saz2.jpg

EFSANE OZAN NEŞET ERTAŞ
HAYATI TÜRKÜ TÜRKÜSÜ HAYAT
BAYRAM BİLGE TOKER'İN KİTABINDAN
KENDİ YAZISINDAN
NEŞET'İN
HAYATI

EFSANE OZAN NEŞET ERTAŞ


NEŞET ERTAŞ
TÜRKÜLERİ
GÜZEL BİR SİTE

http://www.nesetertas.biz/

NE OLUR
GELİN ADAMMI ÖLÜR

VİDEO

DİVANE DİVANE
DİVANE GÖNLÜM

Söz-Müzik Neşet Ertaş


Erciyesten kar istersin
Dost bağından nar istersin
Gönül bilen yar istersin

Divane divane......
Divane gönlüm

Ağustosta kar mı olur
Her bahçede nar mı olur
Gönül bilmez yar mı olur

Divane divane......
Divane gönlüm

Sevgi herşeyden ezeldir
Sevgi herşeyi düzeltir
Sevince herşey güzeldir

Divane divane......
Divane gönlüm

Aklın alan bir çift gözdür
Bir tatlı dil güler yüzdür
Garibe dost olan azdır

Divane divane......
Divane gönlüm

tbmm2.jpg

BÜLBÜL HAYLİ OLDU BAĞDAN GİDELİ
UZAK BAĞDA ÖTEN NEŞET HOŞGELDİN
AŞIKLARIN HEPSİ HAKTAN BADELİ
GÖZÜMÜZDE TÜTEN NEŞET HOŞGELDİN

SEN BİZİM OVAYA TÜRKÜLER EKTİN
EKTİĞİN TÜRKÜDEN ÇEKTİN HA ÇEKTİN
GÖNÜL DOLUSUNU GURBETE DÖKTÜN
BİR GELİP BİR GİDEN NEŞET HOŞGELDİN

İNCE İNCE GURBET YAKAR İNSANI
SILADAN AYRILMAM DERDİN HA GARDAŞ HANI
GÜZEL TOPRAĞIMIN EY BÜLBÜL CANI
GAMLI GAMLI YATAN NEŞET HOŞGELDİN

SERİN OLUR ILGAZ DAĞININ BAŞI
SENİNLE ÇOK YEDİK EKMEĞİ AŞI
MAHSUNİ ŞERİFİN GARA GARDAŞI
BİR DOĞUP BİR BATAN NEŞET HOŞGELDİN


Neşet Ertaş la Söyleşi

'Teknocu, popçu, cazcı hepsi gönüllere akan ırmak' (N.E)

Yaşar Kemal'in deyimiyle, Bozkırların Tezenesi. 30 yıl önce küsüp, yaban ellere uçan bir garip kuş. Artık hasret bitiyor, büyük usta bunu da ilk kez bize açıklıyor. 1938'de Kırşehir'in Yağmurlu köyünde doğdu. Ömrü hep yollarda geçti.

Neşet Ertaş dönüyor!..

Kaygusuz Abdal'ın, Pir Sultan Abdal'ın sekizinci kuşak torunu. Çileyle beslenip, acıyla büyümüş. Şiirlerini, bestelerini seslendirenler aldı yürüdü. Kalan Müzik ve Hasan Saltık olaya el koyana kadar tam 21 korsan kaseti yapıldı ve milyonlarca satıldı. Ülkesinde kıymeti anlaşılamadı ama okuma yazmayı zar zor söken, nota nedir bilmeyen bu adam Almanya'nın büyük ünivesitelerinden birinde müzik öğretmeni. Bizde geç de olsa kıymeti bilindi. TRT belgeselini yaptı, hakkında iki kitap yazıldı, 12 CD'lik dizinin dördü çıktı. Kalan Müzik özel bir albüm hazırlığında. Sezen Aksu, 'Usta'ya vokal bile yapsam olur' demiş. Orhan Gencebay, Sertap Erener, Cem Karaca ve belki İbrahim Tatlıses bu albümde birer türküsünü seslendirecek, Athena da... Erkin Koray, Müslüm Gürses, Kardeş Türküler ve Replikas da projenin içinde.

Soru:
Ailenizin uzun yürüyüşü nerede başlamış?

Cevap:
-Sülalemizin tümü ve bütün ceddim Abdaldır benim. Önceleri bize 'Abdallar geliyor' derlerdi sonraları 'ustalar geliyor' demeye başladılar. Ailenin bütün fertleri bir enstrüman çalardı. Köklerimizde Genç Abdal, Kaygusuz Abdal ve Pir Sultan vardır.

Soru:
Siz hep düğünlerde çalarmışsınız.

Cevap:
-Harmanlar kalkıp da düğünler tutulduğunda bize gün doğardı. Çünkü bizim ne tek karış toprağımız vardı, ne de dikili bir ağacımız. İşimiz çalıp söylemekti. Yollara düşer, köy köy gezer türküler söyler, sazlar çalardık. Bize un, yağ, bahşiş verirlerdi. Onlarla karnımızı doyurmaya çabalardık. Babam askere gittiğinde çok dara düştük, dilenmek zorunda bile kaldım. Küçükler, eğer bir alet çalmıyorsa zil takıp köçeklik yapardı. Alet çalmaya başladığında köçeklik biterdi. Bizi hor görürlerdi, gözümüzü çevirip bir Türk kızına bakamazdık. Ama gönül ferman dinler mi? Irmaklar gibi insanın gönlüne bakan gözleri görünce canevinden vurulurduk. Ama olmazdı. Bize kız vermezlerdi. Bir dava olsa hemen çekip vururlardı. Nasıl olsa 'Abdal Çingen'dik ve canımızın onların mertebesinde hükmü yoktu. En fazla getirip üç beş kuruş kan parası verip davayı kapatırlardı. Bunları gördüm ve şehirlere geldim. Oralarda da durum farksızdı. Biz bütün sınıfların altında, hayvanın biraz üstünde bir yerlerde idik onlar için.

Soru:
Dünyada ilk duyduğunuz sesi hatırlar mısınız?

Cevap:
-Dünyada ilk duyduğum ses babamın sazıydı. Aslında babam Muharrem Ertaş, saz çalmazmış. Ben doğduğumda babama, 'Usta, bir oğlun oldu, artık saz çalarsın' demiş ve eline sazı tutuşturmuşlar.

Soru:
Kaç plak yaptınız?

Cevap:
-1950'lerden, taş plak devrinden beri kayıt yaptık. Öner Özcan, Neşet Ertaş kitabında 200'ün üstünde plak yaptığımı tespit etmiş. Tüm söylediklerimin ancak yüzde 30'udur.

Soru:
Avrupa'da sizi çok iyi tanıyor...

Cevap:
-Avrupa'nın tüm ülkelerinde konserler verdim. Konsere gelenlerin bir bölümü o ülkenin müzisyenleriydi. Bizim gençlerimiz de artık bozlaklarla ilgileniyorlar ama bozlağın özünü yapmaya çalışanların önü kapalı. Değerlerini bulamayınca, getirip sazlarını bana hediye ediyorlar. Almanya'daki evim kalbi kırık sanatçıların öksüz sazlarıyla dolu.

