ELİNİ, SOFRANI, KAPINI AÇIK TUT.
GÖZÜNÜ, DİLİNİ, BELİNİ BAĞLI TUT
AHİ EVRAN I VELİ
AHİ EVRAN I VELİ KIRŞEHİRLİ YOL GÖSTERİCİ
BİLGE KİŞİ
Ahiler, bacılar, kardeşler
********************************************************************************************
Ahi kelimesi Arapça kardeşim kelimesinden mi gelir yoksa Asya Türkçesindeki ;akıdan (cömert ve eli açık) mı gelir bilmiyoruz ama bu teşkilat paylaşma üzerine kurulur ve eli açıklık esastır. Ahilik, 13. yüzyılda Anadolu esnaf ve sanatkârını bir arada tutar. Güçsüze omuz verir, gençlere sahip çıkar ama yerine göre kural da koyar, denetim sağlar.
Ahiler öncelikle mert, doğru, yardımsever, kısacası ;insan; olmak zorundadırlar ve mesleklerinde de zirveyi hedef alırlar. Malazgirt Zaferini müteakiben Anadolu;ya giren Müslüman Türkler, Türkistan;da süregelen faydalı ilkelerini de beraberlerinde getirirler. Buna göre birbirlerinin hatalarını affedip, ayıplarını örtmeli, husûmet ve düşmanlığı bitirmelidirler. Ahiler musibete uğrayanlara (düşmanı bile olsa) sevinmez, herkesin yardımına koşmayı vazife sayarlar.
Kökü Orta Asya;da...
Hele Fahreddin Razi, Ahmed Yesevi ve Şihabüddin Sühreverdi gibi büyük âlimlerden ders alan Ahi Evran (1171-1262) Kayseri;ye yerleşince teşkilat büyük bir ivme kazanır. Mütevazı tezgâhında debbağlık yapıp, elinin emeği ile geçinen Ahi Evran, Türkistan;dan gelen esnaf teşekküllerini bir çatı altında toplar. Fütüvvetnamelerden faydalanarak teşkilatın esaslarını (bir nevi yönetmeliğini) yazar ki elbette İslâm ahlâkını esas alırlar. Bu arada hanımı (hocası Evhadüddin Kirmani;nin kızıdır) Fatma Bacı da kadınları yetiştirip ;Baciyan; grubunu kurar.
Şehirli Türkler...
O yıllarda Anadolu;da sanat ve ticaret Rumlarla Ermeniler;den sorulur. Türkler sayıca çoktur ama dağ başlarında çobanlık yaptıkları için kasabalarda Hıristiyanlar öne çıkar. İşte Ahilik teşkilatı sayesinde Türkler ;piyasada biz de varız; der, değişik sektörlerde söz sahibi olurlar. Günü çalışarak geçiren ahiler geceleri zaviyelerde toplanır eğitim faaliyetlerinde bulunurlar.
Ahiler memleket müdafaasına bigane kalmaz, gazalara katılırlar. Dünya haritasını alt üst eden Moğollara mevzi olurlar. Bu çapulcuların önünden kaçıp gelen müminlere kucak açarlar.
Moğollar, zorlu bir muharebeden sonra Kayseri;yi de (1243) ele geçirir, binlerce ahiyi kırarlar. Büyük veli Ahi Evran da Kırşehir;de sarı benizli katillere karşı çıkar işte bu hengamede şehit olur ama talebeleri mücadeleyi bırakmazlar.
Kısaca sulhta muallim, muharebede asker olan ahiler, sıkılan ve bunalan insanlara maddi ve manevi yardımda bulunurlar. Osmanlı Devletinin kuruluşuna kadar Anadolu'yu, dini ve milli birlik içinde tutmayı başarırlar.
Ahiyan ve Baciyan teşkilatları Söğüt civarında tertemiz bir devlet kurulunca gider Osman Bey;in emrine girerler, uçlara yerleşip zaviyeler açar, yöreye parça bölük gelen Türkmenleri terbiye ederler. Zaten Osmanlılar zamanın kıymetini bildikleri, disiplinli bir hayat sürdükleri, istişare ettikleri ve adaletle hükmettikleri için aşiretten devlete yürürler...
Ahi Murad...
