KIRŞEHİR GELENEK VE GÖRENEKLERİ
BU DÜNYADA SEVMEYEN
AHRETTE NEYE YARAR
Halk Ozanı Neşet
VİDEO
DOĞUMDAN AHRETE GÖÇTE KIRŞEHİR HALK KÜLTÜRÜ
A- Nişan
Kırşehir ve yöresindeki evlenme geleneklerinin büyük kısmı diğer illere benzemektedir. Ancak farklı uygulamaları da görebiliyoruz. Evlenme çağına gelen (askerliğini yapmış, iş sahibi olmuş) oğlu olanlar , nişan ve düğün törenleri ile hamamları gezerler , kız beğenmeye çalışırlar. Kız beğenildikten sonra ailenin veya çevrenin saygınlığını kazanmış kişiler ;dünür; gönderilir. Sohbetler sürerken çaylar gelir. Bu arada ağzı laf yapabilen dünürlerden biri tekerleme haline gelmiş ,;Yedik içtik ölçüp biçtik , gelene niye geldin denilmez, Allah;ın emrine karşı gelinmez . Bizim buraya gelişimizin bir maksadı vardı; kerimenizi Allah;ın emri, Peygamberin kavliyle istemeye geldik , sen bu işe ne dersin ; der . Kız babası kendisini biraz naza çekmek için ;danışıp görüşme; zamanı ister. Bu sırada başta kadınlar olmak üzere gidip gelmek eksik olmaz. Kız tarafı damat adayının özelliklerini araştırmaya başlar.
Kız tarafından olumlu cevap alındıktan sonra ;Küçük Şerbet ; denilen söz kesme ile şerbetler içilir, kolye ve altınlar takılır. Bu arada oğlan tarafı yemek için çerez getirir; yenilir, içilir. Erkek tarafı kıza bir terlik ile baş örtüsü giydirir, buna ;söz kesme; ve diğer bir tabirle ;baş bağlama; denir. Sonraki görüşmelerde başlık kesilir. Şu anda çoğu yerde kaldırılan başlık parası ,durumları elverişliyse iki tarafında görmesi yoluna gidilir. Evin tüm harcamaları nişan ve düğünde alınacak eşya ve takı,erkek tarafından karşılanır. Kız tarafı yatak odasını alır,sandık içini tamamlar. Başlık paraları konuşulurken konuklara şeker ve,lokum yada şerbet sunulur.
Nişan iki tarafın anlaşmasıyla sadece ,iki aile arasında yapılabilir. Evdeki takı ve yüzük takma işine ;küçük nişan; denir. Günümüzde,bu tören salonlarda yapılmaktadır. ;Okuntu; denilen davetiyelerle konuklar nişan törenine davet edilir. Buradaki törende,oğlan ve kız evi ile yakınları geline takacakları altın yüzük ,bilezik gibi takıları açıktan ve bağıraraktan takarlar. Nişanlılık döneminde gelin kıza armağanlar götürülür. Kurban Bayramında ve Hıdrellezde gelin kıza boyalı koç gönderen aileler de vardır.
B- Düğün
Nişan döneminde düğün günü kararlaştırıldıktan sonra hazırlıklara başlanır;Okuyucu ; bir kadın komşulara çağırır. Günümüzde bu iş ;Davetiye; ile yapılmaktadır.
Düğüne başlamadan önce iki ailenin katılmasıyla son hazırlıklar yapılır, bir yandan da medeni kanuna uygun evlilik işlemleri yürütülür. Düğün yemekleri hazırlanırken ,damat çerez yedirerek istekli çalışmalarını sağlar. Düğünler genellikle Cuma günü başlar,Pazar günü sona erer. Düğün evinin belli olması için ucu elma takılı sopa bağlanmış bayrak dikilir. Şehir Merkezi;nde ise düğün Cumartesi günü başlar, Pazar günü sona erer.
Düğünlerde davul-zurna yanında genellikle ;köçek; de olur. Kadı köçeklere ;çengi; adı verilir. Düğünden önceki Cuma günü öğleden önce gelin ,öğlede sora damat hamamı yapılır. Cumartesi günü öğleden sonra gelin alayı kurulur. Geline götürülecek armağanlar bir siniye konarak öksüz veya fakir bir çocuğa verilir. Sininin içinde gelinin ertesi gün için giyeceği giysileri bulunur. Bu sırada damat siniyi getiren çocuğa armağan verir. Dönüşte gündüz kınası yapılır. Ancak törende kına yakılmaz. Sadece gelinin yeni elbiseleri konuklara göstermeyi beklemektir.