Soru:
Müslüm Gürses, bozlak okudu.

Cevap:
-Onun gözlerinden öpüyorum. Eline, sesine, dimağına sağlık. Çok da güzel yaptı. Orhan'ın (Gencebay) da, Ferdi'nin (Tayfur) okumasını istiyorum. Çünkü onların da bozlakları çok çok iyi okuduklarını biliyorum.

Soru:
Bu toprakları bu kadar çok sevdiniz ama gittiniz. Neden?

Cevap:
-Biz bu memlekette bir garip kuş idik, nereye gitsek itildik. Gerçi biz alışığız bir lokma ekmekle yetinmeye. Ama o dönemde bir baktım ki, gardaş gardaşı vuruyor. Almanya'ya gitmeye karar verdiğim günlerde bizi anlamamışlardı. Ayrı tutmuşlardı. Bizim en son emmimiz, dayımız Pir Sultan'dır. Ayrım yapmamayı ondan öğrendik. Senle ben birbirimizi eşit görürsek bu dünyanın meseleleri kalmaz.

Soru:
Uzun yıllardır Avrupa'dasınız, Türkiye oradan nasıl görünüyor?

Cevap:
-Yobazlığımız yüzünden Avrupa'da itibarımız kalmamış. Bizim insanımız ile onlarınki arasında fark yok. Çalışmaksa çalışıyoruz, üretiyoruz, imkan verilirse dağları deliyoruz. Dünya çapında eserler veren sanatçılarımız var. Neyimiz eksik derseniz, burada insanın insana saygısı kıt.

Soru:
Neden gittiğinizi anladık ama 30 sene sonra dönmeye karar verdiniz.

Cevap:
-Türkiye'de gördüm ki beni dinlemeye gelenlerin yüzde 80'i gençler, daha kalınca anladım ki, okumuş, insana kıymet veren, tertemiz ruhları ve beyinleriyle gençler yönetime gelmiş, gelmeye devam ediyor. Çok ama çok ümitliyim. Bu gençlerin, memleketi düze çıkaracağına inandım, sevinç duydum. Onun için artık yaban ellerde kalmayım dedim. Çocuklarımı büyütüp okuttum. Onlar kendi yuvalarını kurdu. Almanların içinde, eşimle birlikte yaşıyorum. Yurduma, toprağıma döneyim, bu özlem ve çile bitsin istedim.

Ben buna iyi gözle bakmam

Beni devlet sanatçısı yaptılar. Hastalığımı bahane ederek bu payeyi teslim almaya gelmedim. Açıkçası bu payeyi almayı gönlüm istemedi. Bunun bir ayrım olduğunu düşünüyorum. Devlet bir aile gibidir. Ailenin reisi, ailenin tüm fertlerini eşit görmelidir. Bakın işte görüyorsunuz, birinin altında 200 milyarlık araba, diğerinin giyecek ayakkabısı yoksa, ben buna iyi gözle bakmam.

Gençler çok değerli

Gençler arasında çok değerli çocuklar var. Hepsi bana geliyor. Teknocular mı ne o çocuklar, yüreğinden geldiği gibi çalan cazcılar, pop müzikle uğraşanlar. Herkes bizim müziğimizi yapacak değil ya. Onlar başka saz ve metotlarla gönül mecrasına akıyor, biz başka bir sesle. Hiç ayırım yapmam. Onları dinliyorum ve anlamaya çalışıyorum.

Zeki Müren

Zeki Müren güneş gibi çıktı. Halk müziğimizi de, mayalarımızı da okudu, klasik müziğimizi de nakış nakış işledi. O devirlerde Zeki Müren, Aşık Ali İzzet'in yazdığı Mühür Gözlüm adlı bir şiiri telifini ödeyerek aldı. Şarkıyı arajman olarak okumuştu. Filmi izledikten sonra sazı alıp köylü yüreğiyle ezgilemeye başladım. Ertesi gün bir köy düğününe gittiğimde ilk bunu çaldım. En yüksek bahşiş 5 liraydı. Arkası arkasına istediler, sabaha kadar bu türküyü çaldım. Bir zaman geçti, hudut illerinde turnedeyim. Son model bir araba geldi ve biri bana, Zeki Müren seni İzmir Fuarı'na çağırıyor, dedi. Gittim, bir ay çaldım. Bana 'telif hakları bana ait bir şarkıyı nasıl çalarsın' diye tek kelime etmedi. Sonra birisi gelip, Zeki Müren'in çağırdığını söyledi. Gittim, bir gazinoda patronla masada oturuyordu. Ayağa kalkıp, 'Neşet Abi hoşgeldin' dedi. Gece saz meclisi devam ederken Zeki, bir mayaya başladı. Nasıl olduğunu tarif etmek mümkün değil. Sonra Zahide'yi söyledi, ikinci dörtlüğü ben yakaladım. Kalktı ve 'olmaz böyle bir şey' diyerek başını duvara vurmaya başladı. Beni affetsin. Ona çok şey borçluyum..

abm12.jpg

Niye Çattın Kaşlarını

Niye çattın kaşlarını
Bilmiyom yar suçlarımı
Ben ölürsem saçlarını
Yolma gayrı yolma leyli leyli yar

Ben yandım aşkın narına
Meyletmem dünya malına
Ben ölürsem mezarıma
Gelme gayrı gelme leyli leyli yar

Bir garibim düştüm dile
Gerçeklerde olmaz hile
Zalimler elinden bile
Alma gayrı alma leyli leyli yar

Neşet Ertaş


BİLEBİLSEYDİ
Söz/müzik:Neşet Ertaş

İnsanlar kendini bilebilseydi
Dünyada haksızlık kavga olmazdı
İnsan doğan yine insan ölseydi
Belki de dünyada hayvan kalmazdı

Hayvanlar yabanda sürüsüyünen
Geçinemez biri birisiyen
İnsan cennetinin hurisiyinen
Sevişseydi Hak yabana salmazdı

Tüm canların hak olduğun bilmese
Hakkın aşkı yüreğine dolmasa
O güzel cemale aşık olmasa
Kul Garibim bu sazını çalmazdı

HOYRATI ALEMDE
Söz/müzik:Neşet Ertaş

Hoyratı alemde kadere boyun
Zulmeyledi felek büktürdü bana
Yokluğun yükünü sardı sırtıma
Çekilmez çileler çektirdi bana

Zalim kader omuzumdan inmedi
Talihimde istediğim olmadı
Kahpe felek hiç halimden bilmedi
Ağlattı göz yaşı döktürdü bana

Garibim dünyada gülmedi yüzüm
Kahretti ağladı her iki gözüm
Kadere, talihe, feleğe sözüm
Ölmeden kefenim diktirdi bana


Halk müziğimize kaynaklık eden mahalli sanatçılarımızın eserleri ve yapmış, oldukları çalışmaların yanı sıra, biyografilerinin de araştırılarak ortaya çıkarılması büyük önem taşımaktadır. Şu anda hayatta olmayan mahalli sanatçılar hakkındaki bilgileri ikinci üçüncü şahıslardan öğrenmekteyiz. Söz konusu mahalli sanatçılar hakkındaki edindiğimiz bilgilerde bir takım soru işretleri oluşmakta ve açıklığa kavuşturulması gereken bazı konular ise yeterince açıklık kazanamamaktadır. Özellikle bu biyografik çalışmaların mahalli sanatçılar hayatta iken kendilerinden alınan bilgiler ışığında yapılması en sağlıklı olanıdır.

