Yoldan giden yolcu kardeş,
Ben kimlere olam sırdaş?
Kırşehir'de Hacı Bektaş,
Mevlam şu taşa can versin!
TÜRK KÜLTÜRÜ VE HACI BEKTAŞI VELİ
VİDEO
GÖRDÜM SEYRELEDİM HACI BEKTAŞ'I
EFSANE OZAN NEŞET ERTAŞ (KONSER)
Linkdir dinliyebilirsiniz.
İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.
Düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu.
Eline, beline, diline sahip ol.
Murada ermek sabır iledir.
Araştırma açık bir sınavdır.
Nebiler, Veliler insanlığa tanrının bir hediyesidir.
Düşmanınızın dahi insan olduğunu unutmayınız.
Hiç bir milleti ve insanı ayıplamayınız.
Nefsine ağır geleni kimseye tatbik etme.
İnsanın cemali sözünün güzelliğidir.
Marifet ehlinin ilk makamı edeptir.
Arifler hem arıdır, hem arıtıcı.
Her ne ararsan kendinde ara.
Bir olalım, iri olalım, diri olalım
Gitme giden gitme sual sorayim
Ya bu dünya neyin üstünde durur
Vallahi billahi ben onu gördüm
Dünya Sari Öküz'ün üstünde durur
Gitme giden gitme bir dahi soram
Ya bu öküz neyin üstünde durur
Vallahi billahi ben onu gördüm
Öküz de bir salin üstünde durur
Gitme giden gitme bir dahi soram
Ya bu sal da neyin üstünde durur
Vallahi billahi ben onu gördüm
Sal da bir baligin üstünde durur
Gitme giden gitme bir dahi soram
Ya bu balik neyin üstünde durur
Vallahi billahi ben onu gördüm
Balik da deryanin üstünde durur
Gitme giden gitme bir dahi soram
Ya bu derya neyin üstünde durur
Vallahi billahi ben onu gördüm
Derya da ikrarin üstünde durur
Gitme giden gitme bir dahi soram
Ya bu ikrar neyin üstünde durur
PIR SULTAN'im der ki ben onu gördüm
Ikrar da imanin üstünde durur
BEKTAŞİLİK AHİLİK VE KIZILIRMAK KIVRIMINDAKİ TÜRKMENLER
Ahilik ve Bektaşiliğin merkezi Kırşehir,
*******************************************************************************************************
Bir zamanlar güllerin mis gibi koktuğu, bülbüllerin şakıdığı bir kentmiş Kırşehir. Söylenceye göre, kent kurulurken binaların harcında bol bol gül suyu kullanılmış. Adı da Gülşehri'ymiş doğal olarak. Burada yetişen güllerin eşi benzeri yokmuş. Zamanla ne gül kalmış ne bülbül... Uçsuz bucaksız kırın ortasında yükselen bu koca kente bu kez de Kırşehir ismini uygun görmüşler. Kırşehir, Ahiliğin ve Bektaşiliğin merkezi olmuş. Ahi Evranı Veli (1171-1261) burada yaşamış ve Ahilik felsefesinin temellerini burada atmış. İlk Türkçecilerden Aşık Paşa (1271-1373), burada doğmuş ve yaşamış (Aşık Paşa'nın yaşadığı devirde Fars dili çok yaygın olarak kullanılmakta iken o, Garipnâme isimli eserini Türkçe olarak yazmış). Sulucakara Höyük'te yaşayan Hacı Bektaş-ı Veli ile halk aşığı Yunus Emre Kırşehir'i mesken tutmuş. Son yıllarını Kaman'da geçiren ünlü halk ozanı Dadaloğlu'nun mezarı da burada
Şeh Edebali ninde çıkış yerinin Kırşehir olduğu bilinir ve yazılır.O dönemde köylüler Hacı Bektaşi Veliye Esnaf Ahi Evrene Alp erenler Şeyh Edebaliye kadınlarında balım sultana bağlı olduğu kayıt altına alınmıştır.