Orhan Gazi ve Murad-ı Hüdavendigar kendilerini ahilerden sayarken, vezirleri Alaeddin ve Çandarlı Kara Halil de ahidirler. Ahiler hem âlim, kadı olarak ilim sahasında, hem de vali, komutan olarak idari ve askeri alanda hizmet verirler. Daima devletin yanında olan ahiler, Bursa;yı ;Düzmece Mustafa;nın hücumundan korur, Ankara;yı Sultan Murad;a teslim ederler. İşte bu yüzden 1. Murad Han kendisinden ;Ahi Murad; diye bahseder...
KÜLTÜR
Kırşehir, işlek yollar üzerinde bulunması nedeniyle çeşitli kültür ve uygarlıkların etkisi altına girmiştir. Yerleşme tarihi ilk tunç çağına kadar uzanan Kırşehir, Hitit, Frig, Pers, Yunan, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı uygarlıklarının izlerini taşımaktadır. O yıllardaki kültür izleri, günümüz özellikleriyle kaynaşmış olarak biçimlenmeye başlamıştır. Teşkilatlanma fikrini esnaflar arasında yaymaya çalışan Ahi Evran;ın Ahilik ve Hacı Bektaş-ı Veli;nin Bektaşilik akımları, Türk Kültürünü uzun yıllar etkilemiştir.
AHİ EVRAN VE AHİLİK
YUNUS EMRE
İlim ilim bilmektir, İlim kendini bilmektir
Sen kendini bilmezsin ya nice okumaktır
Okumaktan mana ne? Kişi Hakk'ı bilmektir.
Çün okudun, bilmezsin, ha bir kuru emektir
Yaşamı hakkında çok çeşitli rivayetler bulunan büyük mutasavvıf Yunus Emre;ye tarihe mal olmuş kişiliği nedeniyle bütün Türk alemi sahip çıkmaktadır. Bugün yurdumuzda 13, Azerbaycan sınırları içinde de 3 olmak üzere 16 mezarı olduğu rivayet edilen büyük mutasavvıf, büyük ozan Yunus Emre'nin anılan mezarlarından biriside Aksaray sınırlarındaki Kırşehir;e bağlı Ulu pınar Kasabasının Ziyarettepe mevkiindedir. Buradaki türbede Aksaray ve Kırşehir Valiliklerince her yılın Eylül ayında ortak anma törenleri düzenlenmektedir.
Yunus Emre Türbesi: Kırşehir;e bağlı Ulupınar Kasabası içindedir. 13. Yüzyıl yapısı olan oldukça harap bir şekilde zamanımıza ulaşan yapı yıkılarak, bu günkü türbe yapılmıştır. Türbe sarp kayalıklar üzerinde anıtsal bir görünüme sahiptir. Dört ayak üzerine, kare biçimli kümbet ile örtülüdür. Yunus Emre Milli Parkı içerisinde yer almaktadır. Türbe Yunus Emre;nin Kırşehir;de yaşadığını ve öldüğünü kanıtlaması açısından büyük öneme sahiptir.
Ayrıca geçtiğimiz yıllarda Kırşehir girişine Kırşehir Belediyesince yapılan ;Dost Bahçe; isimli park içerisine konulan ve aynı dönemde Kırşehir;de yaşamış olan Türk Tarihinin önemli simaları Yunus Emre, Ahi Evran ve Hacı Bektaş-ı Veli hazretlerinin bir arada tasvir edildiği ;Erenler Anıtı; da görülmeye değerdir.
HACI BEKTAŞ-I VELİ VE BEKTAŞİLİK
AHİ EVRANI VELİ İLE HACI BEKTAŞ-I VELİ;NİNBULUŞMALARI
13. YüzyılAnadolu;sunun Buram Buram Türk-İslam Kültürü Kokan Maneviİlimizde, Kırşehir;de İkamet Eden Ahi Evran-I Veli, BirgünHacı Bektaş-I Veli İle Görüşmek, Halleşmek Diledi. SulucakKarahöyük (Hacıbektaş;E Doğru Yola Çıktı. Ahi EvranPadişah;ın Bu Hali Hünkâr;a Malum Oldu.
Hünkâr HacıBektaş-ı Veli de Müritlerine:
;Ahi EvranSultanımız Bizi Ziyaret Etmeyi Düşünür, Varıp Onu Karşılayalım; Der Ve Yola Düşer.
O Zamanlar Gülşehri/Kırşehiri;ninYakınında Bir Tepe Vardı, Oradan Kırşehri Görünürdü İkiGönül Sultanı O Tepenin Üstünde Buluşup Kucaklaştırlar.