Orta Anadolu türkülerini ve bozlaklarını gerek sazı gerekse sesi ile getirdiği yorum ve icra biçimleri sonucunda ün yapmış, mahalli sanatçılarımızdan biriside Neşet Ertaş'tır.

Neşet Ertaş 1943 yılında Çiçekdağı'na bağlı eski adıyla ABDALLAR yeni adıyla GIRTILLAR köyünde doğdu. 7 kardeşi olan Neşet Ertaş ailenin 2. çocuğudur ve kardeşlerinden müzikle ilgilenen yoktur. 5-6 yaşlarında bağlama ve keman çalmaya bağlayan Neşet Ertaş babası Muharrem Ertaş ile birlikte gittikleri düğünlerde babasına kemanla eşlik ediyordu. Geçimlerini düğünlerde aldıkları paralardan temin eden Ertaş'lar birlikte 8 yıl Kırşehir, Nevşehir, Niğde, Kırıkkale, Keskin, Yerköy, Kayseri, Yozgat ve köylerini gezerek bu işi sürdürdüler. Neşet Ertaş bu işlerle uğraşmaktan okula da hiç gidememiştir.

14 yaşında çalışmak için İstanbul'a giden Neşet Ertaş'ın iş bulması kolay olmadı. Karın tokluğuna çalışacağı bir işe dahi razı olan sanatçı bir gün Şençalar Plak adında bir şirkete gider. Şirketin sahibi olan Kadri Şençalar Neşet Ertaş'ı dinler ve çok beğenir. ''Neden Garip Garip Ötersin Bülbül'' adlı ilk plağı 1957 yılında Şençalar plak tarafından piyasaya çıkarılır. Neşet Ertaş bu arada Beyoğlu'nda da bir gazinoda sahneye çıkmaktadır.

2 yıl İstanbul'da çalışan Neşet Ertaş daha sonra Ankara'ya gelir ve sahne hayatı burada devam eder. Ankara' da çalıştığı gazinoda Leyla isminde bir kızla tanışır ve hemen evlenirler. İki kız bir erkek çocukları olur. Ama bu evlilik mutlu sürmemektedir. Neşet Ertaş bu arada askere gider. 1962'de İzmir Narlıdere'de askerliğini yapan Neşet Ertaş askerlik dönüşünde Leyla Ertaş ile süren 7 yıllık evliliğini bitirip ayrılır. Plak üzerine plak yapan Neşet Ertaş konserleriyle de bir çok şehri 6-7 defa gezdi. Beste ve plaklarıyla çok meşhur olan Neşet Ertaş her yerde aranan bir sanatçı olmuştu. Özellikle orta Anadolu düğünlerinin değişmez sanatçısıydı. Neşet Ertaş düğünlerdeki içkili sofraların sayesinde alkolün dozunu da artırmıştı. Dolayısıyla sıhhati de bozulmaya bağladı ve 1978 yılında parmakları felç oldu. Müzisyenlikten başka mesleğide olmadığı için işsiz ve parasız kaldı. Çok perişan bir hale gelen Neşet Ertaş tedavi olacak parayı dahi bulamadı. Çareyi 1979'da Almanya'da bulunan kardeşinin yanına gitmekte bulan Neşet Ertaş, tedavisini de orada yaptırdı. Eşinin yanında olan 3 çocuğunu da daha sonra yanına aldıran sanatçı mesleğine de Almanya'da tekrar başladı. Türklerin bulunduğu yerlerde gazino ve düğün salonlarında çalıp söylemeye başladı.

Kaset ve sahne çalışmalarına Almanya'da devam eden sanatçı kendisi okula gidemediğinden dolayı çocuklarının okumaları için elinden geleni yaptı. 1 Oğlu 2 Kızı olan sanatçı ; oğlunu hem üniversitede okutmakta hem de iyi bir müzisyen olarak yetiştirmektedir. Evli olan kızı da eşiyle birlikte üniversitede öğrenim görmektedirler.

Neşet Ertaş'a babasının hayatı ve sanatı ile ilgili bir soruya;
"Babam Kırşehir'den çıkmış, Keskin"e gelmiş, anamınan evlenmiş. Çiçekdağı'nın Gırtıllar eski adıyla Abdallar köyü denilen 20 haneli küçük bir köye gelip yerleşmiş. Ben o Abdallar yeni adıyla Gırtıllar köyünde dünyaya gelmişim.

Babam sazıynan sesiynen tanınmış engin gönül , hoşgörüsüynen sevilen bir sanatçıydı. Saz çalmasını Yusuf Usta'dan öğrenmiş. Geçinmemizi sazıyla temin ederdi. Anamı Keskin'den almış, kendisi Kırşehir'li olmasına rağmen uzun yıllar Keskin'de kalmış, Hacı Taşanı yetiştirmiş. Kırıkkale ve Yozgat'ın köylerini, İç Anadolu'nun birçok köylerini sazı omzunda gezmiş, her yerde türküler avazlar bırakmış. 5-6 yaşımda babam beni yanına aldı. Gittiği yerlere beni de götürürdü. Birlikte 8 yıl Yozgat, Kayseri, Niğde, Nevşehir, Kırıkkale, Keskin ve Yerköy'ü köyleriyle beraber gezip düğün çalardık. Geçimimizde
verilen bahşişlerden olurdu.

En sonunda Kırşehir'e gelmiş 1980 de mi 1981 de mi rahmete kavuşmuş oldu." şeklinde cevap vermiştir. Neşet Ertaş'a bağlama çalmaya kaç yaşında başladığını sorduğumuzda ise; "Ben dünyaya geldiğimde sazı göbeğime koymuşlar'' şeklinde cevap vermiştir. Bağlama öğrenmesinde babasının çok etkisi ve emeği olduğunu söyleyen sanatçı, Bayram Aracı, A. Gazi Ayhan, Refik Başaran gibi bağlama ustalarını da çok beğenerek dinlediğini ifade etmektedir. Sanatçı; bir bağlamada hangi özellikleri arıyorsunuz? şeklindeki sorumuza ;
"Oyma saz ve çok perdeli olsun." diye cevap vermiştir.

Bağlamalarını da oyma tekne yapan ustalara yaptırmayı tercih eden sanatçı, bağlamalarına da 7 tel takıp, kendi sesine göre akort yaptığını söylemektedir.

Sanatçının bağlamasından duyduğumuz bazı sesleri, başka bağlamaları dinlediğimizde duyamamaktayız. Sanatçı bunun nedenini bağlamasındaki perde ayarlarını kendisinin yapmasından dolayı meydana gelen bir farklılık olduğu ifade etmektedir.