Hava kararmaya yaklaştığı sırada, kız evi düğü evine ;hayırlı olsun;a gider. Yemek yenir, tatlıdan sonra kahveler içilir. Genellikle ortayukarı yaşlardan oluşan bu grup dönerken kızın erkek kardeşleri ve diğer yakınları başta olmak üzere gençler erkek evine ;kayın; giderler. Kayınlar geç vakte kadar yer, içer kibarca eziyet etmeye çalışırlar. Hizmetteki amaç, gelin almaya giderken kolaylık göstermeyi beklemektir.
Erkek tarafı kayınlarla uğraşırken, kız evine kınacı gidenler ;gece kınası; yakarlar. Gelin yeniden giydirilir, kına tepsisi içinde karılırken ;kına özenmiyor;? diye söz atılır. Gelin bahşiş verdikten sonra kına sulandırılır ve karılır.
Üzerinde mumların dikildiği kına tepsisi tefçi kadının eşliğinde ,kına türküleri söylenerek kınacıların bulunduğu odaya getirilir. Gelin, oğlan tarafından birinden armağan almayınca avcunu açamaz. Kına yakıldıktan sonra ,gelin kız sarılmaya geçmeden önce ,evin bir duvarına elindeki kınasını sürer,genç kızlar bir taraftan oynarken,diğer taraftan çerez dağıtılır. Kız evi oğlan evine bakır tas ve sahan içinde ekmek veya un ,iğne veya çivi ,ayrıca tuz koyarak gönderir. Ekmeği anlamı bereket ,tuzun anlamı ağız tadı, iğne veya çivi kem gözlere veya düşmana acı versin demektir. Bakır tas mutluluk simgeler.
Sabah gelin alayı hazırlanarak topluca kız evine gelin almaya gider. Hazırlanan çeyiz arabaya yüklenirken, kızın kardeşi geline kırmızı kuşak bağlar. Gelin bir odaya kilitlenir. Oğlan babası ;gardaş-emmi-dayı; yolluğu vermeden kapıyı açmaz. Gelin evdekilerle vedalaştıktan sonra yakınlarının yardımıyla süslenmiş gelin arabasına bindirilir. Gelin alayı değişik yollardan gelin evine getirilir. Şehir içindeki tur sırasında çoğu zaman mezarlıkta ;dua; edilir. (Şehir merkezinde Aşıkpaşa Türbesi). Gelin kapıdan içeri girmeden saygı uğurlu ve becerikli olması içi bazı inanışlar gerçekleştirilir. Örneğin su testisi kırılır. Kapı eşiğine çivi çakılır. Kollarını açan kaynanasının kollarının altıdan geçer. Damat ise cebindeki bozuk paraları ve çerezleri gelinin başına atar.
Gelin ile damat el öpmeye çıktıktan sonra gelinin kucağına erkek çocuğu verilir. Bu davranışla gelinin erkek çocuğu doğurması istendiği ve çocuğunun sağlıklı olması beklendiği anlaşılmaktadır. Ayrıca doğacak çocuk sıhhatli olsun diye geline tuz ile yumurta yedirilir. Akşam ise ;güvey başı; yemeği verilir. Ertesi gün duvak açma ;kekil kesme; töreni yapılır. Bir tutam saç eşiğinin altına gömülür. Bu adet gelin ölüsünü çıkana kadar bu evde kalması içidir.
Yeni gelin belli bir süre büyüklerinin yanında yüksek sesle konuşmaz;sofraya oturmaz. Kent merkezinde bu gelenek günümüzde kalkarken ,köylerde sürdüğü görülmektedir. Gelin belli bir sürede doğurmazsa (3-5 yıl ) koca yeniden evlenmeye kalkar. İkinci eş ;ferik; , ilk eş ;tavuk; diye adlandırılır.
Düğünlerde Yapılan Seyirlik Oyunlar
1-Deve Oyunu : Davul-Zurna eşliğinde ,3-5 kişi ile oynanır. Merdiven şeklinde ağacı oyuncular omuzlarının üzerine koyarlar. Hayvan postları ve kilimleri üzeri örtülür.,aynı deve şekline sokulur. Ağız tarafına sivri bir şey yerleştirilir. Deve yaklaştığında bununla batırılır. Deve ipinden çekilerek istendiği yere götürülür. Davul-Zurna yöntemine göre deveci ve deve çeşitli hareketlerde oyunlar oynar,oyun bu şekilde sürüp gider.