Sohbet SırasındaAhi Evran-I Veli:
;Hünkarım, NeOlurdu Burada Bir Pınar, Birde Gölgelik Ağaç Olsaydı, PınardaAbdest Alıp Su İçseydik, Ağaç Da Gölgelik Etseydi. ;Der.
Hünkar HacıBektaş-I Veli Eliyle Bir Yeri Eşer Ve Arı Duru Bir Su Çıkarır;Ahi Evran Sultan;ın Elindeki Kavak Ağacından Kesilmiş SopayıAlır Ve Bir Yeri Kazıp Diker, Diktiği Kuru Dal Bir Anda YeşerirVe Yapraklanır. Bu Keramet İkliminde İki Gönül SultanıSohbet Edip Halleşirler.Bu Buluşmalar Defalarca Tekrarlanır.İşte Bu İki Kutbun, İki Gönüllerinin Buluşmalarının GerçekleştiğiTepe, Kırşehir;de;Dost Bahçe;nin Kurulduğu BuTepedir.
Hacı Bektaş-ıVeli;denÖğütler
Ayağa KalkacaksanHimet İçin Kalk
Dinine Dizinledeğil,Kalbinle Bağlan
Doğruluk Dost Kapısıdır
Asıl Kör, Nankördür
İnsan Oğlunun EnBüyük Düşmanları;
Yalancılık, BoğazınaDüşkünlük, Mal Ve Mevki Hırsı, Koğucluk,
Gıybet,Edepsizlik, Hıyanet Ve Hakkı İnkardır.
AHİ TEŞKİLATI'NIN KURUCUSU:
Ahi Evran: (1171-1261)
Ahilik Teşkilatı'nın kurucusu Ahi Evran Azerbaycan'ın Hoy kasabasında doğmuştur. Hoy kasabası günümüzde Türkiye'nin doğu sınırından 60 km uzaklıkta ve Sultan Tuğrul zamanindan beri' Türkler’in yerleştiği bir bölgedir
Ahi Evran'ın asıl adı Nasir üd-din EbüI-Hakäyik Mahmud El Hoy olarak kayıtlara geçmiştir.Herkesin korkup kaçtığı evran denen büyük bir yılanın onu görünce sakinleşmesi ve itâat etmesi dolayısıyla "Evran" diye anılmıştır.
Ahi Evran ilk eğitimini' Azerbaycan'da doğum yeri olan Hoy'da aldıktan sonra Maveraünnehir ve Horasan’a giderek orada ünlü alimlerden Fahr-u-d-din Razi'nin derslerini takip etmistir. Bir Eş’arı kelamcısı olan Raziden (1149-1209) Hükema Felsefesini ve Kuran-ı Kerim tefsirlerini öğrenmiştir.
Ahi Evran gençliğinde Ahmed Yesevi'den ilk tasavvuf terbiyesi aldıktan sonra 0 zamanın ünlü tasavvuf alimlerinin buluşma yeri olan Bağdat'a gitmeye karar verir. Önce niyetlendiği Hac farızasını yerine getirir. Sonra dönüş yolunda kayınpederi olan Evha' düd-Dini Kirman ile tanışır. Büyük üstad sayesinde halife NäsirLi'Dinillah ile tanıştırılan Ahi Evran, Halife'nin kurduğu Fütüvvet Teşkilatı'na girer. Ahi Evran Bağdat'ta iken, Fütüvvet Teşkilatı'nın ileri gelenleri ile tanışarak onlardan yararlanmıstır. Araştırmacı Mikail Bayram ,,Tasavvufi Düşüncesinin Esasları" adli kitabında ve diğer kaynaklarda Ahi Evran'in çok yönlü bir ilım ve fikir adam olduğu kaydedilmektedir. Ahi Evran'ın yazmış olduğu kitaplar da bunu bizlere göstermektedir.
Ahi Evran Tefsir, Hadis, Keläm, Fıkıh ve Tasavvufi kitaplar yazmıştır. Ayrıca felsefe, tıp ve kimya sahalarında da bilgi sahibi olan çok yönlü bir ilimadamı ve filozoftur. İbn-i Sina ve Fahreddin-i Räzi'nin eserlerini Farsça'ya çevirmiştir.