Kırşehir bir kültür şehridir.
İbrahim sani
Hacı bektaşı veli annesi hatem sultan
hocası ahmedi yasevi
hz alinin ücüncü oğlundan muhammet hanifi
ahmedi yasevide muhammet hanifinin torunu
|
ANADOLU'NUN MİLLÎ MANEVÎ FATİHİ HACl BEKTAŞ VELİ
-Cafer KILINÇ-
"Cafer Kılınç Ankara'nın Çubuk ilçesinde esnaflık yapan bir halk adamıdır. Daha önce iki konuşmasını yayınladığımız sayın Kılızıç'ın bu yazısında İslâmı ve Hacı Bektaş Velî;yi değerlendirişi halkımızın külütrel zenginliği ve sağ duyusunu göstermesi bakımından çok önemlidir. Çünkü Cafer Kılınç ilkokuldan başka bir eğitim görmemiş tamamen halk arasında yaşayan sözlü gelenekle yetişmiştir. Onunu bu yazısı da bir bakıma halkımızın yüksek irfanının ve dinî konulara bakışının bir göstergesidir."
Mîlâdî 571 yılında Mekke'de doğan büyük İslâm Peygamberi Hz. Muhammet, cahiliye çağını kapatıp, kâinata rahmet ve medeniyet çağını getirmiştir. 622 yılına kadar Mekke'de kalan Hz. Muhammet, İslâmiyet'i yaymak için müşriklerle, onların anlayacağı dilden güzellikle ikna edici bir tarzda konuşmuştur. İslâm'ı şiddetle değil, sevgi ve hoşgörü ile tebliğ etmiştir. Mekke'de müşriklerin baskı ve zulmüne tahammül edemeyen Hz. Muhammet Medine'de daha çok İslâm taraftan olduğunu duyunca kendisine inanan ashabıyla beraber 622 yılında Mekke'den Medine'ye bir gece göç eyledi. Uzun bir yolculuktan sonra Medine'ye kavuşan Hz. Muhammet'i Medine halkı sevgi gözyaşları ile tefler çalarak karşıladı. Medine'de büyük bir İslâm taraftan oluşturan İslâm Peygamberi İslâmı, Arap topluluklarına serbestçe tebliğ ediyor, akın akın halk Müslümanlığı kabul ediyordu. Hz. Muhammet sağlığında Bedir, Hendek ve Uhud savaşlarına katıldı ve İslâm ordusu hep galip geldi, İslâmiyet kuvvetlendi. Hz. Muhammet Veda Haccı'nda tüm kainata seslendi. "Ey nas! Ey insanoğlu!" dedi. İnsanları birbirinden üstünlük derecelerine göre ayırmadı. Ahir zaman Nebisi ile şereflendiği için Veda Hutbesi kainata rahmetti. "Size iki emanet bırakıyorum, birisi Ehl-i beyt'imdir, birisi Kur'an-ı Azimü'ş-şândır"dedi. "Birbirinize zulm etmneyiniz, kötü davranmayınız birbirinizin malına canına zarar verip kan dökmeyiniz. Haramdır" dedi. O, Allah'ın Resulü, kainatın efendisi, iki cihan serveri Muhammet Mustafa (SAV) ömrünü tamamlayıp 632 senesinde bu dünyadan göçüp rahmet-i Rahman'a kavuştu. Hz. Muhammet'den sonra 4 halife devri başladı. İlk halife Hz. Ebûbekir'dir ve sırası ile Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali'dir. Hz. Ali son halife olmuş, bunlar arasında bazı idari anlaşmazlıklar olmuştur.