Sanatçı bestelerini, sôz ve müziği aynı anda düşünerek yaptığını, şimdiye kadar kaç bestesi ve kaseti olduğunu hatırlayamadığını ve kendi eserlerini en iyi icra eden sanatçıların da Gülşen Kutlu, Nezahat Bayram, Neriman Altındağ Tüfekçi olduğunu söylemektedir.

Neşet Ertaş'a bir çok eserlerinde adını kullandığı ve ona türküler yaktığı Leyla'nın kim olduğunu sorduğumuzda;
"Eski eşim ve çocuklarımın anası Leyla Ertaş'tır. Ama ayrıldıktan sonra türkülerimde Leyla ismini artık kullanmıyorum."diye cevap verdi. Neşet Ertaş, kendisine ait türkülerin son kıtalarında "GARİP'' mahlasını kullanmaktadır. Kendisi bunun nedenini şöyle açıklamaktadır.
"Soyadı yokken bize Garipler derlermiş. Gerçektende biz garip, yani ezilmiş, hor görülmüş, Abdal diye nitelendirilmiş, aşağılanmışızdır. O gariplik bende kaldığı için garibim diyorum. Sanatçı BOZLAK'ın tanımını da Feryattır, Ağıttır." olarak yapmıştır.

Neşet Ertaş'a ilk plağını yapmasında maddi ve manevi yardımı olanları sorduğumuzda;

"Kadri Şençalar'dır. Kendisi benimle çok yakından ilgilendi, bana plak okuttu. Beyoğlu saza götürerek bana proğram aldı ve onun sayesinde sahne hayatım başladı." diye cevap verdi. Sanatçı şimdiye kadar sazı ile hiç bir sanatçıya eşlik etmediğini, sadece tek olarak çalıp söylemeyi tercih ettiği söyledi.

Neşet Ertaş önceki bestelerinin çoğunda sevgiliye duyulan aşk ve özlem konularını işlemişti. Son kasetlerindeki (Nerde ne arıyorsun, Yolcu, Şirin Kırşehir, Benim Yurdum) bestelerinde ise insanlara belli mesajlar veriyor. Allah aşkı, insan hakkı ve sevgisi, ana ve babaya duyulan özlem, ilim ve cehalet, memleket hasreti, ölüm gibi. Sanatçı bunun nedenini şöyle açıklıyor:

"Aşık Veysel in de dediği gibi benim sadık yarim gara topraktır. Gözünen görülen, e!inen tutulan, yediğimiz içtiğimiz, canımız topraktır. Bu toprağın en güzeli insandır, insanların en güzeli de anamız ve yarimizdir.
İnsanı seven insan; Hakkı sever, bizde o Hakkın aşığıyız. Şüphesiz ki ölmez, yitmez, yemez, içmez, solmaz bir tek Allah' tır. Allah hepimizi eşit yaratmış. Haksızlık, cana gıyma, düşük görme olmasın. Allah'tan geldik Allah'a gideceğiz. Cehalete hatırlatabildimse mutluyum."
Türkiye'de konserler vermeniz için teklifler yapılıyordur. Bu teklifleri nasıl karşılıyorsunuz? sorumuza sanatçı şöyle cevap verdi:
"Kabul etmiyorum. Çünki; kırk yıl o garip vatandaşlarımın ekmeğini yedim. Tekrar konser verip onların cebindeki ekmek paralarını alamam. Ama onlara televizyondan bedava konser veririm."

Sanatçı tüm ailesinin Almanya'da olduğunu, çocuklarının üniversitede okuduğunu ve kendisinin de müzisyen olarak çalışmaya devam ettiğini, dolayısı ile Türkiye' ye kesin dönüş yapmayı, şimdilik düşünmediğini ifade etmektedir.

Neşet Ertaş Türkiye'de halk müziğinin şu andaki yeri hakkında şöyle düşünüyor:
"Halk müziği ölümsüzdür. Yeter ki yürekten okuyan, yürekten çalan olsun. Şu anda çalan olsun okuyan olsun verimlilik göremiyorum."
Halk müziğine büyük emeği geçmiş bir sanatçı olarak TRT ve Kültür
Bakanlığı'nın size gösterdiği ilgiden memnunmusunuz? diye sorduğumuzda:
"Hayır memnun değilim. Muzaffer Sarısözen 14 yaşımda iken beni mektupla çağırır, misafir olarak çaldırır, okuturdu. Daha sonra imtihanla mahalli sanatçı olarak radyoya girdim. 23 sene her ay 2 proğram yapardım. Halk müziği yöneticilerinden çok bencil insanlar vardı. Beni çıkardılar, istediğim gibi çaldırıp söyletmediler. Bende terk ettim." diye cevap verdi.

Neşet Ertaş'a, şimdiye kadar sizin ve babanızın hakkında herhangi bir
araştırma yapıldı mı? diye sorduğumuzda;
"Benim hakkımda, yani bana sorulmadı. Ama babamın hakkında kendisinden soranlar olmuştur." diye cevap verdi.
Orta Anadolu türkülerini ve bozlaklarını en iyi yorumlayan mahalli sanatçılardan biri olan Neşet Ertaş'ın eserlerinin ve müzik çalışmalarının bilinmesinin gerekliliği ile birlikte sanat hayatının ve kendisinin yaptığı müzik hakkında düşünce ve yorumlarının da bilinmesi gerekmektedir.

Neşet Ertaş gibi bir çok mahalli sanatçı hakkında bu tür çalışmalar yapılmadığı için eserleri ve yaşantısı hakkında yazılı bilgiler bulmakta güçlük çekilmektedir. Dileğimiz bu tür çalışma ve yazıların artmasıdır.

Öğr. Gör. Hakan TATYÜZ
Gaziantep Üniversitesi T.M.D. Konservatuarı Öğretim Görevlisi
Not: Bu çalışma 06.04.1996 tarihinde yapılmıştır ve Milli Folklor Dergisinin 31-32. sayısında 1996 yılında yayınlanmıştır.


KAYNAKLAR
1. Neşet Ertaş'a gönderilen, soru kağıdı gönderme yöntemi ile elde edilen bilgiler.
2. KAYMAK, Mansur - THM ve Oyunları (Cilt :1 Yıl:1 Sayı:1 1982)
3. EKİCİ, Savaş - Ramazan Güngör ve üç telli kopuzu. (Kültür Bak. HAGEM yayınları. 188 ANKARA 1993)
4. Halk Ozanlarının Sesi ( Yıl:1 Sayı:1 Aralık 1992 Kültür Bak. HAGEM yayınları.)

Kendi el yazısından Neşet Ertaş'ın hayatı




II
Kimdir Neşet Ertaş? Sarısözen'in tabiri ile bir zamanlar sadece ve sadece "Kırşehirli Mahalli Sanatçı" olarak bilinen Neşet Ertaş'ı binlerce, hatta milyonlarca saz çalıp türkü söyleyen diğerlerinden ayıran nedir? Onun sazımn ve sesinin insanı büyüleyen sırrı nereden gelmektedir? Neredeyse yarım asra varan bir süreden beri gerçek anlamda gönül telimizi titreten, ruhumuzu ürperten bu esrarlı sesin, sazın ve yorumun arka planında neler ve kimler vardır?