Selçuklu Sultanı Gıyaseddin-i Keyhüsrev zamanında, kayınpederi Evhadudin ile Anadolu'ya gelen Ahi Evran Konya'da Sultan'a yazdıği Letaif-i Giyasiye adli kitabini sunar. Kitabin 1. cildi felsefe, 2. cildi ahläk vesiyaset, 3. cildi fıkıh(İslam Hukuku), 4. cildi dua ve ibadet hakkındadır. İbn-i Sina hayranı olan hükümdar kendisine sunulan kitapları beğenmekle kalmaz, ayni zamanda Ahi Evran'a büyük ilgi de gösterir. 1205 yılında Kayseri'ye gelen Ahi Evran burada bir deri atölyesi kurar. Kayseri'de devletin desteği ile debbağları ve diğer sanatkärları da içine alan büyük bir sanayi sitesinin kurulmasına öncü olur. Her sanat dalının biraraya toplandiğı bu siteler Selçuklu Sultan Aleaddin Keykubat zamanında diğer şehirlerde de kurulmaya başlanır.
Sultan Aleaddin Keykubat'ın Ahi Birlikleri'ni himaye etmesi ile Anadolu'nun birçok yerinde bu birlikler süratle kurulmaya başlanır. Bu dönem Anadolu Selçuklu Devletı'nın iktisaden en parlak dönemi olmuştur. Sultan Aleaddin'in oğlu tarafından öldürülmesinden sonra Ahiler bu duruma tavir alırlar. Ahi Evran'ı çekemeyenler onunla yeni hükümdarın arasını açarlar. Aleaddin Keykubat zamanında Konya'da medreselerde ders veren Ahi Evran bu sebepten dolayi Konya'dan ayrılarak, Denizli'ye gider. Oradayken konya'ya çağrılan Ahi Evran Konya'dan Kırşehir'e gelerek Ahi Birlikleri'nin teşkilatlandırılmasına hız verir.
Kırşehir'e eşi Fatma Ana ile yerlesen Ahi Evran eşinin kurduğu Anadolu Kadınlar Birliği (Baciyan-i Rum) Teşkilatı'nı desteklemiş bununla birlikte Ahi Teskilatı'nın (Ahiyan-i Rum) büyümesi ve gelişmesi için çaba sarfetmiştir. Anadolu kadınlar Birliğı de Ahiler'in Kadınlar kolu olarak yetim, kimsesiz genç kızları himayesine almiş, onların eğitimlerinden ev-bark sahibi olmalarına kadar her türlü yardımı yapmıştır. Bunun dışında ihtiyar kadınların bakımı genç kızların evlendirilmesi gibi birtakim sosyal yardımlarda bulunmuştur. Ayrıca maddi sikintida olanlara da yardım etmiştir. Ahi Zaviyesine gelen konuklarina hizmette bulunup eşlerine yardımcı olmuşlardır. ,,İşine, Aşına, Eşine sahip ol" sözü bu teskilatın ana prensibi olmustur.
Anadolu Kadınlar Birliği dünyada kurulan ilk kadınlar teşkilatıdır.
Ahi Evran kendi mesleği olan Debbağlık dalından başka 32 çeşit esnaf ve sanatkärin lideri olmuştur. Ahi Evran'in Anadolu'da kurduğu Ahilik Teşkilati'nin asıl amaci ilim ve bilgiyi insanlığın hizmetine sunmaktır. Türkler Anado!u'ya yerleşirken dönemin bilimadamları, pozitif ilimlerin gündelik hayatta kullanılabilmesini ve insanlarında bundan faydalandırılmasını öngörmektedir.
İlmin tekniğe uygulanmasına örnek olarak; Cizreli İsmail B. Rezzaz isimili bilimadamının kitabında birçok otomatik makinanın projelerinin çizildiği ve tariflerinin yapıldığı hatta bazı projelerinin uygulandığı bilinmektedir. Bu makina ve robotlara örnek olarak: Su saati, otomatik musluk, el yıkama ve abdest alma esnasında kendiliğinden su döken makina, kendi kendine müzik çalan makina, otomatik su tulumbaları, su fiskırtan fiskiyeler, şifreli anahtarlar, değişik hareket yapan robotlar görmekteyiz. Teknolojinin üretime tatbikatının i1k örnekleri olan bu buluşlara Ahi Evran önem vermekte idi.
Ahi Evran'ın Selçuklu Sultanı II. Izzettin Keykavus'a sunduğu Letaif-i Hikmet adlı kitap, sultanlara ve yöneticilere nasihat verici ve ,,Siyasetname" türü bir eserdir. Bu eserde halkın ihtiyaçları belirlenmekte, bu ihtiyaçların karşilanması, istihdamın, kaliteli bol ve ucuz üretimin arttirilmasi sırasında çıkabilecek sorunlara karşi tedbirlerin neler olması gerektiği şöyIe anlatılmaktadır.
