerinden olduğu, Ahmet Aşık.ın şu mısralarından anlaşılmaktadır.

Ne geyse yakışır Orhan Gazi,
Aşıkpaşa zamanında idi gazi.

Aşık Paşa, Süieyman Türkmani gibi devrin zahiri ve batınî ilminde olgunluğa ermiş bir kişiden feyz ve ışık alarak yetişti. Latifi.nin dediği gibi; O kibar meşayihin zenginledindendi. Şahane itibar ve değeri, padişahane kudret ve gücü vardı.
Aşık Paşa.nın yaşadığı devirde Fars dili, ilim ve şairler arasında çok yaygın olarak kullanılmakta iken, Garipname isimli eserini Türkçe olarak yazmış, Türk ve Tacik dillerini gaflet uykusundan uyandırmak için şu süri yazmıştır:

Türk diline kimse bakmaz idi,
Türklere her giz gönül akmaz idi.
Türk dahi bilmez idi el dilleri,
İnce yolu ol ulu menzilleri.

Türk dilinde yeni manalar bulalar,
Türk, Tacik cümle yoldaş olalar,
Yol içinde birbirini yermiye
Dile bakıp manayi her görmiye.

Aşık Paşâ.nın Garipname isimli eseri 12.000 beyittir. Türkçe yazılmıştır. Aşık Paşa 3 Kasım 1333.de vefat etmiştir. Türbesi şehre hakim bir tepedir.




yasaravci@karincalikoyu40.com

Bana ulaþmak için yukarýdaki e-mail adresini kullanýn