2-Tura: Yöremiz düğününde gençler, dayanıklılık ve kuvvetlik, çeviklik ve güçlerini ölçmek için oynarlar. Önceden hazırlanan örme ve kalın ipler tuzlu sulara batırılıp bir gün bekletilir. Davul-zurna eşliğinde tura oyunu başlar. Oynamak isteyen genç ortaya elinde turası ile çıkar. Genellikle bacaklara vurulur. Birbirlerini yıldırıncaya dek devam eder. Yılanın veya dayağı çok yiyenin yerine başka biri oyuna girer.
3-Yorgan Çevirme: Davul-zurna ritmi ile geniş bir alanda yorganı çevirerek bir kişi tarafından oyu başlatılır. Yorgan baş üzerine alınır,bir el çapraz,diğeri yorganın ortasında olacak şekilde tutulur. Ağır ağır dönen yorgan,sonunda bir elin üzerinde düzgün şekilde durur.
4-Bıçak Oyunu : Düğülerde yapılan seyirlik bir oyundur. Oyuncu eline aldığı iki kamayı davul-zurna eşliğinde çeşitli yönlere savurarak ,çapraz yaparak ,bacak altından geçirerek değişik figürlerle oyunu sergiler.
DİĞER GELENEKLER
Yufka Ekmek Yapma:
Kırşehir;de kadınlar yufka ekmeğini ;Kubaşı; yolu ile yapmaktadır. Birbirleriyle anlaşabilen dört-beş komşu kadın sırayla birbirlerinin ihtiyacı olan , yaza kadar yiyecekleri yufka ekmeği yaparlar. Bu işi meslek edinmiş kimi kadınlar , varlıklı olanların ekmeğini para karşılığı yaparlar.
Soku Döğme:
Yörede kışlık yiyecek olan bulgur ve yarma , şahman denilen sert buğdayın yıkanıp, kaynatılıp kurutulduktan sonra sokubaşı denen taşlarda tokmaklarla dövülmesi ile yapılar. Yöre halkı , soku döğme işlerinde birbirlerine yardımcı olurlar.
Bezir Yapmak:
Dink denilen büyük değirmen taşları arasında ezilerek çıkarılan yağdan beslenmede ve aydınlatma için idare lambasına konularak yakılmasında faydalanılır. Günümüzde elektrikle çalışan aletlerin bu işi yapması sonucu bezir yapma geleneği tarihe karışmıştır.
Bebek Görme:
Çocuk doğumları eskiden beri ailelerde çok iyi karşılanır. Çocuk oğlan ise daha çok sevinilir. Kadın oğlan doğurmuş ise nazlı olur. Kız doğuran kadın birkaç gün yatacak olsa ;Oğlan doğurmuş gibi ne yatıyorsun . Kalk ; diye ikaz edilir. Bebeğin kırkı çıkmadan ziyaretine gidilmez. Gelinecek olursa (Kırk basması) olacağına inanılır. Loğusa hummasına ; al basması; denir. Bazı rivayetlere göre, hasta kadının gömleği ocağa götürülerek okutulur. Bebek görmeye para veya çocuk giysileri götürülür. Ayrıca küçük altın , yarımlık yada maşallah bebeğin kundağına çatal iğne ile takılır.
Tabak (Dabak ) Hastalığı:
Tedavi şekli eski yıllara dayanan bir gelenektir. Tabak olan hayvanların tırnak araları yara olur şişer ve kanar. Ahi Evran çeşmesine gelinerek hayvanın ayağı da çeşmenin yalak taşı denilen su birikmiş kısmına sokulur. Böylece hayvanın şifa bulduğuna inanılır.
Kış Yarı Gezme:
Buna ;saya gezme; de denir. Köylerde ayı gezmesi denir. Zemheri denilen kış yarılığında gezilir. Bir insan ayı kıyafetine sokulur. Postlarla iyice sarılır, davar çanı denilen ziller bağlanır. Ellere zilli maşa ve def çalınır. Def ve zil çalınarak ayı oynatılır. Çeşitli marifetler yapılır. Ayı bir ara oyunu bırakarak yere yatar. Ev sahibi hanımdan ayının gönlünün yapılması istenir. Ev sahibi tarafından para, yağ, üzüm, iğde ve köftür verilir. Ayının gönlü alınmış olur. Dolaşırken şu mani söylenir:
Hanım pencereden bakar,
Sandım ki ellilik atar,
Elliliğine mail oldum,
Yirmibeşliğe kail oldum.
Saya saya sallı beyi
Dört ayağı nallı beyi,
Sayacı geldi duydunuz mu ?
Selamını aldınız mı ?
Ne kaldı ne kaldı ?
Kırk elli gün kaldı
Kırk elli günü geçelim,
Koyunu kuzuyu seçelim
Meleşin kuzularım
Gençler tarafından yapılan bu eğlencelerden sonra birisinin evinde topladıkları yenir ve bir süre daha topluca eğlenilir.