Sazı gümbür gümbür ses veren, adeta davula eslik edercesine sazının göğsünde pençesiyle sesler çıkaran, hep samimi ve kendi halinde yüreğinin acılarını ve kendi iç gurbetlerini seslendiren; hiç bir medyatik tutumu olmayan, kalabalıklardan ve şöhretten adeta köşe bucak kaçarak pek ortalıklarda görünmeyen; mezhep, parti ve etnik kimlik çağnsımlanna pirim vermeyen, sazından, sözünden ve sesinden gayri hiç bir şeyden medet ummayan bu "Garip" insanı tanımak kadar tanımlamak da gerçekten zor.

Ayaklarının altındaki toprağın renginden, kokusundan haberdar olan, bastıkları yeri az çok tanıyan, yürekleri hep türkülerle birlikte atanlar için Neşet Ertaş, belki de tam bir "yaşayan efsane"; meçhul, uzak, esatiri ve sırlarla dolu...

Neşet Ertaş'ın bir iki cümlede özetlenebilecek resmi biyografisi bize belki sadece ipuçları verebilir. Onun "1938 yılında Kırtıllar Köyü'nde Döne'den doğma Muharrem Ertaş'ın oğlu" olduğunu; Kırşehir, Yozgat ve Keskin'in çeşitli köylerinde geçen çocukluk ve ilk gençlik yıllarının ardından, 15 yaşında çıktığı gurbet hayatinin hala devam etmekte olduğunu bilmenin fazla bir anlamı olmayabilir. Neşet Ertaş'ı tanımak, asıl onun ruh ve gönül macerasım bilmeyi gerektirir ki burada hemen karşımıza, Neşet Ertaş'la en rafine üslubuna kavuşan Orta Anadolu Abdal Müziği geleneğinin gelmiş geçmiş en büyük ustalanndan olan babası Muharrem Ertas karşımıza çıkar.

İşte Neşet Ertaş, babası Muharrem Usta ile adeta Anadolu'daki en olgun seviyesine erişen bu Türkmen/Abdal müzik birikiminin yeni bir yorumcusudur. Yoğun yöresel özellikleri ve baskın mahallilik unsurları ile donanmış bu müziği yöresinin dışına çıkarmış, ülke genelinde ve hatta yurt dışında bilinmesini ve tanınmasım sağlamıştır.

1960'lardan itibaren binlerce yıllık sazımız bağlama ile birlikte anılan; sadece geniş halk kesimlerinde değil, ciddi musiki çevreleninin ve gerçek türkü dostlarının da gündeminden hiç düşmeyen Neşet Ertaş'ı farklı bir bağlamda değerlendirmek gerekiyor- Çünkü o aslında bir anlamda tam bir yöre sanatçısı olmasına rağmen yaygın şöhreti ve söylediği türkülerin popülaritesi ile ülke genelinde tanınan biri olarak, hem babası Muharrem Ertaş'tan, hem de bu geleneğin diğer usta isimleri olan Hacı Taşan ve Çekiç Ali'den de ayrılır. Bir başka söyleyişle onun sanatı için, başta Muharrem Usta olmak üzere. Hacı Taşan, Çekiç Ali ve Abdal/Türkmen Müziği geleneğinin çeşitli yörelerde farklı tavır ve üsluplarda karşımıza çıkan diğer ustaları da dahil olmak üzere hepsinin üst seviyede bir sentezi ve esrarlı bir bileşkesi denilebilir.

Neşet Ertaş'ın sanatı hayatı ile hayatı sanatı ile o kadar içice ki, çalıp çığırdığı türkü ve bozlaklarında bütün bir hayat hikayesini bulmak mümkün olduğu gibi, hayatına yakından baktığımızda da o içli türkülerin, acılı bozlakların nelerden nasıl doğduğunun ipuçlarını elde ederiz hemen. Onun yokluk, yoksulluk ve acılarla dolu hayatım "Garip" mahlasıyla yazdığı koşma tarzında usta işi şiirlerle anlattığı ozan yönünü yıllarca kimse farketmedi bile. Babasından tevarüs ettiği geleneksel ve anonim türkülerin, bozlakların dışında, sözleri kendisine ait türküler, bozlaklar söylediğini de farkeden olmadı yıllarca. Sözü ve müziği ile, anonim türkülerdeki erişilmez sadeliği ve estetik seviyeyi yakalayan sayısız türkünün, bozlağın altına attığı mütevazı imzasını kimselere söylemedi bile.

Neşet Ertaş o büyük yaratıcı yeteneği ile okuduğu her eseri yeni baştan öyle bir yorumlar, ona öyle bir ruh ve hava verir ki, adeta yeni bir beste ile karşı karşıya olduğunuzu dahi sanabilirsiniz. Bu durumu, yeteneği, kültürü ve birikimi oldukça sınırlı sığ ve sıradan sanatçıların yorum adına yaptıkları "dejenerasyon" ile karıştırmamak gerekir. Çünkü Neşet Ertaş kendisine ait olmayan bir türküyü bile öyle bir okur ve yorumlar ki, o türkü o şekliyle yıllar öncesine ait bir Neşet Ertaş türküsü gibidir artık.

Olağanüstü denilebilecek yeteneği, geleneğe hakimiyeti, gelenekten kopmadan yeniye bağlılığı, yeni zamanların modern zevk ve eğilimlerini gözeten diri ve uyanık tecessüsü ile Neşet Ertaş, hep gündemde kalmış bir sanatçıdır. O, ismi bağlama ile özdeşmiş ve adeta bu dünyaya türkü söylemek için gelmiş gerçek bir türkü ustası... Türküyü bağlamaya, bağlamayı türküye bu kadar yakınlaştıran ve yaklaştıran, adeta birbirlerinin içinde -kendisi ile birlikte- eritip yok eden ikinci bir sanatçı bulmak öyle sanıldığı kadar kolay olmasa gerek.

Neşet Ertaş'ın sanatı; müziğin özünü, ruhunu kavrayan birinin, hiç bir yapmacıklığa tevessül etmeden, olduğu gibi kendini, kendi özünü ve hissettiklerini saza, söze dökmesidir.

Bayram Bilge Tokel


Eserlerinden bazıları : Neredesin sen, Zülüf dökülmüş yüze, O şirin gözlerine,......





Neredesin Sen

Şu Garip Halimden Bilen İşveli Nazlı,
Gönlüm Hep Seni Arıyor Neredesin Sen.

Tatlı Dillim Güler Yüzlüm Ve Ceylan Gözlüm,
Gönlüm Hep Seni Arıyor Neredesin Sen.

Sinemde Gizli Yaramı Kimse Bilmiyor,
Hiç Bir Tabib Su Yarama Merhem Olmuyor.

Boynu Bükük Bir Garibim Yüzüm Gülmüyor,
Gönlüm Hep Seni Arıyor Neredesin Sen.