Allah insanı medeni tabiatlı yaratmıştır: Bunun açıklaması şudur, Allah insanları yemek, içmek, giymek, evlenmek, mesken edinmek gibi çok şeylere muhtaç olarak yaratmıştır. Hiç kimse kendi başına bu ihtiyaçarı karşılayamaz. Bu yüzden demircilik, marangozlük, dericilik gibi çeşitli mesleklen yürütmek için çok insan gerekli olduğu gibi, bu meslek dallarının gerektiği alet ve edavat, imal etmek için de bir çok insan gücüne ihtiyaç vardır. Bu yüzden toplumun ihtiyaç duyduğu ürünlerin üretimi için gerekli olan bütün sanat kollarının yaşatılması şarttır. Bununla da kalmayıp, insanların sonradan doğacak ihtiyaçlarını karşılamak için yeni sanat dallarının meydana getirilmesi gerekmektedir.
0 halde toplumun büyük bir kesiminin sanata yönlendirilmesi ve her birinin beli bir sanat dalıyla meşgul olması gerekir ki toplumun ihtiyaci görülsün. Ahi Evran'in kurduğu Ahilik Teşkilatının eğitim anlayışı bu temel görüşe dayanmaktadır. Devlete düşen görev bu görüşe destek vererek halkın eğitilmesine ve yönlendirilmesine yardımcı olmaktır. Ahi Evran eserinde belirttiği eğitim ve öğretim konusundaki tüm önerilerini kendisi Ahi birliklerinde uygulamıştır. Ahi Evran'ın teknik öğretim ve ahläka yönelik eserleri yıllarca Ahi Birlikleri'nde kitap olarak okutulmuştur.
Ahi Evran, Letaif- Giyasiye, Letaif-i Hikmet'ten başka Vaziyet, Ruh'un Bekäsı, Tıp ve Ibn-i Sinadan tercüme kitabı dahil olmak üzere yirmiye yakın eser bırakmıştır.
Ahi Evran hayatı boyunca ilimle ve eğitimle uğraşmış ,,Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi ahirete çalış". Hadis-i şerifini kendisine ilke edinmiştir. Birlik üyelerine devamlı olarak çalışmayı önermiştir. Üretimin ancak çalışarak sağlanacağını bilen Ahi Evran insanların ihtiyaçlarını gidermenin de bir Tanrı buyruğu olduğuna inanmaktadır. Bu bakımdan çalışmak, insanları mutlu etmek ibadet etmek kadar önemlidir.
Osmanlı Devleti'nin kurulmasında da önemli rol oynayan Ahi Evran Cevat Hakkı Tarım’ın deyişiyle ,,Doksan üç yıl yaşayan, akla yär, nefse düşman olan bu faziletli er kişi, tekkesine kapanmiş dünyadan elini etegini çekmiş münzevi bir sofu ve softa değildi. 0 hayatını kazanmak için diyar diyar dolaşmiş her sanat ve zanaata başvurmuş öğrendiklerini de insanoğluna öğretmek için uğraşmıştır."
|
|
|
Ahilik Haftası - Ekimin 2. pazartesi ile başlayan hafta
Cumhuriyetimizin kuruluşunun asra yaklaştığı, Osmanlı devletinin kuruluşunun yedi yüz ve Türklerin Anadolu'yu yurt edinmelerinin bininci yıl dönümünü kutladığımız bu yıllar bize Türk tarihinin en önemli kurumu olan Ahiliği hatırlatmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti 75 yıl önce Osmanlı'dan devir aldığı yönetimi, Osmanlı da 700 yıl önce Anadolu Selçuklu devletinden almıştı. Anadolu Selçuklu devleti de Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun bir parçası olarak bu topraklarda yaklaşık bin yıl önce kurulmuştu. Görüldüğü üzere 1000 yıldır Türkler Anadolu toprakları üzerinde yaşamaktadır.