Kurşun Dökmek:
Yörede nazar ya da göz değme diye bilinen bir hastalık durumu vardır. İnanışa göre, kem gözlü diye adlandırılan yeşil ya da çakır gözlü kişilerin hoşuna giden bir insana hayvana bitkiye veya buna benzer bir şeye gıpta ile baktığı ve maşallah demediği ve baktığı şeyin bir süre sonra yada anında zarar görmesi halinde o kişinin azarı değmiş inancı yaygındır. Yörede nazar değdiğine inanılan kişilerle karşılaşıldığı zaman o kişi görmeden gizlice kalça kaşınılır. Ayrıca nazardan koruduğuna inanılan ve iğde ağacından yapılarak bir ucu delinmiş ve ipe dizilmiş olan nazarlık, muska, murtlak, mavi boncuk (yörede göğ boncuk) , üzerlik otu bir araya getirilerek elbisenin görünmez bir yerine takılır ya da dikilir.
Bütün korumalara rağmen nazar değdiğine inanılan bir kimseye kurşun dökülür. Kurşun dökme işi yörede belirli kadınlar tarafından yapılır. Bu kadınlar özellikle yaşlı ve tecrübeli olduğuna inanılan kişilerdir. Ayrıca bu iş için önceden toplanmış ve kurutulmuş olan üzerlik otu yakılarak duman hasta olan kişiye solutulur. Bu sırada dualar okunarak, başına tuz çevrilir. Tuz o kişiye yalatılır. Kurşun dökmek için kurşunun eritileceği bir kurşun tabağı olur. Bir tas içine doldurulur, tas genellikle bakırdandır. Suyun içine iğne,madeni para, mavi boncuk ve kurşun döken kişinin (yörede ebe)yüzüğü konur. Ayrıca bir kalburun içine bir tabak(bakır),yarma,bir parça tezek ve kurşunu döken ebenin sağ ayakkabısı konulur. Su dolu olan tas da kalburun içine konulur. Kurşun ateşte eritilir. Hasta yatıyor ya da oturuyor olabilir. Hazırlanan kalbur hastanın başı üstünde tutulur. Eriyen kurşun suyun içine dökülür. Bu üç kez tekrar edilir. Bu arada her defasında suyun içinde çeşitli şekiller alan kurşunun nazar eden kişi hakkında bilgi verdiğine inanılır. Bu nazarın şiddeti nazar edinin fiziki yapısı hakkındaki bilgiler kurşunu döken,ebe tarafından anlatılır. Bu arada nazar eden kişiye ilencede (bedduada) bulunulur. Kurşun dökme süresince, kurşunu döken ebe devamlı sureler ve dualar okur. Kurşun işlemi bitince hastaya bu sudan içirilir. Su ile eli yüzü yıkanır. Kalan suda sağa sola serpilir. Tastaki madeni , paralar ebeye verilir. Tabak içinde bulunan yarma da tavuklara yedirilir. Kurşun dökülen paralar ebeye verilir. Kurşun dökülen kişi o gün akşama kadar kimseyle öpüşmez. Kurşun dökmek için yörenin tabiri ele ocak olmak gereklidir. Bu kişi, bu maharetini başka bir kişiye verebilir. Buna ;El Alma;denir.
Koç Katımı:
Yörede her yıl tekrarlanan bir gelenek de koç katımıdır. Mevsimi geldiğinde koyunlarla koçlar çiftleştirmek için törenler yapılır. Koyunlar çeşitli renklere boyanır,renkli iplik ve kumaşlarla süslenir. Aynı zamanda davul-zurnalı eğlenceler düzenlenir. Koç katımı sırasında koyunun üzerine erkek yavrulaması isteniyorsa erkek,dişi yavrulaması isteniyorsa kız çocuğu oturtulur. Bu gelenek o yıl içinde bir ila iki hafta sürebilir.
Yağmur Duası:
Bütün yurdumuzda olduğu gibi kuraklık zamanlarında Kırşehir;de yağmur duası yapılır.
karıncalı Köyünde yapılan yağmur dualarında harman yerinde namaz kılınır.Namazdan önce 2 tane sığır kurban edilir camiye yakın bir yerde büyük kazanlar kurulup etli bulgur pilavı yapılır.Bu sığırların etide bu bulgur pilavında kullanılır.