Gönül Dağı Yağmur Yağmur

Gönül Dağı Yağmur Yağmur Boran Olunca
Akar Can Özümden Sel Gizli Gizli
Bir Tenhada Can Cananı Bulunca
Sinemi Yaralar Yar Oy Yar Oy Dil Gizli Gizli

Dost Elinden Gel Olmazsa Varılmaz
Rızasız Bahçanın Gülü Derilmez
Kalpten Kalbe Bir Yol Vardır Görülmez
Gönülden Gönüle Yar Oy Yar Oy Yol Gizli Gizli

Seher Vakti Garip Bülbül Öterken
Kirpiklerin Oku Yar Yar Cana Batarken
Cümle Alem Uykusunda Yatarken
Kimseler Duymadan Yar Oy Yar Oy Gel Gizli Gizli



Hata Benim

Bilemedim Kıymatını Kadrini
Hata Benim Günah Benim Suç Benim
Eliminen İçtim Derdin Zehrini
Hata Benim Günah Benim Suç Benim

Bir günden Bir Güne Sormadım Seni
Körümüş Gözlerim Görmedim Seni
Boşa Mecnun Eylemişim Ben Beni
Hata Benim Günah Benim Suç Benim

Bilirim Suçluyum Gendi Özümde
Gel Desem Gelirdin Benim İzimden
Her Ne Çekti İsen Benim Yüzümden
Hata Benim Günah Benim Suç Benim

Sana Karşı Benim Bir Sözüm Yoktur
Haklısın Sevdiğim Kararın Haktır
Garibim Derdimin Dermanı Yoktur
Hata Benim Günah Benim Suç Benim



Evvelim Sensin

Cahildim Dünyanın Rengine Kandım
Hayale Aldandım Boşuna Yandım
Seni İlelebet Benimsin Sandım

Ölürüm Sevdiğim Zehirim Sensin
Evvelim Sen Oldun Ahirim Sensin

Sözüm Yok Şu Benden Kırıldığına
İdip Başka Dala Sarıldığıma
Gönülüm İnanmıyor Ayrıldığına

Gözyaşım Sen Oldun Kahirim Sensin
Evvelim Sen Oldun Ahirim Sensin

Garibim Can Yıkıp Gönül Kırmadım
Senden Ayrı Ben Bir Mekan Kurmadım
Daha Bir Gönüle İkrar Vermedim

Batınım Sen Oldun Zahirim Sensin
Evvelim Sen Oldun Ahirim Sensin
Zülüf dökülmüş Yüze

Zülüf dökülmüş yüze aman,
Kaşlar yakışmış göze aman aman.
Usandım bu canımdan aman aman,
Dert ile geze geze.

Bu ellerde gez gayrı aman,
Kâtip ol da yaz gayrı aman aman.
Bir kazma al bir kürek aman aman,
Mezarımı kaz gayrı.

Gün doğdu aştı böyle aman,
Gönüldür coştu böyle aman aman.
Sen orada ben burda aman aman,
Ömrümüz geçti böyle.



Kendim Ettim Kendim Buldum

Karadır Şu Bahtım Kara
Sözüm Kar Etmiyor Yare
Yüreğimi Yaktı Nara (Eyvah Ey...)

Kendim Ettim Kendim Buldum
Gül Gibi Sararıp Soldum

Bilmez Yar Gönülden Bilmez
Akar Göz Yaşlarım Dinmez
Bir Kere Yüzüm Gülmez (Eyvah Ey...)

Kendim Ettim Kendim Buldum
Gül Gibi Sararıp Soldum

Söylerim Sözüm Almıyo
O Yar Yüzüme Gülmüyo
Garip Gönlümü Bilmiyo (Eyvah Ey...)

Kendim Ettim Kendim Buldum
Gül Gibi Sararıp Soldum



Tatlı Dile Güler Yüze

Tatlı Dile Güler Yüze
Doyulur Mu Doyulur Mu
Aşkınan Bakışan Göze
Doyulur Mu Doyulur Mu

Doyulur Mu Doyulur Mu
Canana Kıyılır Mı
Cananına Kıyanlar
Hakkın Kulu Sayılır Mı

Zülüflerin Dökse Yüze
Yar Badeyi Sunsa Bize
Lebleri Meyime Meze
Doyulur Mu Doyulur Mu

Hem Bahara Hemi Yaza
Yarın Ettikleri Naza
Yar Aşkına Çalan Saza
Doyulur Mu Doyulur Mu

Garibim Geldik Gitmeye
Muhabbetimiz Bitmeye
Yar İle Sohbet Etmeye
Doyulur Mu Doyulur Mu



BU BÖLÜMDE YAPIM DEVAM ETMEKTEDİR.

OZAN NEŞET VE ATASI


Ey erenler Hak aşkına

Söz-Müzik Neşet Ertaş

Hey erenler Hak aşkına
Kalkın semaha dönelim
Gönüldeki dost aşkına
Kalkın semaha dönelim

Dargınlık getsin aradan
Hoş görsün bizi yaradan
Üçer beşer bir sıradan
Kalkın semaha dönelim

O yokları var edene
Gerçek halın sır edene
Şükredelim yaradana
Kalkın semaha dönelim

Hak lokması yiye
Biz bu deme geldik niye
Allah Allah diye diye
Kalkın semaha dönelim

Aşık olan çalsın sazı
Aysın cümlemizin özü
Hak affetsin cümlemizi
Kalkın semaha dönelim

Garibim döndüm şaşkına
Hak yardım etsin düşküne
Gönüldeki dost aşkına
Kalkın semaha dönelim





Niye çattın kaşlarını
Bilmiyom yar suçlarımı
Ben ölürsem saçlarını
Yolma gayrı yolma leyli leyli yar

Ben yandım aşkın narına
Meyletmem dünya malına
Ben ölürsem mezarıma
Gelme gayrı gelme leyli leyli yar

Bir garibim düştüm dile
Gerçeklerde olmaz hile
Zalimler elinden bile
Alma gayrı alma leyli leyli yar
Neşet ERTAŞ