Türklerin tarihi aslında bin yıl ile sınırlı değildir. Bilinen en eski insanlık tarihine kadar uzanır. Oğuz Hanlığı, Uygur devleti, Göktürk devleti, Hun devleti M.Ö. 4000 yıldan beri, devletini ve kültürünü yaşatmaktadır. Dünyamızda bu süre içerisinde birçok devletler kurulmuş, kültürler yaşamış, bunlardan birçoğu yıkılmış ve kaybolmuşlardır. Türklerin altı binyıldır tarih sahnesinde oluşunun önemli bir sebebi kültür değerlerini korumalarından ileri gelir. Bu kültür değerlerinin özü Ahilik Kültürü biçimine dönüştüğü XI. yüzyıldan sonra yeni bir anlayışla devam eder.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, bu konu üzerinde hassasiyetle durmuş ve Ahilik Vakfının tertip ettiği bir Şed Kuşanma töreninde Ahilikle ilgili veciz bir konuşma yapmıştır. Bu konuşmasında, "...Bin seneye yakın bir zamandır Anadolu kıtasının sahipleriyiz. Bir büyük medeniyetimizin olduğunu bu medeniyetin birbirinden güzel, birbirini tesiri altında bırakmış hazinelerinin bulunduğunu biliyoruz. Öyle olmasa zaten bu kadar uzun süre bu kıtaya hâkim olunamazdı..." demiştir.
Tarih boyunca Türkler daima iyiyi güzeli aramışlar ve bulduklarında da tereddüt etmeden almışlardır. Türklerin İslamiyet.e geçmeden önceki kültür değerleri bile bugün birçok ülkede görülememektedir. Tarihi araştırmalarda o dönemde insan haklarına saygı, kadının toplumdaki saygın yeri, misafirperverlik, bir tehlikeye karşı birlik oluşturmak, dayanışma, yardımlaşma gibi birçok insani değerlerin bugünkü tabiri ile evrensel değerlerin mevcut olduğunu görüyoruz.
Türkler bu değerler ile mücehhez olarak çağın en yüksek medeniyetini kurmuşlardır. Dünyada pek çok dinler, inançlar ile karşılaşan Türkler bazılarını denemişler fakat kendilerine en uygun gelen İslam dinini kabul etmişlerdir. Bu dini seçerken hiçbir zorlama, hiçbir baskı yapılmamış kendi istekleri ile bu yüce dine geçmişlerdir.
Ahilik tüm bu değerleri kaynaştıran ve hayata geçirilmesini sağlayan bir yeniliktir. Türklerin "Rönesans.ıdır.
Ahilik anlayışı, toplumda yaşayan fertleri birbirine yaklaştırmak ve aralarında dayanışma kurulmasını sağlamaktır.
Bir toplumda birlik ve dayanışmayı sağlayan en önemli unsur müşterek değerlerin korunması ile mümkündür. Türklerin Anadolu'da bin yıldan beri varlığını sürdürmelerindeki sır Ahilik anlayışı içerisinde bu değerlere saygı göstermeleridir.
Bu anlayışa göre din, dil, ırk farkı gözetmeksizin herkese eşit muamele yapılmıştır. Bir toplumda sosyal tabakalaşma olabilir. Kimi zengin, kimi fakir olabilir; fakat ikisi arasındaki fark fazla olmamalıdır. Ahilik zenginliğe karşı değildir. Çalışmak ve üretmek, alın teri ile kazanmak Ahilikte bir ahlak kuralıdır. Bunun için herkesin mutlaka bir mesleği ve işi olmalıdır. Ahilik, halkın sırtından geçinenlere, bir köşeye çekilip miskin miskin oturanlara karşıdır.
Ahilikte iş ve meslek ahlakı, kabul edilmesi mecburi kurallar haline gelmiştir. Kendinden önce başkalarını düşünmek ve kollamak, hak ettiğinden fazlasını istememek, kanaat ve tevazu ölçüleri içerisinde "hırs" ve "tama"dan uzaklaşmak, kendi yeteneğine uygun bir işle meşgul olmak, sanatını mutlaka bir 3 üstaddan öğrenmek ve birliğin, beraberliğin korunması için dayanışma içerisinde bulunmak ahiliğin mutlaka uyulması şart olan ahlak kaideleridir. Bu kaideler, Ahileri tekke ve türbelerde çöreklenerek, el açıp halkın kutsal duygularını sömürerek onların sırtından bedava geçinen asalak zümrelerden ayıran farklardır. Ahiler yeniliğe açık insanlar olup, halka sanat, meslek ve genel bilgiler öğretmek için var güçleriyle çalışırlar.