O günkü olaylar bu günkü İslâm topluluğu arasında tefrika olmamalı. Dört halife devrinden Hz. Ali'nin şahadetinden sonra hilafeti hile yolu ile ele geçiren Muaviye döneminde İslâm'a ilk tefrika girmiştir. Muaviye ölünce yerine geçen oğlu Yezid, İslâmiyet'i siyasallaştırıp kendi nefsi ve çıkan için kullanıp Kerbelâ olayı gibi hazin bir olayın sebebi olmuştur. Hz. Resûl'ün Ehl-i beyti'ni susuz cezalandırarak Hz. Hüseyni şehit edip 72 ashabını da kılıçtan geçirip Ehl-i Beytin bacılarını sürgün ettirmiştir. Kerbelâ olayından sonra Emevî Devleti hüküm sürmüş, bir asır boyu İslâmiyet'i dejenere ederek kan ve göz yaşı dökmüştür.
O yıllarda Türk yurtlarındaki Türk toplulukları İslâmla yeni tanışmış, bu Emevî hanedanının zulüm ve baskı idaresini hoş görüp desteklememiş. Horasan gibi bir Türk eyaletinden çıkan bir başbuğ olan Ebu Müslim Horasâni, çevresine topladığı esnaf ve sanatkâr gençlerden oluşan topluluğun desteğini sağlayarak ırkçı, şövenist Emevi devletini yıktı. Yerine Abbasi Devleti'ni kurdu. Abbasi Devleti de ırkçı Arap politikasını devam ettirip İslâm idaresine kattığı başka uluslara farklı uygulamalar yaptı. Bir Hac dönüşü Bağdat'da halife sarayında Ebu Müslim Horasânî hile ile şehit ettirildi. Türk Topluluklarına baskı ve zulu daha da arttı. Ehl-i Beyt imamlarından olan 8, imam. İmam Ali Rıza, halife Me'mun'un baskı ve zulmünden kaçarak Horasan'a iltica etti. Türk boylarının İslâmla tanışıp İslâmla şereflenmesini sağladı. Hz. Muhamıned'ten Aslan Baba vasıtası ile Hoca Ahmet Yesevî'ye gelen feyz, Hoca Ahmet Yesevî'yi olgunlaştırıp kemâle erdirdi. Dergâhında, ocağında sayısız hak eri gönül sultanları yetiştirdi. 1071 Malazgirt savaşından sonra Anadolu kapılan Türk kavimlerine açılmıştı. Hz. Türkistan'da yetişen tasavvf şairi, mutasavvıfı, gönül erleri, manevî feyizi, kevser havuzu olan Ehl-i Beyt'ten; ilmi de Kur'an'dan almışlardır. Arap yarımadasında zuhur eden tefrika ve dedikoduları, Türk Mutasavvıfları Türkistan'da kökünden kazıyıp Ehl-i Beyt ile Ehl-i sünnetin kaynaşmasını sağlayıp, Türk Boylarını Arap, Fars, Bizans kültüründen arındırıp duru bir toplum yaratmışlardır. Misyoner mutasavvfların Anadolu'ya akını 3, 4 asır devam eder. Anadolu'da Selçuklu Devleti'nin yıkılışı ile bozulan Anadolu Türk birliğinin üzerine Hoca Ahmet Yesevî'den Himmet, Lokman Perende'den feyz alan Hünkâr Hacı Bektaş Velî Anadolu'ya gelmiştir. Osmanlı'nın kuruluşuna himmet edip kılıç kuşatmış, yüce Türk Milletinin millî mimarı olmuş, ocağında yetiştirdiği gönül erlerini Balkanlara, Avrupa içlerine kadar yollayıp şehir ve beldelerde açmış oldukları dergâh ve zaviyelerde tasavvuf sevgisi etkinlikleri ile toplumların gönüllerini feth edip, Anadolu'nun manevî fatihi olmuştur. Hünkâr Hacı Bektaş Velî ve onun ocağında yetişip nasip ve himmet alan Rum erleri ve Horasan Erenleri işaretle gittikleri ülkelere, eyaletlere, şehir ve beldelere Türklüğün simgesini, tasavvufun sevgisini, İslâm'ın özünü, gerçek insan sevgisini ve hoş görüyü taşıyıp devletin yanında, halkın da sevgilisi olmuşlardır.