TBMM'den NEŞET ERTAŞ'A ONUR ÖDÜLÜ




- Kırşehir.in yetiştirdiği büyük halk ozanı hemşehrimiz Neşet ERTAŞ.a, Kırşehir Milletvekili Hüseyin Bayındır.ın teklifi üzerine TBMM tarafından Onur Ödülü verildi. Büyük halk ozanı Neşet Ertaş.ın ödül aldığı tören 2 Mayıs 2006 Salı günü saat 10.00.da TBMM Salonunda yapıldı. Ödül Törenine TBMM Başkanı Bülent ARINÇ, TBMM Başkanvekilleri Nevzat Pakdil, Sadık Yakut ve Ali Dinçer ile Devlet Bakanları Beşir Atalay ve Nimet Çubukçu, Içişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun, Kırşehir Vali Vekili Sayın Ahmet OZAN, Kırşehir Belediye Başkanımız Halim ÇAKIR, Kırşehir Milletvekilleri Hüseyin BAYINDIR, Mikail ARSLAN ile çok sayıda Milletvekilli, Valiler, Belediye Başkanları ve davetliler katıldı.TBMM Başkanı Sayın Bülent Arınç ödülünü verirken yaptığı konuşmada, Birkaç gün önce Ertaş'la birlikte olduğunu, 2 saat boyunca onun eserlerini dinlediğini ve Ertaş'ın herkes tarafından aday gösterilebilecek bir isim olduğunu kaydetti. Sayın Arınç'ın, ''Saz yok, bağlama yok. Niye böyle tek başına geldiniz?'' diye espri yapması üzerine Neşet Ertaş, ''Kahı saz, kahı söz, kahı cilve, kahı naz'' diye karşılık verdi.
Ertaş ödülünü, ''Davullarıyla, zurnalarıyla, saz ve kemanlarıyla düğünlerimizden bayramlarımıza, doğumumuzdan ölümümüze kadar hizmet vermiş büyüklerimiz adına almak istiyorum'' diyerek aldı.
Belediye Başkanı Halim Çakır da Neşet Ertaş gibi büyük bir halk ozanı ile aynı toprakların bir ferdi olmaktan gurur duyduğunu belirterek, kadirşinas Kırşehir halkının her zaman büyük sanatçı Neşet Ertaş.la yürek birliği yaptığını söyledi



HAYATINI ANLATAN ŞİİRİ

BİN DOKUZ YÜZ OTUZ SEKİZ CİHANA
KIRŞEHİR'İN KIRTILLAR KÖYÜNDE GELDİN DEDİLER
BABAMA MUHARREM,ANAMA DÖNE
DEDİYSEN ATAYI BİLDİN DEDİLER

DİZİNDE SIZIYDI ANAMIN DERDİ
TOKACI SAZ YAPTI ELİME VERDİ
YENİ BİTİRMİŞTİM ÜÇ İLE DÖRDÜ
BABAN GİBİ SAZCI OLDUN DEDİLER

O ZAMAN BABAMDAN ÖĞRENDİM SAZI
ENGİN GÖNÜL İLE HAKK'A NİYAZI
O YAŞIMDA YAKTI BİR AHU GÖZLÜ
MECNUN GİBİ ÇÖLDE KALDIN DEDİLER

ZALİM KADER DEVRANINI DÖNDERDİ
TUTTU BİZİ ÇİÇEKDAĞININ İBİKLİ KÖYÜNE GÖNDERDİ
PARMAĞIMA ZİLLER TAKTI DÖNDERDİ
OYNADIM MEYDANDA KÖÇEK DEDİLER

ANAM DÖNE İBİKLİ KÖYÜNDE ÖLÜNCE
BEŞ TANE ÖKSÜZ YETİM KALINCA
BEŞİMİZ DE HEP PERİŞAN OLUNCA
BABAMGİLE BURDAN GÖÇEK DEDİLER

YÜRÜDÜ GÖÇÜMÜZ ÇİÇEKDAĞININ KESEK KÖYÜNE DOĞRU
BU HALI GÖRENİN YANIYO BAĞRI
ÜÇ AYLIK ÇOCUĞUN ÇEKİLMEZ KAHRI
BUNLARA BİR ANA BULUN DEDİLER

ELİMİZİNEN YOZGATIN KIRIKSOKU KÖYÜNE VARDIK
BİZE ANA YOK MU DİYE SORDUK
ADI ARZU DERLER BİR ANA BULDUK
İŞTE BU ANADIR BULDUN DEDİLER

ENKÜÇÜK KARDEŞİ KAYBEYLEDİK
ONUN İÇİN GİZLİCE AĞLADIK
ÜSTELİK BABAMI ASKER EYLEDİK
YİNE ÖKSÜZ YETİM KALDIN DEDİLER

ZALİM KADER TEKMİLİMİZİ ŞAŞIRTTI
HABE VERDİ DALIMIZA DEŞİRTTİ
YARDIM ETTİ YERKÖY'ÜNE GÖÇÜRTTÜ
BİRAZ DA BURDA KALIN DEDİLER

YERKÖY'ÜNDEN KIRIKKALE'YE GELDİK
BABAM SAZ ÇALARKEN BİZ CÜMBÜŞ ÇALDIK
KIRŞEHİR'E VARINCA KEMANI ÇALDIK
AFERİN ARKADAŞ ÇALDIN DEDİLER

YARİN AŞKI İLE ARTTI HEP DERDİM
BABAMI BİR YARE DÜNÜR GÖNDERDİM
BAŞLIĞI ÇOK İSTEMİŞLER HABERİN ALDIM
İSTEMİYO SENİ YARİN DEDİLER

KIRŞEHİR'DE YEDİ SENE KALINCA
DÜĞÜN DÜZGÜN HEPSİ BİZE GELİNCE
NE YAPSIN ÇALGICI ARKADAŞLAR,YER DARALINCA
ANKARA'YA GİDER YOLUN DEDİLER

GELDİM ANKARA'YA VEYSEL'İ BULDUM
EPEYCE EĞLEŞTİM YANINDA KALDIM
YÜZ LİRA VERDİ BİR PAMUK YATAY ALDIM
ETTİYSEN BÖYLE BULDUN DEDİLER

BİR EV KİRALADIM MÜNASİP BİR YERDE
KALDIK AĞAM KARDAŞ HEP KIRŞEHİR'DE
BU AŞK VURDU HANÇERİNİ DERİNDEN
ÇARESİN BULAMAZSAN ÖLÜN DEDİLER

YARİN AŞKI İLE DÖNDÜM ŞAŞKINA
HER ZAMAN İÇERİM YARİN AŞKINA
CANAN ACIMAZ MI GARİP DOSTUNA
BUNU DA İÇERİYE AT DEDİLER





Ünlü Halk Ozanı Neşet Ertaş


Hayatı ve Şiirleri

Sesi ve sazı ile babası Muharrem Ertaş'ın yolunu sürdüren Neşat Ertaş, 1938 yılında Kırşehir'in Tırtıllar köyünde dünyaya geldi. Keman ve saz çalmasını öğrendi. Ankarada TRT radyo evine girdi. Güçlü derlemeleri olan ozanın kendisine ait çok sayıda güfte ve besteleri vardır. Halen Almanyada yaşamakta ve bir muzik evi çalıştırmaktadır.
Neşet Ertaş babası Muharrem Ertaş ile adeta Anadoludaki en olgun seviyesine erişen bu Türkmen/Abdal muzik birikiminin yeni bir yorumcusudur. Yoğun yöresel özellikleri ve baskın mahallilik unsurları i ile donanmış bu muziği yöresinin dışına çıkarmış, ülke genelinde ve hatta yurt dışında bilinmesini ve tanınmasını sağlamıştır.