Bu bakımdan Ahiliğin eğitimcilere ışık tutacak önemli özellikleri vardır. Ahilik sisteminde, işyerinde çalışanlar ile çalıştıranlar arasında pek fark olmadığı gibi aralarında baba-oğul ilişkileri vardır. İşyeri aynı zamanda sanatın ve ahlakın öğretildiği bir okuldur. Burada üretilen mal, belli bir ihtiyacı karşılayacak şekilde kusursuz ve tam olarak üretilir. Emeğin karşılığı çalışanının alın teri kurumadan ödenir. İşyerlerinde çalışan ve çalıştıranlar dayanışma içerisindedir. Bu uygulama emek ve sermaye'nin barışık olduğu bir model oluşturur.
Günümüzde toplam kalite, müşteri beklentileri, tüketici korunması, standart üretim gibi kavramların önemi yeni yeni anlaşılmaya başlanmıştır. Bugün kaliteli üretim için başvurulan ve Toplam Kalite Yönetimi dediğimiz tedbirlerle tüketicinin daha ucuz, daha kaliteli mal alma imkânı doğmuştur. Ahilik sisteminde bir malın üretimden tüketicinin eline geçene kadar üretimin her safhası bütün çalışanların sorumluluğu altındadır. Çıraklar, kalfalar ve ustalar hep birlikte malın kalitesinden sorumludur. Ayrıca oto kontrol sistemi ile malın kalitesi sürekli denetlenir. Bugün de toplam kalite yönetimi kapsamında kalitede mükemmellik, verimlilik, hatasız üretim, kalite güvenliği, ülke ve uluslararası standartlara uyum, ISO 9001, tüketiciye cevap verme hattı, tüketici tatmini gibi konular henüz yeni yeni işyerlerinde gündeme gelmeye başlamıştır. Üretime katılan her kademedeki personelin eğitimi, işletme içi tüm personelden faydalanma, tam kapasite çalışma gibi tedbirler yanında işyerinde her türlü üretim ve hizmetlerden işyeri çalışanları sorumlu 4 tutulmaktadır.
Ahilik düşüncesinin kurduğu Ahi Birlikleri'ni batıdaki ve doğudaki benzer teşkilatlardan ayıran özellik, din adamlarının da devlet adamlarının da Ahiler üzerinde herhangi bir etkisinin olmayışıdır. Bunun sonucu olarak Ahilik sivil toplum kuruluşlarının en eski bir modelidir. Ahiler, daima toplum yararına hizmet yapmışlardır.
Bugün görülen bazı sivil toplum kuruluşları gibi halkı bölmemişler, halka ve topluma zararlı faaliyetlerde bulunarak, yalnız kendi üyelerinin menfaatini korumamışlardır. Bugün sivil toplum kavramı, demokrasinin vazgeçilmez bir unsuru olarak kabul edilmekte ve resmi otoritenin karşıtı bir örgütlenme olarak algılanmaktadır. Devlete karşı gelmek, devletin kurumlarını tahrip edenlerden yana gözükmek, sırf demokrat gözükmek için bu kurumlara destek vermek Ahiliğe ters düşer.
Devlet olmaz ise sivil toplum kuruluşunun da olamayacağını bilmemek en büyük cehalettir. Sivil toplum kuruluşlarının görevi halkın ihtiyacı ve mutluluğu için devletle beraber devlete yol gösterici olmaktır. Ahilerin kendi üyeleri ile devlet ve toplumdaki fertler arasındaki ilişkilerde daima "demokratik ve laik" anlayış hâkim olmuştur. Ahiler seçmede, seçilmede ve idarede tamamen demokratik bir sistem içinde yaşarlardı. Keyfilik, şahsi ihtiras ve emellere kesinlikle yer verilmezdi. Teşkilatın hak ve adalet ölçülerine riayet ederek toplumda saygın bir yer kazandıkları ve topluma hizmette kusur etmedikleri, devletle halk arasındaki koordinasyonu sağladıkları için, Ahi başkanı devlet başkanının ayağına gitmemiş, devlet başkanı Ahinin ayağına gelmiştir.
Fransa'da, otoriter yapıyı yumuşatmak ve yönetimle vatandaş arasındaki ilişkileri iyileştirmek üzere on beş yıl önce kurulan "Ombudsmanlık" kurumu Avrupa Birliği anlaşmasında ele alınmıştır. Topluluk üyesi ülke vatandaşlarının yeni sisteme entegrasyonunda otorite ile halk arasında doğacak anlaşmazlıklarda arabulucu rolü oynamak, ortaklık kurumları arasında güven ilişkilerini güçlendirmek, ayrıca vatandaşın şikâyetlerini 5 kabul ederek ortaklık kurumlarının demokratik işlemesini sağlamak amacı ile "Avrupa Ombudsmanı" kurulmuştur.