Yağmur duasına çıkılacak gün, genellikle cuma günü, Cuma namazından sonra başlar. Bütün köy halkı yediden yetmişyediye herkes toplanarak köyün harman yerine yerine çıkılır. Ağıt şeklinde dua edilip yağmur yağdırılması için Allah;a yalvarılır. Ayakkabılar çıkarılıp yere ters konur.Dua edilirkende eller yere doğru açık yağmur yağma şekli alınır.Köyün delikanlıları ölmüş bir at kafasını su bulunana bir derin kuyuya atar.Ondan sonrada yağmur yağmaya çoğunlukla başlar.Eğer yağmur çok yağarsa ,o at başı atılan kuyudan çıkarılır.karıncalıda bir yağmur duasından sonra kuyuya atılan at başı bulunmadı o sene Karıncalıyı sel aldı.Uzun süre köyün delikanlıları kuyulardan at başı aradı.
Gün; veya ;Gezek;
Kırşehir;de normal ev gezmelerinin dışında bayanlar tarafından yapılan gezmeler vardır. Akraba eş dost ziyaretlerinin dışında belli bir grup hanımın oluşturduğu bu geziye ilde ;gün; veya ;gezek; denir. Üç-dört saat süren bu toplantılarda ev sahiplerinin dışındakiler ortaya para koyarak ev sahibine armağan alırlar. Bu diğer günlerde de aynı miktarda devam eder. Genellikle altın ölçü olarak alınmaktadır Ev sahibi daha önceden sıranın kendisinde olduğunu bildiğinden evini siler, süpürür ve ikramını hazırlar. Belli sohbetlerden sonra ikramlar sunulur, çaylar içilir. Burada gençler başta olmak üzere herkes kalkar, oynamaya başlar, neşelenir. Gezek bütün hanımların evleri tamamlanıncaya kadar sürer.
Askerliğe Alınma:
Kırşehir;de askerliğe alınma dönemi kendine has bir özellik gösterir. Askerliğe alınmayla ilgili ;sevk pusulasını; alan genci önce akrabaları, daha sonra komşular yemeğe çağırır. Günlerce süren bu yemekten sonra muhabbetler başlar, gence asker harçlığı verilir. Daha önce askere gidenler anılarını anlatır, gencin yapacağı işler söylenir. Eğer askere gideceklerin sayısı fazla ise hepsi birden yemeğe çağrılır.
Asker adayının uğurlanacağı gün evde bir telaş başlar. Anne ve diğer yakınlar yolda yiyeceğini hazırlar ve elbiselerini gözden geçirir. Daha sonra arkadaşları gelir ve genci davul-zurna eşliğinde otobüs terminaline götürürler. Burada davul-zurna ritminde halay çekilir, gence moral verilmeye çalışılır. Anneye asker annesi olması nedeniyle espriler yapılır ve genç herkesle tek tek vedalaşır.
Muhabbet:
Erkekler arasında yapılan hafta sonu veya gece toplantılarına muhabbet denir. Kırşehir;de genellikle gençler arasında içkili sohbetler yapılırdı. Bu toplantılarda oturarak türküleri ve oyun havaları çalınır, çağrılır; kadın oynatılırdı. Eğer oynana kadın oyuncu ise, buna ;köçek; ya da ;çengi;denir. Gençler Kırşehir yöresinin müziği eşliğinde oyunlar oynarlar, sohbet geç vakitlere kadar sürerdi. İçkili muhabbette kimse kurallara aykırı hareket edemezdi. Masayı yöneten ve içkileri takip eden bir de ;masa sakisi; bulunur. Bunun dışında tatil veya hafta sonlarında muhabbetler düzenlenir. Hazırlıklarını tamamlayan genellikle aynı yaştaki kişiler, piknik yapar; hem yer, hem de içerle. Saz ve teyp eşliğinde oynarlar. Geç saatlere kadar süren muhabbetlerde çevre rahatsız edilmezdi.
Vefatlarda Ağıt Yakma
Dede Korkut Kültüründe ve Anadolu Geleneğinde Ölü arkasında ağıt yakılır.Karıncalı Köyünde Münire Hala(Münire Kaymaz) ve kızı Dürüye bacı en iyi ağıt yakanımızdı.Kadınlar cenaze evinde toplanır.Mefta yakınlarına yakın olanlar sıra ile ağıt yakarlar.Mefta nın durumuna göre yaşlı ise daha özgün ağıt yakılır.Genç vefatları çok acı olduğundan feryat figan daha çok olur.Ağıtcı hanımlar sıra ile ağıt yakarlar.Birde her gelen birazda kendi acısını ortaya dökerek kendi ölüsünede ağlar.Bilhassa yaşlı vakitli ölmişse ölen o yaşlıdan çok bu arada vefat eden gençlere ağıt yakılır.Ağıdın havasında ve karşılıklı söylenmesinde Dede Korkut özelliği görülür.
|