BİLEMEDİM KIYMETİNİ KADRİNİ
Bilemedim kıymatını kadrini
Hata benim günah benim suç benim
Eliminen içtim derdin zehrini
Hata benim günah benim suç benim


Bir günden bir güne sormadım seni
Körümüş gözlerim görmedim seni
Boşa mecnun eylemişim ben beni
Hata benim günah benim suç benim


Bilirim suçluyum gendi özümde
Gel desem gelirdin benim izimden
Her ne çekti isen benim yüzümden
Hata benim günah benim suç benim

Sana karşı benim bir sözüm yoktur
Haklısın sevdiğim kararın haktır
Garibim derdimin dermanı yoktur
Hata benim günah benim suç benim

ANAM AĞLAR
Anam ağlar başucumda oturur
Derdim elli iken yüze yetirir
Bu dert beni yiye yiye bitirir
El çek tabip el çek benim yaramdan
Ölürüm kurtulmam ben bu yaradan


Anama babama yüzüm kalmadı
Bir su ver demeye yüzüm kalmadı
Doktora tabibe lüzum kalmadı
El çek tabip el çek benim yaramdan
Ölürüm kurtulmam ben bu yaradan

YARE GİDEM
Yare gidem yare gidem
Yareliyim nere gidem
Bu derdimin dermanını
Almaya ben yare gidem


Saçlarını ben öreyim
Buna dayanmaz yüreğim
Seni vermem Ezraile
Ben öleyim ben öleyim


Yar elinde yar elinden
Yareliyim yar elinden
Dermansız bir derde düştüm
Dermanı var yar elinden

NEYLEDİN DÜNYA
Aydost deyince yeri göğü inleten
Muharrem usta'ydı bunu dinleten
Gönül kırmazdı bilerekten,bilmeden
İnsan velisini neyledin dünya


Sazını çalarken kendinden geçen
Gönülden gönüle kapılar açan
Aşkın dolusunu nefessiz içen
Gönül delisini neyledin dünya

Garibim babamdı muharrem usta
Bilirim aşıktı sevdiği dosta
Sazımın emaneti.." diyen en son nefeste
Sazın ulusunu neyledin dünya

AHU GÖZLERİNİ SEVDİĞİM
Ahu gözlerini sevdiğim dilber
Sana bir sözüm var diyemiyorum
Sırrımı ellere veremiyorum
Derdimi ellere diyemiyorum
Helal olsun al yanaktan aldığım
El uzatıp gonca gülün derdiğim
İnce belini tatlı dilini sevdiğim
Kırılsın kollarım duramıyorum
Al yanaktan aldıracağım azıktır
Tarama zülfünü gönlüm bozuktur
Öksüzüm garibim bana yazıktır
Destursuz yanına varamıyorum

DOYULUR MU?
Tatlı dile güler yüze
Doyulur mu doyulur mu
Aşkınan bakışan göze
Doyulur mu doyulur mu
Doyulur mu doyulur mu
Canana kıyılır mı
Cananına kıyanlar
Hakkın kulu sayılır mı
Zülüflerin dökse yüze
Yar badeyi sunsa bize
Lebleri meyime meze
Doyulur mu doyulur mu
Hem bahara hemi yaza
Yarın ettikleri naza
Yar aşkına çalan saza
Doyulur mu doyulur mu
Garibim geldik gitmeze
Muhabbetimiz bitmeye
Yar île sohbet etmeye
Doyulur mu doyulur mu

AŞKIN BENİ DELİ EYLEDİ

Aşkın beni deleyledi
Yaktı yaktı kül eyledi
El alemi kul eyledi
Yar beni beni...


Mecnunum sahra içinde
Yunusum derya içinde
Eyübüm yara içinde
Sar beni beni...


Aslı'yısan Kerim'i bul
Derde derman vereni bul
Garip gibi viranı bul
Sar beni beni...

İKİ BÜYÜK NİMETİM VAR

İki büyük nimetim var
Biri anam biri yarim
İkisine de hörmetim var
Biri anam biri yarim


Ana deyip de geçilmez
O yar anadan seçilmez
İkisine de kıymet biçilmez
Biri anam biri yarim


Birisi var etti beni
Birisi yar etti beni
İkisinin de birdir yari
Biri anam biri yarim

NEREDESİN SEN

Şu garip halimden bilen işveli nazlı
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen
Datlı dillim güler yüzlüm ey ceylan gözlüm
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen


Ben ağlarsam ağlayıp gülersem gülen
Bütün dertlerim anlayıp gönlümü bilen
Sanki kalbimi bilerek yüzüme gülen
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen


Sinemde gizli yaramı kimse bilmiyo
Hiç bir tabip bu yarama melhem olmuyo
Boynu bükük bir Garibim yüzüm gülmüyo
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen

AYVA TURUNÇ
NARIM VAR
Ayva turunç narım var
Benim ah ü zarım var
Hep derdinden ağlarım
Bir vefasız yarim var
Al almayı ver narı
Ağlarım zarı zarı
Tez günlerde gönderin
O ahu gözlü yari
Ayva turunç nar bende
Aldı aklım yar bende
Hiç melhem kar eyleme
Yar yarası var bende
Ayva turunç neyleyim
Halimi arz eyleyim
Zaten bende talih yok
Ta küçükten böyleyim

MÜHÜR GÖZLÜM
Mühür gözlüm, seni elden,
Sakinirim kiskanirim
Uçan kustan esen yelden
Sakinirim kiskanirim..


Yagan kardan, esen yelden
Sakinirim kiskanirim..
Havadaki turnalardan,
Su içtigim kurnalardan,
Giyindigim urbalardan
Sakinirim kiskanirim..


Besikte yatan kuzudan,
Hem oglundan hem gözünden,
Ben seni, senin gözünden,
Sakinirim kiskanirim..


Al izzet'i oncalardan,
Elindeki goncalardan,
Yerdeki karincalardan
Sakinirim kiskanirim



ACEM KIZI

Çırpınıp da şan Ovaya çıkınca
Eğlen şan ovada Gal Acem Gızı
Uğrun Uğrun Baş altından bakınca
Can Telef ediyor Gül Acem Gızı

Seni Seven Oğlan neylesin malı
Yumdukca gözünden döker mercanı
Burun fındık ağzı Gahve fincanı
Şekermi,şerbetmi bal Acem Gızı

Çekiç Ali*Osman Özdenkçi



ÇİÇEK DAĞI

Çiçekdağı derler de, var mı sana zararım
Yâr yitirdim uğrun uğrun ararım
Üç güneydi benim kavli kararım
Beş gün oldu nazlı yârim gelmedi
Derdime bir derman ver Çiçekdağı
Yârim hey, yine mi ben yandım

Hana vardım han değil
Penceresi cam değil
Bugün ben yâri gördüm
Ölürsem de gam değil

Çiçekdağı derler garibin yurdu
Hep orada arttı efkârı derdi
Zâlim felek beni yârden ayırdı
Yârden ayrılması zor Çiçekdağı
Yârim hey, yine mi ben yandım

Nakarat

Çiçekdağı derler methini etmek
Kolaymıdır seni terkedip gitmek of!
Hele şu gurbetin kahrını çekmek
Gel onu da bana sor Çiçekdağı
Şâhım hey, yine mi ben yandım

Nakarat


yasaravci@karincalikoyu40.com

Bana ulaşmak için yukarıdaki e-mail adresini kullanın