Bu kurum aslında 1809 yılında yöneticiler ve yargıçlar hakkında yasal soruşturma yapmak üzere İsveç'te kurulan Ombudsmanlık kurumunun bir devamıdır. Dünyamızda yaklaşık yüz yıl önce kurulan ve Avrupa Birliği'ne örnek bir kurum olarak yaşatılan, bizim de belki her şeyde olduğu gibi kötü bir taktikçilikle Avrupa'da var diye hemen bu senenin başında ithal ettiğimiz bu kurumun daha orijinalinin yeni yüz yıl önceki Ahilik sisteminde mevcut olduğunu bilmiyoruz.
Almanya'nın kalkınmasında, Sanayi üretim birliklerinin önemli rolü olduğu, bu birliklerin eğitim ve teknik eğitime büyük önem vermelerinden, araştırmalarla elde edilen buluşların üretime uygulanmasından, bankaların bütün kaynakların sanayi emrine verilmesi ve devletin, yönetici yüksek memurlarının bu birlikleri desteklemesi sayesinde Ortaçağ geriliğinden kurtularak kısa zamanda büyük ve zengin bir ülke haline geldiği bilinmektedir. Benzer uygulama Osmanlı'daki Ahi Üretim Birlikleri'ndeki eğitim sistemine, orta sandıklarını sanayi emrinde kredi kuruluşu olarak hizmet verilmesine benzemektedir. Nitekim Almanya'ya Sanayi Birliklerini tetkik için giden bir heyetimizin Alman kalkınmasının sırrının ne olduğuna dair sorusuna bir yetkilinin cevabı "Siz buraya boşuna gelmişsiniz. Eğer dört yüz yıl önceki Osmanlı'daki Ahi Üretim Birliklerini incelemiş olsaydınız, bizim nasıl kalkındığımızı öğrenirdiniz." olmuştur.
Gazeteci Yazar Hasan Pulur'un 21.08.1992 tarihinde Olaylar ve İnsanlar köşesinde "Almanların mesleki eğitim sistemlerine yüzyıl önce, Osmanlı'daki Ahilik sistemini örnek aldıklarını" yazmıştır. Japon sanayileşmesi, vazife şuur'u ve iş ahlakının samurayların geleneksel değerleri ve Konfüçyüs.ün felsefesine dayandırılması sonucu elde edilen başarılarla gerçekleşmiştir.
Japon Sanayi Birlikleri, Alman Sanayi Grupları Birlikleri'nin sistemini alarak kendi gelenekleri ile birleştirmek suretiyle kalkınmışlardır. Aynen Alman Sanayi Birlikleri'nde 6 olduğu gibi gençleri sıkı bir iş disiplini ve güçlü bir ahlak eğitim vererek yetiştirmişlerdir.
Japonya'da işçi işveren arasındaki münasebetler aynı ailenin iki ferdi arasındaki münasebete benzer. Birbirine saygılı ve dayanışma içerisindedirler. İşyerinde tam dürüstlük, ahlaklılık ve özveri ile çalışmak her Japon gencinin ideali olmuştur. Ülkesi için çalışmayı her şeyin üstünde gören bu zihniyet Japon kalkınmasının en önemli dinamiği olmuştur. Bu bilgiler ışığında Japonların kalkınmasında, Ahiliğin temel kaidelerini oluşturan benzer değerler etkili olmuştur diyebiliriz.
Ülkemizde yeni yeni kurumsallaşan Rekabet Kurulu, Patent Enstitüsü, Kosgeb, Reklâm Kurulu yanında Ticaret ve Sanayi Odaları, İşçi ve İşveren Sendikaları, Kooperatifler, Esnaf Odaları, Belediye, Bağ-Kur gibi sosyal hizmet veren kurumlar Ahilik sisteminden günümüze yansıyan kuruluşlardır.
2000'li yılları yaşadığımız şu günlerde, Ahiliğin ahlak ve çalışmaya ait prensipleri kısaca Ahilik felsefesi, dünyamızda ilerleyen toplumların modeli olacaktır. Bu görüş bir kehanet değildir. Bugün nasıl ki kalkınmış birçok ülkede Ahilik prensiplerinin izlerini görüyorsak, yarın da ilerlemiş toplumların yükselmesinde Ahilik ilkelerinin, önemli rol oynadığı görülecektir
|
|
|