Mutasavvıf gönül erleri, iki yönden ilham alarak yayılmışlardır. Birinci kol: Arap Yanmadası'ndan. Buralar: Hallac-ı Mansur, Abdülkadir Geylanî, Muhiddin Arabî, İmamı Gazalî, İmamı Rabbanî ve Seyid Ahmet Rifaî gibi zatlardır. İkinci kol: Türkistan'dan zuhur edenler. Aslan Baba, Lokman Perende, Hoca Ahmet Yesevî, Hünkâr Hacı Bektaş Velî, Abdal Musa, Mevlâna Celâlettin Rûmî ve Şahı Nakşîbendî gibi gönül erleridir.
İşte Türkistan'dan gelen bu tasavvuf düşüncesi kanunlarımızın ruhuna ters düşmemek şartıyla, yılda bir defa, bütün okullarda tanıtılmalı ve yeni nesillere öğretilmelidir. Millî manevî güzellikleri genç kuşaklara anlatılıp yabancı kültürler etkisiz hâle getirilmelidir. Okullarımızda ve irfan yuvalarımızda öğrencilerimize siyasî, millî, manevî, meslekî kültürlerin özü ders olarak okutulup tefrikanın, bölücülüğün, hurafenin, inançsızlığın önüne geçilip hakikat meydana çıkarılmalı. Madde ve maneviyatın ne olduğu vurgulanıp, ahlâk ve faziletin inançtan; bilim ve tekniğin akıldan çıktığı genç kuşaklarımıza okutulmalıdır. Milliyetçilik soydan gelir. Her milletin millî değerleri vardır. Her millet, millî değerlerini devam ettirip gelenek ve göreneğini sürdürmelidir. Bunlarda inançtan ve soydan gelen kültürel birikimden beslenir.
Biz millet olarak Türk soyundanız. İslâm dinindeniz. Fıkıh ilminde ehli sünnetiz. 13. yüzyılda Hünkâr Hacı Bektaş Velî, Dört Kapı Kırk Makam tezini bir doktrin görüşüyle Anadolu'dan, Balkanlar'dan Avrupa içlerine kadar duru bir Türkçe ile ve Türk kültürünün unsurlarını kullanarak birçok topluluğun gönüllerine nakşetti. Kırk inakamın her makamı bir hikmet, bir rahmet olup insanı saadete ve Rahman'a götürür. Kırk makamın bir makamı ilim öğrenmektir. Hacı Bektaş Velî: "ilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır. "diye buyurmuştur. Burada kastedilen ilimi ikiye ayırarak değerlendirmeliyiz. Bunlardan biri millî ilimler, diğeri manevî ilimlerdir. Millî ilimler madde ilmidir, bilim ve tekniktir. Bu ilim, araştırma ve geliştirme iledir.
Manevî ilimler ahlâk ilmidir. İnsanı saadet ve selâmete, Rahman'a götürür. Manevî ilim, insanın hakkına razı olmasıdır. Hacı Bektaşı Velî buyurur:
"Kul 39 makama uyar ise kırkıncı makamda da Hakka ulaşır. Ey dost, işte bu Hakk dostları Velîler bizlere ışık tutan bir önderdirler." Sonra devam eder:
"Dört şeyi aziz bilin, üstün tutun":
1. Allah'ın birliğini varlığını, peygamberin Hakk resulü olduğunu tasdik etmek
2. Ananın-babanın saygınlığı
3. Velîlerin, evliyaların, müctehitlerin ve âlimlerin üstünlüğünü kabul edip saygı göstermek.
4. Devlet büyüklerine ve idarecilere hürmetli ve saygılı olmak
İşte Türkistan pirinin bizlere bıraktığı umdeler bunlardır.
|